Diyanet İşleri Başkanlığına Ayrılan Bütçe

Diyanet İşleri Başkanlığına Ayrılan Bütçe

2019 yılında Diyanet İşleri Başkanlığına ayrılan bütçe, 10.5 Milyar. 2018 bütçesi 7.7 Milyar. Diyanet İşleri Başkanlığı böylesine büyük bütçeye sahip olduğu halde, acaba hakkını verebilmektemidir? Bunu dışarı çıkıp insanlara sormak lazım değil midir? Acaba insanların inandıkları Allah’ı ve onun sevgili Peygamberi olan Muhammed (aleyhisselâtü vesselâm) Efendimizi ne kadar iyi tanımaktadırlar? İnandıkları İslam dini hakkında acaba ne kadar bilgi sahibidirler? 2019 yılında Diyanet İşleri Başkanlığına ayrılan bütçe acaba ne kadar doğru bir karardır? Diyanet İşleri Başkanlığı, Türkiye genelinde acaba itikat birliğini ne kadar tesis edebilmiştir? İnsanları ilmi olarak ne kadar doyurabilmiştir? İnsanların manevi ihtiyaçlarını ne kadar karşılayabilmiştir? İnsanları din eğitimini ne kadar verebilmiştir? Daha sayısız bir çok sorulması gereken sorular yığını vardır!

Bizim ülkemizde ki en çok tartışılan meselelerden biriside, Diyanet İşleri Başkanlığı ve dindir. Çünkü din, herkesin ortak ilgi alanına girmektedir. Ancak din, tartışılacak bir konu mudur? DİB her türlü tartışılabilir ve tenkitte edilebilir. Tıpkı bendenizin bu yazıda tenkit edeceği gibi. Ama din asla tartışma konusu değildir. Diyanet İşleri Başkanlığı, İslam dinine hizmet eden bir kamu kuruluşu olarak kabul edilir. Diyanet kelimesinin anlamıda zaten “din işleri” demektir. O halde insanların dini ihtiyaçlarını karşılamak, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın en baş görevidir. Ancak bu ihtiyacı karşılayabiliyor mu?

Diyanet İşleri Başkanlığı ve Din Eğitimi

Aslında Diyanet İşleri Başkanlığı ve Din Eğitimi meselesi, tartışmaya bile kapalı olması gereken bir meseledir. Çünkü Diyanet İşleri Başkanlığı, insanlara ihtiyaç olan din eğitimini doğru ve verimli bir şekilde verememektedir. Yanlış ve verimsiz bir şekilde vermektedir. Bugün geldiğimiz nokta aslında Diyanet İşleri Başkanlığı’nın pasif ve aynı zamanda yanlış icraatlarından dolayı içler acısıdır. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yanlışlarını yazmaya kalksak, herhalde bir köşe yazısı değil, kitap yazmamız icab edecektir. O yüzden bu yazıda sadece tenkit yapılacak ve bırakılacaktır.

Diyanet İşleri Başkanlığı, milletin din eğitimi ihtiyacını karşılamak konusunda oldukça verimsizdir. Ayrıca insanlara doğru din anlayışını aktarmaktada basiretsizdir. Çünkü Diyanet İşleri Başkanlığı’nın şeffaf ve net bir itikat anlayışı yoktur. Din eğitiminin içinde Hristiyanlık ve Yahudilik inançlarının (dikkat edin din demiyorum, inanç diyorum. Çünkü tek din İSLAM dinidir) tahrif edilmiş sözde İncil ve sözde Tevrat kitaplarından alıntılarda bulunmaktadır. Ayrıca tarihteki filozofların eserlerinde de iktibaslar yapılmaktadır. Bu da din eğitimini bulandırmaktadır. Yine İslam tarihi içinde mezhepler tarihi vardır. Tek hak mezhep vardır itikatta ve diğerleri bâtıldır. Ancak buna rağmen Diyanet İşleri Başkanlığı, bütün mezheplerden iktibas yaparak din eğitimi vermektedir.

Beyin fırtınası yöntemiyle, sorgulama yöntemiyle din eğitimi vermektedir ve böylece insanları hak mezheplere tabi olmaktan alıkoyup, sorgulayıp kendi aklının şekillendirdiği dine tâbi olmaya sevk etmektedir. Bu da insanların kişisel din anlayışına sahip olmasına sebep olmaktadır. Bu durumda Müslümanların fikir birliğinde olmasının önünde büyük engeldir.

Biz Müslümanların halletmesi gereken o kadar çok problem varken, insanlar yanlış metotla yanlış din eğitimi aldıkları için ne yazık ki din konularında bilinçsizce beyin patlatmakdır. Çok kimseler bilmedikleri derin din mevzuları hakkında ağızlarını açmaktan hayâ etmezler ve dilde kemik yok elbet! Kemiksiz olan dillerle nice yanlış ve insanı imandan ve hidayet yolundan çıkaracak sözler sarf ederler.

Herkes felsefe dersi görmüştür. Felsefe ile dini birbirinden ayıran en önemli faktör; felsefe sorgulamayı amaç edinmiş ve sorgulayarak (güyâ) hakikata erişmeyi amaçlamıştır. Ancak din ise teokratiktir ve sorgulamaya kapalıdır. Dinde asıl marifet, sorgusuz sualsiz iman ve itaat etmektir. Yani felsefe sorgularken, din sorgulamaz. Felsefe sorgulayarak araştırma yapmayı prensip edinmiştir, din sorgulamayarak sadece öğrenmeyi prensip edinmiştir. Yani sorgulamak ayrıdır, öğrenmek ayrıdır.

Ancak bu sorgulama meselesi ise sadece inançla alakalı bir mevzudur burada bahsedilen. Yani dinin kendisi sorgulanamaz. Sadece öğrenilir ve iman edilir. Öğrenilir ve amel edilir. Ötesi yoktur. Ama bir dine bağlı olan insan bilim ve fende araştırma-geliştirme yapar, insanlığa faydalı icatlar keşfeder. Bu ayrıdır. Çoğu insan sorgulama mevzunda bu meseleleri birbirine karıştrıyor ve yanlış fikirlere sahip oluyor. İşte Diyanet İşleri Başkanlığı’nın insanlara verdiği din eğitimi değil, felsefe eğitimidir. Zaten İslam mezheplerinin neredeyse hepsi felsefe illeti sebebiyle ortaya çıkmıştır. Dini sorgulayan bazı aklı kısa kimseler, kendi şahsi fikirlerini din olarak insanlara satmış ve bozuk mezheplerin doğmasına sebep olmuştur.

Bugün Diyanet İşleri Başkanlığı şunu diyemez:

“Biz itikatta Ehli Sünnet ve Cemaat akaidi üzereyiz ve itikatta iki muteber imam vardır. Bunlardan birincisi; İmam Ebû Mansur Muhammed Maturidi Hazretleri, ikincisi; İmam Ebu’l Hasan el-Eşari Hazretleridir. Biz Türklerin ve Hanefilerin ise umumiyetle imamı, İmam Ebû Mansur Muhammed Maturidi Hazretleridir. Bu sahih itikada bağlı olan ise amelde dört hak mezhep vardır ve bunlar; Hanefi, Şafi, Hanbeli ve Maliki mezhepleridir. Geri kalan tüm mezhepler ise Ehli Bid’at, yani Fırka-i Dâlle’dir.”

Diyanet İşleri Başkanlığı net olarak sahih bir çizgide olmadığı-olamadığı içinde insanlara net ve şeffaf bir din eğitimi sunamamaktadır. Çok gariptir ki, ülkemiz hoca kaynamakta olduğu halde, o nispetlede cahil kaynamaktadır. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın din eğitiminde ne kadar yetersiz olduğunu anlamak için dışarı çıkmak yeterlidir. İnsanlar en temel dini bilgileri ne kadar bilmektedir?

Toplumun Din Bilgisi ve Dini Değerlere Bakışı

Bu başlık belkide en can alıcı başlıktır. Toplumumuzun acaba din bilgisi ve dine bakış açısı ne durumdadır? Diyanet İşleri Başkanlığı, 10.5 Milyar TL gibi uçuk bir bütçeyi hak ediyor mu? Sorusunun cevabıdır bu başlık!

MAK Danışmanlık, 2017 Haziran ayında çok tartışılacak bir anket yayınlamıştır. Anketin başlığı ise “Türkiye’de toplumun dine ve dini değerlere bakışı” Bendenizde bu anketten bazı sonuçları sizlerin istifadesine sunacağım.

Bu ankete göre:

Toplumun %86’sı Allah’a inanıyor, %4’ü inanmıyor, %4 kararsız. %6’lık kesim ise Allah’a inanmakla birlikte hiçbir şeye karışmadığına inanıyor.

Toplumun %75’i meleklere inanıyor, %15’i inanmıyor, %10’u ise kararsız.

Toplumun %76’sı Kuran-ı Kerim’in vahiyle geldiğine inanıyor, %14’ü inanmıyor, %10’u kararsız.

Toplumun %63’ü peygamberlere inanıyor ve Hazreti Muhammed’in (aleyhisselâtü vesselam) her konu örnek alınması gerektiğini düşünüyor, %20’si peygamberlere inanıyor ama Hazreti Muhammed’in (aleyhisselâtü vesselam) her konuda örnek alınmaması gerektiğini düşünüyor, %8’i ise kararsız.

Toplumun %55’i kadere ve hayrın ve şerrin Allah’tan geldiğine inanıyor, %15’i insanın kendi kaderini kendisinin çizdiğine inanıyor, %10’u kadere inanmıyor, %5’i kararsız.

Toplumun %73’ü öldükten sonra dirilmeye ve hesap verileceğine inanıyor, %10’u öldükten sonra dirileceğine ama hesap vermeyeceğine inanıyor, %9’u öldükten sonra dirilmeyeceğine ve hesapta vermeyeceğine inanıyor, %8’i kararsız.

Toplumun sadece %32’si Kuran-ı Kerim’i Arapça hattından okuyabiliyor, %54’ü okuyamıyor, %14’ü ise bilinmiyor.

Toplumun sadece %25’i herhangi bir Kuran Kursuna eğitim almak için gitmiştir.

Toplumun sadece %23’ü Peygamber Efendimiz’in hayatını okumuştur.

Toplumun %12’si camiye/mescide bayramdan bayrama gitmektedir, %32’si Cuma-Bayram-Kandil namazlarına gitmektedir, %13’ü arasıra vakit namazları dahil kılmaktadır, %30’u hiç namaz kılmamaktadır, %13’ü ise görüş bildirmemektedir.

Toplumun %45’i Ramazan ayında oruç tutmaktadır, %25’i arasıra oruç tutmaktadır, %20’si hiç oruç tutmamaktadır, %10’u ise cevap vermemektedir.

Toplumun %30’u dini bilgileri kitaplardan, %45’i internetten, %20’si birine sorarak öğrenmektedir. %5’lik kısım ise belirsizdir.

Toplumun %22’si beş vakit namaz kılmaktadır, %26’sı arada vakit namazlarını ve bayram-teravih,cuma namazlarını kılmaktadır, %26’sı arada teravih-cuma-bayram namazlarını kılmaktadır, %22’si hiç namaz kılmamaktadır, %6’sı ise belirsizdir.

Toplumun %15’si herhangi bir dini cemaate veya tarikata bağlı bulunmuştur, %60’ı bulunmamıştır, %25’i ise bilinmemektedir.

Toplumun %35’i 15 Temmuz FETÖ darbe teşebbüsü sonrası tarikatlara ve cemaatlere şüpheyle veya olumsuz bakmaya başladı, %50’si tarikatların ve cemaatlerin illegal zemin oluşturmayacak şekilde denetlenmesini düşünmeye başladı, %12’sinin tarikatlara ve cemaatlere bakış açısı değişmedi, %3’ünün ise görüşü yok.

Toplumun %75’i çok sık dua etmektedir, %10’u arasıra dua etmektedir, %6’sı hiç dua etmemektedir, %4’ü ise belirsizdir.

Toplumun %41’i bir topluluk içine ya da birisinin yanına gittiğinde “selamünaleyküm” diyerek selam verir, %24’ü “merhaba, Günaydın” vb. şekilde selam verir, %30’u “naber, nasılsın” vb. şekilde selam verir, %5’i ise belirsizdir.

Toplumun %54’ü İslam Dünyası’nın Halifelik vb. bir dini liderliğe ihtiyaç olduğunu düşünüyor, %40’ı düşünmüyor, %6’sı ise kararsız.

Toplumun %65’i her zaman gusül abdesti almaktadır, %17’si ara sıra gusül abdesti almaktadır, %13’ü gusül abdesti almayı bilmemektedir, %5’i ise belirsizdir.

Sanırım anketin bu sonuçları, Diyanet İşleri Başkanlığına ayrılan bütçenin israf olup olmadığını idrak etmek için yeterlidir.

Düşünseneze, devlet tarafından 7.7 Milyar TL destek alan ve devlete bağlı bir din işleri kurumu var. Sayısız imamı, hatibi, hocası, vaizi, müftüsü vs. var! Ama yinede millet dini eğitim konusunda oldukça zayıf ve yetersiz. İnsanlar İslam dinine iman etmişler ama ne nasıl inanmaları gerektiğini bilmiyorlar, ne de nasıl amel etmeleri gerektiğini bilmiyorlar. Hâl böyleyken hangi akılla izah edilebilir bu kadar büyük parasal destekler? Diyanet İşleri Başkanlığı bu kadar büyük bütçelere rağmen hangi sebepten dolayı din hizmetlerini yerine getiremiyor ve insanların neden halen en basit konularda bile ilmi olarak yetersizler?

Diyanet İşleri Başkanlığı Bütçesi ve Diğer Ayrılan Bütçeler

Çok garip bir şey ister istemez insanın aklına takılıyor. Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesi 7.7 Milyar TL’den 10.5 Milyar TL’ye artırılırken, Milli İstihbarat Teşkilatı’nın bütçesi ise 2.3 Milyar TL’den 2.1 Milyar TL’ye düşürülüyor. Halbuki dört tarafı düşman ajanları ve gizli operasyonları ile kıskaca alınmaya çalışılan ülkemiz için en çok bütçe ayrılması gereken kurumlardan biriside Milli İstihbarat Teşkilatı değil midir? DİB ve MİT arasında ki bütçe farkı tam beş kattır!

Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı’nın bütçesi 2019 yılında %14.3 oranında azaltılarak 2.44 milyar TL’ye indirilmiştir.

Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı bütçeside azaltıldı ve 2018 yılında 5.793 Milyar TL olan bütçe, 2019 yılında 2.544 Milyar TL’ye indirildi. Halbuki bizim katmadeğeri yüksek üretimler yapıp Dünya’ya ihraç etmek için çalışmalar yapmamız lazım değil midir? Bu konuda çalışmalar için daha fazla bütçe ayrılması gerekmez miydi?

Sonuç

2019 yılında Diyanet İşleri Başkanlığına ayrılan bütçe, her zaman olduğu gibi gereksiz ve israftır. Çünkü Diyanet İşleri Başkanlığı, emri bil maruf ve nehyi anil münker görevini yapmadığı/yapamadığı gibi, insanlara din eğitimide vermekte yetersizdir. Özellikle malum FETÖ hadisesinden sonra toplumda kutuplaşmalar ve güvensizlikler had saffaya erişmiştir.

Buna rağmen halen FETÖ’nün asıl hizmet ettiğin itikat ve fikir tartışılmadığı gibi, onun fikirleri ve bozuk itikadı örtülü ve açık şekilde DİB tarafından icra edilmeye devam etmektedir. İnsanlar artık Müslüman cemaatlere ve tarikatlara güvenmez olmuşlar ve DİB bu konuda halen sağır numarası yapmaya devam etmektedir. İnsanları aydınlatmamakta ısrar etmektedir. Bozuk ve doğru yolda olan tarikatları ve cemaatleri birbirinden ayırmamakta ve insanlara bu konuda tamin edici raporlar hazırlamamakta ısrar etmektedir. Hoş, DİB’nın böyle bir basireti var mıdır? Bu da ayrı bir tatışma konusudur.

Ancak şu bir gerçek ki, 10.5 Milyar TL sahih din anlayışı olan Ehli Sünnet ve Cemaat yolunda ki tarikatlara ve cemaatlere verilse, ülkede bozuk itikatlı adam neredeyse kalmaz, beş vakit namaz kılanların oranı %60’ların üzerine çıkar, gusül abdestini bilmeyen ve gusülsüz gezen insan kalmaz, İslam ahlakı her yerde belirgin şekilde kendini gösterir, bür süre sonra günlük yaşam buram buram İslam kokar, suç oranları azalır, merhamet ve sevgi artar, insanlar arasında ki birlik ve kardeşlik pekişir…

Düşünsenize lütfen!

Bir siyasi oluşum İslam davası güdüyor ve onun hakim olduğu devirde Müslümanların birlik kardeşliği pekişeceğine, garip bir şekilde Müslümanlar arasında dahada derin kutuplaşmalar ortaya çıkıyor!

Yazan - Yavuz Şahin

Yavuz Şahin
Bir şeyi bilmek ve istemek başka, onu hayata geçirmek başka şeydir.

3 Yorum

  1. Avatar

    Bu diyaneti kökünden kapatsak ne olur ki, zaten kimi diyanet yerine cinayet diyor, diyanet yerine hıyanet diyor, varsın hiç olmasın ne olacak?

    • Yavuz Şahin

      Devletin resmi bir dini yoktur devlet laiktir. Bu sebepten Din işleriyle ilgilenen resmi bir kurumun olması, en başta devlet rejimine ters bir durumdur. Herhangi bir dini benimsemeyen rejime sahip olan devletin, din işleriyle ilgilenen bir kurumu olmasıda, dine ancak zarar verir. İşte Diyanet İşleri Başkanlığı’da bu kabildendir. Dine ancak zarar veriyor. Ya devlet laiklikten çıkmalı, ya da diyanet kapatılmalı ki, mesele kökten hallolsun.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir