Bu makalemde Çin tarafından uygulanan borç tuzağı diplomasisi konusunu işleyeceğim. Tarihte Çin’in üretimi ve ürettiklerinin kalitesi iyiydi. Üstelik İpek ve Baharat yolları gibi önemli güzergahlar içinde yer alması da, Çin’in ürünlerinin bu yollardan Batı’ya satılmasını sağlıyordu. Binlerce yıldır Batı karşında özel bir aktör olan Çin, Batı’da gelişen sanayi devrimine ayak uyduramamış ve Batı karşısındaki üstünlüğünü kaybetmiştir. Sadece üstünlüğü kaybetmekle kalmamış, aynı zamanda sömürgeye açık hale gelmiştir.
Çin’in ekonomik olarak gerilemesini asıl sağlayan faktör ise, ülkede milliyetçiler ve komünistler arasında çatışmaların yaşanması ve bunun neticesinde 1 Ekim 1949 tarihinde komünist anlayışa sahip, Mao liderliğinde Çin Halk Cumhuriyetinin resmen kurulmasıdır. Ülke ekonomisini gerileten önemli unsur komünist yönetim değil, tüm ipleri elinde bulunduran Mao’nun ekonomi politikalarındaki başarısızlığıdır. Mao’nun kültür devrimi politikaları, ekonomi alanında olumsuz sonuç vermiştir. Ülke ısrarla dış dünyadan kapalı bir ekonomi anlayışıyla yönetilmiştir. Bunun sonunda üretimde ciddi oranda düşüşler gerçekleşmiştir.
Mao öldükten sonra ülkenin başına Deng Xaioping geçmiştir. Kendisi, Mao’nun izlediği ekonomi politikaları terk ederek ülke ekonomisini dış dünyaya açmıştır. Bu dönemde Pekin Yönetimi, İMF, Dünya Bankası, Asya Kalkınma Bankası gibi uluslararası ve bölgesel finans kuruluşlarına üye olmuştur. Çin’de Deng Xaioping döneminden beri 1970 yılından itibaren Çin’in yükselişi günümüze kadar devam etmektedir. Çin’in 2000 yılında GSMH 1.2 Trilyon Dolar iken, 2019 yılının sonunda 14.3 Trilyon Dolar olmuştur.
Hızla Büyüyen Çin ile İlgili Endişeler
Çin bu kadar hızlı bir büyüme gerçekleştirince, kendi bölgesinde ve uluslararası olarak bir takım endişelerde baş göstermiştir. Akılları en çok kurcalayan soru ise, hızla büyüyen bir ekonomi devi haline gelen Pekin Yönetiminin siyasi olarak tavrının ne göstereceğidir.
Çin’in ekonomik büyümesi her ne kadar bölgedeki komşu ülkeleri ve uluslararası sistemin aktörleri için artı bir değer olsa da, ekonomi iplerini elinde tutan saldırgan bir Çin faktörü hiç kimsenin istemeyeceği bir şeydir. Pekin Yönetimi ise endişeleri gidermek için 1952 yılından beri dış politikasını şekillendiren şu beş ilkeyi sıkça vurgulamaktadır:
Egemenliğe saygı,
Karşılıklı saldırmazlık,
İçişlerine karışmama,
Karşılıklı fayda ve eşitlik temelinde işbirliği,
Barış içinde bir arada yaşama.
Pekin Yönetimi, uluslararası sistem içindeki nüfusu artırmak için özellikle üçüncü dünya ülkelerine ve gelişmekte olan ülkelere yönelmektedir. Bu ülkelerin kredi ihtiyaçlarına ve dış kalkınma gibi yatırımlarına öncülük ederek onları borçlandırıp, bu devletleri kendine bağlayıp sömürmekle suçlanmaktadır. Çin’in uyguladığı bu stratejiye ise, borç tuzağı diplomasisi denilmektedir.
Borç Tuzağı Diplomasisi Nedir?
Borç tuzağı, iktisat literatüründe borç alan ülkenin bir süre sonra borç taksitlerini, bilhassa aldığı borcun faizini ödemeye çalıştığı sirkülasyona denir. Başka bir ifadeyle, borçlu olan ülkenin borçlarını ödemeye çalışmasına rağmen faizli borcun sürekli olarak artması, söz konusu borcun bitmesinin imkansız hale gelmesidir.
Çin örneği üzerinden ele alınan borç tuzağı diplomasisi, iktisat literatüründe taşıdığı anlamdan nispeten farklı bir anlama bürünerek, Çin Emperyalizmine işaret etmektedir.
Borç Tuzağı Diplomasisi Nasıl İşliyor?
Borç tuzağı diplomasisi nasıl işliyor? Sorusunun cevabı aslında oldukça basittir. Çin bu stratejiyi nasıl kullanıyor? Çin’in hedef olarak belirlediği ülkeler, üçüncü dünya ülkeleri ve gelişmekte olan ülkelerdir. Bu ülkelerin neredeyse hepsinin ortak özelliği, Batı’ya güvenmemektir ve Çin ise Batı’ya karşı bir alternatif konumundadır.
Batı dünyası bir ülkeye borç vereceği zaman bazı sınırlamalar ve dayatmalar getirmektedir. Kredi veya yatırım talebinde bulunan ülkenin siyasi durumuna, paranın nereye ve hangi koşullarda harcanacağına dek kapsamlı ön koşullar sunmaktadır.
Bu da kredi veya yatırım talebinde bulunan ülkeyi zora sokmaktadır. Ama Çin, borç vereceği ülkeye sadece Tayvan’ı tanımaması ön koşulunu sunar ve siyaset ile ekonominin birbirinden ayrı şeyler olduğunu, iç işlerine karışmanın saygısızlık olduğunu, egemenlik haklarına saygılı olduğunu ve tek amacın her iki tarafında kazançlı çıkması olduğunu savunur. Bu da kredi ve yatırım arayışında olan gelişmekte olan ülkelere çok cazip gelir.
Ancak bu duruma, denize düşen yılana sarılır atasözüyle özetlemek yerinde olacaktır. Çünkü yukarıda da tanımını yaptığımız gibi Çin’in borç tuzağına düşenler, tabiri caizse yularını Çin’e kaptırmış demektir. O borç daha bitmiyor ve faizi sürekli artıyor. Borcu alan ülke artık borcu ödeyemeyecek duruma geliyor. Çin bunun üzerine o ülkenin üzerindeki ekonomi kartını bir siyasi koz olarak kullanmaktadır. Borçlarını ödeyemeyen devletin iletişim, altyapı, enerji, ulaşım gibi stratejik önemi haiz kuruluşları Çin ele geçirmektedir.
Ayrıca borç tuzağı diplomasisi ile, Çinliler borç alan ülkede yöneticiler ve vasıflı elemanlar olarak istihdam edilmektedir. Çinliler bu şekilde borç verdikleri ülkelerde istihdam edilirken, o ülkenin yerli vatandaşlarının yetişmiş insanları istihdam dışı kalmakta, vasıfsız olanlarda işçi olarak çalıştırılmaktadır.
Tek Kuşak Tek Yol Projesi ve Borç Tuzağı Diplomasisi
Tek Kuşak Tek Yol Projesi ve borç tuzağı diplomasisi de birbiriyle bağlantılıdır. Çünkü Çin’in Tek Kuşak Tek Yol Projesi içerisinde yer alan neredeyse bütün ülkeler aynı zamanda gelişmekte olan ülkeler ya da üçüncü dünya ülkeler kategorisinde yer almaktadır. Bu da Çin için büyük bir avantaj sağlamaktadır ve birbiriyle iç içe geçmiş çift yönlü bir strateji uygulamaktadır. Yukarıda bahsettiğimiz ekonomi kartını, bir siyasi koz olarak kullanabilmektedir.
Tek Kuşak Tek Yol Projesi içerisinde yer alan ülkelere Asya Altyapı ve Yatırım Bankası aracılığı ile borç verilerek, proje için gereken altyapı ve üstyapı çalışmalarının gerçekleştirilmesi sağlanmaktadır. Bu şekilde o ülkeler üzerinde ekonomi kartı kullanılarak siyasi koz elde edilmektedir. Asimetrik bir şekilde, borç verilen ülkeler üzerinde nüfus elde edilmektedir. Böylece Çin, hem küresel güç olma güdüsünü ekonomi kanalıyla desteklemekte, hem Bir Kuşak Bir Yol Projesinin her anlamda garanti altına almayı amaçlamaktadır.
Asya Altyapı ve Yatırım Bankası hakkında yazmış olduğum makaleyi bağlantıya tıklayarak okuyabilirsiniz.
Borç Tuzağı Diplomasisinin Gelişmekte Olan Ülkeler İçin Olumlu Yönleri Nelerdir?
Çin’den borç olan gelişmekte olan ülkelerin veya üçüncü dünya ülkelerinin ülkelerin avantajına olan en bariz gelişme, o ülkelerde artan istihdamdır. Çünkü alınan borçlarla yapılan yatırımlar, ülkedeki istihdamı olumlu yönde etkilemektedir. Ancak burada atlanmaması gereken nokta, yukarıda da bahsettiğim için Çin’in borç verdiği ülkede istihdam sağlamasıdır. Yani bu istihdam sadece borç alan ülke için değil, Çin içinde geçerlidir. Ayrıca Çin, vasıflı personellerini borç verdiği ülkelerde istihdam ederken, borç alan ülkeler vasıfsız eleman istihdam etmektedir. Bu durumda aslında borç alan ülke için ne kadar olumlu olduğunu tartışmaya açmaktadır.
Çin’den borç alan ülkeler için bir diğer olumlu gelişme ise, o ülkelerdeki altyapıların ve üstyapıların güçlenmesidir. Yalnız bu durum sadece borç alan ülkeye değil, Çin Devletine de fayda sağlamaktadır. Çünkü Çin’in, Bir Kuşak Bir Yol Projesi kapsamına giren bütün ülkeler Çin’den borç almakta ve Çin’in, borç tuzağı diplomasinin ağına düşmektedir. Çin önce borç veriyor, sonra geri alamayınca o devletin yukarıda da bahsettiğimiz çeşitli kurumlarına el koyuyor.
Çin’den borç alan ülkelerin büyüme oranında, refah oranında gözle görülür bir büyüme gerçekleştiği iddia edilmektedir. Nispeten böyle olsa bile, bu büyünenin aynı zamanda Çin’e olan bağımlılığı artırmak suretiyle gerçekleştiği unutulmamalıdır.
Özetle başlığa aldanmayınız. Borç Tuzağı Diplomasi ağına düşen devletler için aslında olumlu hiçbir yön yoktur. Sadece olumlu gibi görünen yönler vardır.
Borç Tuzağı Diplomasisinin Gelişmekte Olan Ülkeler İçin Olumsuz Yönleri Nelerdir?
Çin’in borç tuzağı diplomasinin eleştirilen birçok olumsuz yönü vardır. Çin, borç verdiği devletlerin iç politikalarına karışmamaktadır. Hatta ilişki kurulan ülkelerin egemenlik haklarına saldırı olarak görmektedir. Özellikle Afrika’da demokratik olmayan ve özellikle insan haklarını hiçe sayan devlet rejimleriyle ilişki kurmaktadır. Onların rejimlerinin ne olduğu ile, insan haklarını ihlal edip etmediği ile ise ilgilenmemektedir. Ne de olsa kendisi de Doğu Türkistan topraklarında insan haklarını en acımasız şekilde ihlal etmektedir. Orada ki Müslüman Uygur Türklerine baskıyla, zorla, hürriyetten yoksun ederek, namus kavramını hiçe sayarak… asimilasyon zulmü gerçekleştirmektedir.
Çin Devleti her seferinde ticaret ve siyasetin birbirinden ayrı tutulması gerektiğine vurgu yapmakta ve ticaret yaptıkları, daha doğrusu borç tuzağı diplomasisi ile ağına düşürdükleri devletlerin iç politikalarına karışmayı, egemenlik haklarına saldırı olarak değerlendiklerini belirtmektedir. Ancak kendisi, borç tuzağı diplomasisi ile o ülkenin egemenlik hakkını tehdit etmektedir.
Borç tuzağı diplomasinin kurbanı olan ülkeler açısından bir diğer önemli olumsuzluk ise Çin’in, kredi ve yatırım yaptığı ülkelerin doğal kaynaklarını ya da stratejik edinimlerini sömürüp o ülkeleri yoksullaştırmasıdır.
Diğer bir olumsuzluk ise, Çin’in borç verdiği ülkelerde yerli vasıfsız işçilerin çalıştırılması ve Çinli yetişmiş vasıflı işçilerinin çalıştırılmasıdır. Nitekim bu konuya da yukarıda değinmiştik.
Ayrıca imalat alanında yerli üreticinin, oldukça ucuz üretilen Çin ürünleri karşısında hiçbir rekabet şansı olmamaktadır. Bu durumda firmaların kapanmasına ve yüz binlerce kişinin işsiz kalmasına sebep olmaktadır.
Sonuç
Çin hiçbir zaman borç tuzağı diplomasisi kavramını kabul etmemiştir. Bunun sebebi ise, bu kavramın Çin’in dış politikasına zarar vermesi ve aynı zamanda bu kavramın Batı Dünyası tarafından Çin’in ekonomi ve dış politikasını baltalamak için icat edildiğini düşünmesidir. Bu sebeple aklı başında hiçbir Çinli devlet yöneticisi, borç tuzağı diplomasisi kavramını kabul edip benimsemez.
Borç tuzağı diplomasinin en belirgin özelliği, ekonomi kartının dış politikada önemli bir siyasi koz olarak en iyi şekilde kullanılmasıdır. Çin’den borç almaya başlayan gelişmekte olan ve üçüncü dünya ülkeleri, elinde sonunda bu borçları ödeyemeyecek duruma geliyorlar ve Çin’e karşı zayıf düşüyorlar. Çin borç verdiği ülkelerde nüfusunu ve istihdamını kuvvetlendirirken, borcunu ödeyemeyen ülkelerin enerji, ulaşım, iletişim, altyapı gibi kurumlarına el koyuyor.
Borç tuzağı diplomasisi ve Tek Kuşak Tek Yol Projesi, birbiriyle iç içe asimetrik bir strateji olarak kullanılıyorlar. Bu iki strateji, Çin’i en nihayetinde ABD’nin yerini alacak yeni süper güç yapma yolunda başarılı bir şekilde gerçekleştirilmektedir.
ABD’nin yerine Çin süper güç olduğu zaman ne olacak? ABD’den kurtulmuş olacağız ama hesap edilmeyen faktör, yeni süper güç Çin olmaktadır! Unutulmamalıdır ki, gelen gideni aratır. Denize düşüp yılana sarılmak diye sanırım buna derler!