Bir Milletin Medeniyeti Nasıl Tahrif Olur?

Bir Milletin Medeniyeti Nasıl Tahrif Olur?

Müslüman Türk milleti olarak çok büyük bir tehlikeyle karşı karşıyayız. Müslüman Türk milletinin kadim medeniyeti büyük bir tahrifatla ve çöküşle karşı karşıyaya! İslam Medeniyeti Türkiye’de dahil bütün Âlem-i İslam’da, Müslüman milletlerde tahrif olmakta! Bu duruma nasıl geldik? Hiç şüphesizki cenk meydanlarında bizi mağlup edemeyenlerin, içimize yerleştirdikleri Münafıkların ve o Münafıklarla işbirliği yapan hainlerin eliyle bu duruma geldik! Bu yazımda bir milletin medeniyeti nasıl tahrif olur? Sorusuna kısa başlıklar halinde cevap vereceğim.

Eğerki bir bir milleti mağlup etmek istiyorsan, öncelikle onun dinine olan bağlılığını, kültürüne ve medeniyetine olan bağlılığını zayıflatman; hatta kendi dinine ve kültürüne düşman etmen gerekmektedir. Kendi milletinin medeniyetinin, Dünyadaki bütün medeniyetlerden daha geride ve yanlış olduğuna inanmalarını sağlamandır. Bunun içinde yapılması gerekenler vardır. İşte bu yapılması gerekenleri düşmanlarımız bizim milletimize, bahusus bütün İslam milletlerine yapmıştır ve yapmaya devam etmektedir.

Bir Milletin Medeniyeti Nasıl Tahrif Olur? Bu sorunun cevabını dört başlıkta ele alacağım.

Aile Müessesesini Yıkarak!

Hiç şüphesiz ki her aile bir devlettir. Kimi zaman bir aileyi yönetmek, bir devleti yönetmekten bile zor olabilmektedir. İslam’da en önemli müessese aile iken, ne yazık ki günümüzde en çok arka plana atılan konuda aile mefhumudur. Bugün hiç şüphesizki nice aileler yıkılmaktadır. Ya da bakıldığı zaman aile denilemeyecek vaziyettedir. Bunun sebebi hiç şüphesizki kendi dinimize, kendi kültürümüze yabancı kalmamızdır.

Bir bedenin hücreleri vardır. O beden o hücreler sayesinde diridir. Eğer hücreler ölürse beden çürür. Beden çürürse ruh bedenden çıkar ve ölüm gerçekleşir. İşte bir milletin, devletinde hücreleri ailedir. ruh ise dinimiz ve medeniyetimizdir. Eğer hücreler ölürse beden çürür. O zaman millet ve devlet yıkılır. Geriye ne İslam kalır ne de medeniyet!

Ailevi ve ahlaki değerleri yıkmak içinde her koldan saldırılmaktadır. Aşağıdaki alt başlıklarda aile müessesesinin nasıl yıkılmaya çalışıldığını ve ahlaki deformasyonun nasıl yapıldığını kısaca anlattım.

Medya ve Basın Yoluyla Ahlaki Değerlerin Deformasyonu

Öncelikle medya, basın-yayın aracılığı ile, ahlaki bütün değerlerimizin zıttında yapılan yayınlarla ahlaksız bir neslin yetişmesini sağladılar. Bütün filmlerde, dizilerde aşk ve zina teması işlendi. İslam’da meşru olmayan bir aşk ve zina! Evlilikle sonuçlanmayan ilişkiler. Sonra iş bir adım daha öteye taşındı ve ensest ilişkiler ön plana çıkarıldı. Dizilerde, filmlerde sürekli ensest ilişkiler baş göstermeye başladı. Aşk, zina, aldatma temalarına ağırlıklar verildi ve nesiller böyle büyüdü. Tüm insanlık zaten medyanın kölesi oldu. Medya ne verirse, insanlık onu aldı. İnsanların yürüyüşleri, giyim ve konuşma tarzları bile; medyada kendilerine model edindikleri insanlarla benzer olmaya başladı. Kısacası medya eliyle aile kültürü, ahlaki değerler hiç edildi ve yerini aşk, zina, aldatma ve ensest ilişkiler aldı.

Aşk, zina ve aldatma hep normal olarak medya eliyle lanse edilirken; dini (imam) nikahı hep gericilikmiş gibi gösterildi diziler, filmler aracılığı ile! Haberlere sürekli üstüne basarak imam nikahıyla evlilik mağduriyetleri lanse edildi ve bunun sürekli gri propagandaları yapıldı. Halbuki sıkıntı dini nikahta değil, dini nikahı, nikah olarak saymayan sistemdeydi. Dini nikahın bizâtihi kendisi aynı zamanda resmi nikah olarak sayılsa, bütün mağduriyetler ortadan kalkacak!

Az Para Çok İş ve Aşırı Pahalı Hayat Şartlarıyla Ailenin Bezdirilmesi

Medyanın tesirinde olmayan ve aile müessesine sımsıkı sarılanlar ise asla ihmal edilmedi. Onların yuvalarının yıkılması için ise hayatın acımasız tokatı devreye girdi. Az maaşla çok iş yapan ve evini kıt kanaat geçindiren aile reisi olan babalar. Medyada gördüğü toz pembe hayata özenen ve kocasından asla gerçekleştiremeyeceği taleplerde bulunan kadınlar! İyi eğitim alamadığı için heba olan evlatlar! Yüksek ev kiraları, yüksek faturalar, yüksek vergiler, yüksek gıdalar! İnsan nasıl dayanırki bu kadar pahalı bir hayata! İnsan nasıl dayanırki alnının terinin çok altında olan maaşla, bu pahalılığa?

Maddi geçim sıkıntıları hem ailelerde huzursuzluklara ve ayrılmalara sebep olmakta, hemde evlatların iyi eğitim alamaması, dinine ve vatanına hayırlı şekilde yetişememesi sağlanmaktadır. Bir taşta adeta kuş katliamı yapılmaktadır.

Dini ve Kültürel Değerlerimize Zıt olan Kanunlarla Aile Müessesesinin Yıkılması

Eğer ki medya deformasyonu ve pahalı hayat bir aileyi yıkmaya ya da gençlerin bir aile kurmasına engel olamadıysa bu seferde hukuk devreye girdi. İslam’dan soyutlanmış ve bir ailenin ancak yıkılmasından yana olan kanunlarla, aile müesseselerinin yıkımına sebep olunmuştur. Evin reisi olan babanın, hatunu ve evlatları üzerindeki ağırlığı ortadan kaldırılmıştır. Kızını başka erkekle zina ederken yakalayan bir baba, kızının şikayeti üzerine para cezasına bile çarptırılmıştır. Kaldıki evladına işlediği cürmünden dolayı vuran ve tutuklanan babalar bile var. Kadına şiddeti önleme bahanesiyle, cinsiyet ırkçılığının önüne geçmek bahanesiyle çıkarılan kanunlarla erkekler mağdur edilmiş ve kadınlar kutsanmıştır. Bu suretle kadın-erkek eşitliği bahanesiyle de kadınların üstünlüğü benimsenmiştir.

Eşcinsellerin meşru bir zemin kazanması sağlanmış, yine medya aracılığı ile eşcinsellik özendirilmiştir. Eşcinsel olmak isteyen veya olan evlatlarına, anne ve baba için sadece saygı duymak rolü düşmüştür. Evladının bu tercihine saygı duymaması ise bir anne ve baba için suç teşkil etmektedir. Eşcinseller, vakıf ve dernekler vasıtasıyla örgütlenmeleri yasal zemine oturtulmuştur. Yakın gelecekte eşcinsel evliliklerde serbest hale gelecektir.

Zina suç olmaktan çıkarılmıştır ve bir kimse evli dahi olsa başkasıyla zina edebilir ve bu aslında kanunen boşanma sebebi bile değildir. Çünkü kişinin istediği kimseyle birlikte olma hürriyeti mevcuttur.

Hayvan sevgisi güzeldir ama her şey yerinde güzeldir. Son yıllarda evlerde kedi ve köpek yetiştiriciliği, özellikle onların bir evlat muamesiyle bakılması adeta moda olmuştur. Yakın gelecekte kedi ve köpeklerin evlat edinilmesine dair kanuni düzenlemeler yapılmazsa şaşarım. Buradaki sorun kedi ve köpek beslemek değil, onlara evlat muamelesi göstermek. Bir yetimi doyur ve yetiştir desen insandan tiksinen, insanlıktan çıkmış bir güruh, kedi ve köpekleri öpüyorlar ve onlara bir hayvan değil bir evlat muamelesi yapıyorlar. Burada oluşturulmaya çalışılan algı, evlat sahibi olmanın büyük bir yük ve gereksiz olduğudur. Evlat sahibi olmak yerine kedi ve köpekleri evlat edinmenin daha mantıklığı olduğu algısını yerleştirmektir!

Hatta bazıları başka amaçlarla kedi ve köpek yetiştiriyorda ahlakım bunu söylemeye müsaade etmiyor!

Velhasıl, her türlü yöntem kullanılarak Müslüman milletlerde aile müessesesi ve ahlaki değerler yıkılmaya çalışılmaktadır.

Tarihi Yanlış Öğreterek!

Son bir asırda yapılmaya çalışılan ve ne yazık ki büyük oranda başarılı olanda budur. Bugün yeni kuşak dediğimiz nesillere baktığımızda, İslam’a, Türk-İslam tarihine ve hususi olarak Türk-İslam tarihinin en şanlı dönemi olan Osmanlı Tarihine karşı düşman olduklarını, önyargılı ve yabancı olduklarını görüyoruz. Öte yandan Batı’nın çok büyük bir medeniyet olduklarını düşünüyorlar. Bizim tek kurtuluşumuzun Batı’yı taklit etmemizle mümkün olduğunu, Batı Medeniyeti ile aynı standartlara sahip olursak kurtulacağımızı düşünüyorlar.

Halbuki bugünkü Batı’nın sözde medeniyetinin temelleri, Müslümanların kanlarıyla sıvanmıştır! Bizim tarihimiz yanlış anlatılırken Batı’nın tarihteki kölelik ve cariyelik kavramları; sanki İslamdaki kölelik ve cariyelik gibi anlatılıyor. Aslında İslam’da olmayan ama İslam’da imiş gibi lanse edilen kölelik ve cariyelik, Batıya aittir. Yani İslam’daki kölelik ve cariyelik anlayışı ile, Batıdaki anlayış aynı değildir.

Bugün İslam’a atfedilen ve yeni nesillerimiz tarafından haklı bir şekilde eleştirilen kölelik ve cariyelik anlayışı, aslında çok özendikleri Batının kölelik ve cariyelik anlaşıdır. İslam’daki kölelik ve cariyelik anlayışı farklıdır. İslamda kölelerin ve cariyelerin haklarını bilen bir insan, bu yüzyılda işçi olmaktansa, Osmanlı’da köle olmayı tercih edecektir. Ama kişi bilmediğinin cahilidir. Bu devrin şartlarıyla tarihi yorumlaması sağlanmakta ve bilmeyerek, yanlış bilgilerle tarihine düşman olmasına sebep olunmaktadır. Halbuki tarihte, çok övünülen Batı Dünyası koca bir hiçtir. Karanlık çağ yaşamıştır. İslam Medeniyeti ile haçlı işgalleri sebebiyle tanışarak uzan vadede bu karanlık çağdan çıkmayı başarmışlardır. Ama ellerine güç geçince kan emici vampir olmuşlardır. Bugün özgürlükten ve insan haklarından bahseden Batı, Afrika’da kölelik sistemini devam ettirmektedir ve sömürgecilikle ile bugünkü mevcut sözde medeniyetlerini inşa etmişlerdir.

İslam ve bilim etle tırnak gibidir. İslam hiçbir zaman bilime karşı olmamıştır ve aksine tarih boyunca bilime en büyük katkıları İslam Alimleri vermişlerdir. Hakikat bu iken günümüzde İslam, bilim karşıtı bir dinmiş gibi lanse edilmiştir ve bugün Müslümanların bilimde geri olmasının sebebi sanki İslam dini imiş gibi bir algı oluşturulmuştur. Halbuki sebep, İslam’dan soyutlanmış bir sistemle Müslümanların eğitilmesi ve yönetilmesidir.

Eğitim Sistemini Çökerterek!

Bir milletin medeniyetini evvela eğitim sistemini çökerterek tahrif edebilmek mümkün olur. Eğer eğitim sistemi çökmezse, o medeniyet her zaman iyi eğitim almış insanların eliyle diri tutulacaktır. Kimse o medeniyeti tahrif edemeyecektir. Bir medeniyetin güç merkezi eğitimdir. Eğer o güç merkezine darbe indirilirse, o milletin medeniyeti savunmasız kalır.

Yine kendi milletimizden örnek vermek istiyorum. Bizim medeniyetimiz Türk-İslam Medeniyetidir. Biz Türkler Müslüman olduk ve dolayısıyla İslam dininin ve medeniyetinin bir mensubu olduk. Bu medeniyetin devamı için İslamla özdeşleşmiş ve İslam’ın anlatıldığı bir eğitim modeli elzemdir. Ama bizi sözde kurtaranlar, ilk iş olarak eğitimde devrim yaptılar. Din eğitimini yasakladılar ve bozuk bir eğitim sistemiyle bu milletin kodlarını değiştirmeye çalıştılar. En nihayetinde din eğitimi ile dünyevi eğitim birbirinden ayrıldı.

Tarihte medrese dediğimizde, o medreselerde din alimi yetiştiği gibi, bu alimler aynı zamanda astronomi, matematik, tıp, kimya, biyoloji gibi alanlarda da alim oluyorlardı. Yani bugünkü bilindiğinin aksine medreseler sadece Kuranı Kerim okumayı öğretmiyor, aynı zamanda dünyevi ilimlerde alanının en bilgin bilim insanlarınıda yetiştiriyorlardı. Lakin bu sistem Osmanlı’nın son dönemlerinde çökmeye başladı. Yani kasıtlı olarak bir takım münafıkların eliyle çökertilmeye başlandı. Sadece Osmanlı’da değil bütün İslam Dünyasında Medrese eğitim sistemi çökmeye başladı. Dolayısıyla eskiden olduğu gibi İslam Dünyası bilime katkı sağlayamıyordu. Haçlı işgallerinde bizden öğrendiklerini Batıda uygulayan Tapınakçılar ise bilimde zamanla İslam Dünyasının önüne geçmeye başlamışlardı. Bundan mütevellitte İslam Dünyası geride kaldı. En nihayetinde ise dini ilimlerin yasaklanması ve bozuk ateizm temelli bir eğitim modelinin benimsenmesiyle İslam Dünyası artık bilim insanları yetiştiremez oldu. Kasıtlı olarak eğitim sürekli yerlerde süründü. Bozuk eğitim sistemi ısrarla devam ettirildi.

Müslüman millet olan bu milletin, bilime tekrar katkı sağlaması için, bugünkü bilinen tarzda değil, tarihteki gibi medreseler açılmalıdır. O zaman kısa sürede görülecektirki, İslam Dünyası bilimde geri değil, hızla bilimde öncü olmuştur.

Ancak İslami Eğitim sisteminin çökertilmesi ve yerine Ateizm eksenli, ayrıca kalitesiz eğitim sisteminin getirilmesiyle İslam Medeniyeti çağının gerisinde kalmış ve İslam Medeniyeti tahrife dahada açık hale gelmiştir.

Türkiye’deki Bozuk Eğitim Sistemi

Bunun ispatı ve en büyük örneği ise, Türkiye’deki bugünkü eğitim sistemidir. Eğer Türkiye’deki eğitim sistemi kaliteli olsaydı, hiç şüphesiz bilime en çok katkı sağlayan ülkelerden biriside Türkiye olacaktı. Eğitim sistemine baktığımız zaman İslam dininden oldukça soyutlanmış olduğunu zaten görüyoruz. İslam dininin kırmızı çizgilerini hiçe sayan karma (kız-erkek) eğitim sistemi ve aynı zamanda hem İslam’dan soyutlanmış, hemde bilimden soyutlanmıştır.

Müslümanlar bilimde neden geride kaldılar diyenler, evvela mevcut eğitim sistemini ve çürüklükleri sorgulamayla işe neden başlamazlar?

Mesela 12 sene zorunlu eğitim var. İlk ve orta okulla, lise dönemleri toplam 12 sene ediyor. Ama bu 12 senelik zorunlu eğitimde çocuklar dinini öğrenmedikleri gibi, ne adam gibi matematik öğreniyorlar, ne yabancı dil, ne edebiyat, ne yazılım, ne de bilime dair herhangi bir şey…

Bu yaşadığımız çağ ne çağıdır? Diye sorulacak olsa hiç şüphesiz herkes bilim ve teknoloji çağıdır diyecektir. Ama İslam’dan soyutlanmış olan eğitim modelinde bilime dair bir emare yoktur. Eğer İslam ve Bilimin özdeşleştiği medrese modeliyle bir eğitim sistemi olmuş olsaydı, muhtemelen Müslüman Türk milleti olan bizler, bilimde öncü olan bir millet olacaktır.

Deforme olan medrese eğitim sistemini yeniden eski haline getirmek yerine, onu temelli ortadan kaldırmak, bu milletin medeniyetinin temellerine dinamit yerleştirmek değilde nedir? Üstelik medrese eğitim modelini ortadan kaldırdıktan sonra bizim asıl çağ dışı kalmamıza sebep olan bozuk eğitim sistemini getirmek, bu millete ihanet değilde nedir?

Özetle bizim, İslam ve Bilimin aynı anda öğretildiği medreselere ihtiyacımız vardır. Ancak bu şekilde tarihte olduğu gibi çağ dışı olmaktan kurtulup, çağ açıp çağ kapatan bir kudrete erişebiliriz! Çünkü biz, İslam ve Bilimin özdeş olduğu dönemde çağ açıp çağ kapattık. Ayrıca İslam hiçbir zaman bilime karşı değildir ve bilime en büyük katkıları Müslüman alimler yapmışlardır.

Kendi İnanç ve Değerlerine Yabancılaştırarak!

Bir milletinin tahrif olması için o milletin yeni nesillerinin kendi milli ve manevi değerlerine yabancılaştırılması gerekmektedir. Çünkü kendi değerlerine, medeniyetine yabancılaşan yeni nesillerin aynı zamanda içi boşaltılmış olacaktır. İçi dolu bir bardağa ekstradan bir şey doldurmak mümkün değildir. Lakin içi boşaltılmış bir bardağa doldurmak mümkün. Aynı şekilde yeni nesiller evvela kendi kültürüne, dinine, medeniyetine yabancılaştırılıyor ve bu şekilde içleri boşaltılıyor. Yerine ise Batının sözde kültürünü, medeniyetini yerleştiriyorlar. Ahlaki olarak, dini olarak, insanlık olarak aşağı bir seviyeye gelinmesine sebep oluyorlar.

Eğitim sistemimizin çökertilmesiyle aynı zamanda kendi inanç ve değerlerimize yabancılaşıyoruz ve özellikle medya deformasyonu ile bozuk ve ahlaksız Batı Medeniyetini benimsememize sebep olunuyor. Artık gelişen teknoloji sebebiyle kendi evlatlarımızı ve nesillerimizi, medya ve sosyal medya deformasyonundan korumakta mümkün olmuyor.

Sonuç

Sonuç olarak yukarıda belirttiğimiz; aile müessesesini yıkarak, tarihi yanlış öğreterek, eğitimi çökerterek ve kendi inanç ve değerlerine yabancılaştırarak yapılan medeniyet tahrifatı, hepsi birbirine bağımlı şekilde yürütülmektedir. Herbiri birbirinin tamamlayıcısıdır.

Bugün baktığımız zaman medeniyetimiz en şiddetli şekilde tahrif ediliyor. Edilmeye devamda edecek. Buna karşılık direnç oldukça zayıf kalıyor. Medeniyetimiz tahrif oluyor. Nesillerimiz kendi dinine, medeniyetine yabancılaşıyor ve düşman oluyor ama buna karşı hiçbir şekilde yapıcı tedbirler alınamıyor.

Sonumuz hiç iyiye gitmiyor. Süratla devam eden bu medeniyet tahrifatına, deformasyona bir dur denilmesi elzemdir.

Allah Müslüman milletlerin yardımcısı olsun. Dinimizi 14-15 asır boyunca bugünlere getiren, bu yolda mücadele eden ve şehit düşen geçmişlerimizin hürmetine bizi ve gelecek nesillerimizi aslı hüviyetine kavuştursun!

Yazan - Yavuz Şahin

Yavuz Şahin
Bir şeyi bilmek ve istemek başka, onu hayata geçirmek başka şeydir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir