Diziler Üzerinden Gerçekleştirilen İtikadi Dejenerasyon! Milletin İtikadına Nasıl Suikast Düzenliyorlar? İktidarı ve muktedirleri tenkit edip muhalefet ve buğzda bulunurken hususi çizgim Ehli Sünnet vel Cemaat akidesinin ve iman esaslarının tahrif edilmesi, hafifletilmesi, siyasi ve şahsi maslahatlar, menfaatler uğruna çarpıtılıp, kesilip biçilmesi ve neticede Protestan İslam‘ın deklare edilmesidir.
Meramı ifade ve mevzuyu kavrayabilmek adına ismen şahısların sözleri ve fiilleri ile düştükleri küfür, itikadi dejenerasyona örnek vermek yerine bu dezenformasyonun, tahrifatın ve toplumu mühendisliğinin nasıl sistematik bir şekilde işlediğine taze bir örnek ile dikkatinizi çekmek için isterim.
Devlet kanalı olan ve vergilerimiz ile varlığını sürdüren TRT, malumunuz devletin resmi yayın organı olmaktan çıkıp iktidarın havuz medyasına dahil edilmiştir. İktidarın propagandasına hizmet eder hale gelmiştir. Son senelerde neredeyse tek bir yapım şirketine ihale edilen tarih, tasavvuf, istihbarat ve aile dizileri milletimize, gençlerimize sureten tarih bilinci, ecdad bilinci, gelenek-görenek bilinci, vatan bilinci aşılıyor gibi görünse de arka planda işler çok farklı işliyor!
Evet meşhur argüman ile “sevişme yok, ensest yok, çarpık ilişkiler yok, mafya yok, silah yok, neden rahatsız oluyorsun?” diyebilirsiniz. Tarihi, tasavvufi, askeri karakterlerin, vakaların senaryosu yazılırken nasıl sulandırıldığına, romantizm uğruna nasıl tahrif edildiğine, İslam ve amel esaslarına ters ve hafifletilerek nasıl nakledildiğine başka bir yazımda değineyim.
İbn Sina’yı Küfre Düşüren 3 Görüşü Nedir?
TRT’nin de artık Netflix, Disney Plus, Exxen gibi dijital yayın yapan platformu var. Bu platformda televizyon da yayınlanmayan yapımlar var. Bizim meselemizi ise İbn Sina ve Modern Anadolu Yapımları isimli yapımlar. İki yapımı da merak ederek ilk bölümlerini izledim.
İlk yapım olan İbn Sina adından da anlaşıldığı üzere tıp ilminin üstadı, astronom, filozof ve çeşitli ilim alanlarında yetişmiş bir alim olan İbn Sina’nın hayatını çocukluğunu anlatan bir yapımdır. İbn Sina’nın çocukluğunun geçtiği ilk bölümde İbn Sina’yı oynayan oyuncu gayet sevimli yakışıklı bir çocuktur. Tabi İbn Sina dizisine girmeden önce, İbn Sina’yı küfre düşüren 3 görüşüne değineceğim.
İbn Sina müthiş zekası, ilmi derinliği, tıp ilmine vukufiyeti yanında Farabi’nin öncülük ettiği Meşşai düşünce üslubunun önde gelen filozoflarındandır. Felsefe aklı ve düşünceyi disipline eden, aklı kullanarak hakikate erişmeyi hedefleyen bir ilim alanıdır. Lazım-melzum alakası açısından bakarsak her ilim ve nesnenin değeri amacına paraleldir. Sorgulayarak, düşünerek ve analiz ederek yani felsefe yaparak hakikate erişmek bir ilim ise Müslümanın yitik malıdır ve ona en layık olandır. Lakin şunu unutmamak gerekir ki Müslüman için akıl, her daim vahiyden sonra gelir.. Hakikate ancak vahiy ve senedi sahih nakil ile ulaşır akıl ile naklin çelişiyor gibi göründüğü noktada nakil bizim referansımız olur. Akaid-i Nesefi‘nin ilk satırlarında ilmin sebepleri zikredilirken önce haber-i sadık, sonra akıl sonra havas zikredilir.
İbn Sina müthiş zekasının ve idrakinin büyüsüne aldanarak felsefenin gazı ile vahyi sorgulamayı tercih etmiş ve aşırı görüşleri ile Ehli Sünnet vel Cemaat ulema tarafından tekfir edilmiştir. Hüccetü’l İslâm İmam Muhammed Gazzali (rahmetullahi aleyh), El Münkız Mine’d Dalal isimli eserinde İbn Sina’nın 3 görüşünden dolayı küfrünü ilan etmiştir.
- Alemin ezeli olduğunu, yani tıpkı Allah’ın varlığının bir başlangıcı olmadığı gibi aleminde Cenabı-Hakkın mevcudiyeti misli mevcut olduğu görüşüdür.
- Allah’ın genel olarak ilim sıfatı ile külliyatı bilip cüzziyatı bilmediği, misal olarak bir kulunun evlenme niyetine yahut bir ev, araba alışverişi niyetine gireceğini bilmesi fakat evliliğe adım atacağı kişinin, alacağı evin ve arabanın detaylarını, vasıflarını bilemeyeceği iddiasıdır.
- Kıyamet sonrası öldükten sonra dirilmenin bedenen değil ruhen olduğu görüşünü savunmasıdır.
Bu görüşlerin tamamı kati nasslar ile sabittir ve aksini iddia küfrü muciptir.
İbn Sina Dizisindeki Akıl Üzerinden İfsat Sahnesi
Her iki dizinin de sadece ilk bölümlerinde olan absürtlüklerden bahsedeceğiz. İbn Sina dizisinde İbn Sina 10 yaşında ve yaşından beklenmedik şekilde ukala, narsist ve kibir yüklü.
Öyle ki ilk sahnelerde kendisi sofra başında elinde kitap yemeğin hazır olmasının bekler. Elini yıkamak üzere babasının ibriği tutması arzusunu, okumayı bahane edip reddedecek kadar kibir sergileyip ana-baba hakkını görmezden gelir. Evlerine gelen rüzgarı kesecek şekilde gölgelik yapan komşusunu kadıya şikayet edip yıktırtacak kadar kendi şahsi hak ve hukukuna vakıftır. Hatta görevini yapmazsa kadıyı da şikayet etmek ile tehdit edecek kadar cüretkar. Hadi bunlar basit yansımalar.
Aşağıda videosunu izleyeceğiniz görüntüde İbn Sina’nın hocası; imanın şüphe kaldırmayacağı, iman ettiği meseleler de şüphe duymanın insanın imanını yok olma tehlikesine sokacağını anlatır. Bizim küçük İbn Sina ise söz alarak hocasının yanlış söylediğini, Cenabı-Hakk’ın Kuran-ı Kerim’de; “Akıl etmez misiniz? Düşünmez misiniz? İbret almaz mısınız?” Hitaplarının şüphe ile yaklaşmayı emrettiğini, hakikat bile olsa şüphe duyarak araştırarak kabul etmemiz gerektiğini söyleyerek güya hocasını madara etmektedir.
Bir mesele hakkında tarafsız bir şüphe duyup sorgulamak, anlamaya çalışmak, araştırmak müminin firasetinin bir parçasıdır. Fakat İbn Sina’nın bahsettiği ayeti kerimelerin hitabı onca hakikatin varlığına delalet eden işaret, delil, mantık, nizam ve sistematiğe rağmen aklını kullanmayıp, düşünmeyip ibret almayı terk edip küfür üzere inat edenleredir.
Tefekkür ve ibret aklını kullanma safhalarını aşarak şüpheden soyutlanıp iman eden kişi “لا ريب فيه” kendisinde hiç bir şüphe bulunmayan Kuran-ı Kerim’in ve onun yegane muallimi olan Peygamber Efendimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) tebliğine kesin bir itaat ile mesuldür.
Aklı Naklin Önüne Geçirenlerin Akıbeti
Oryantalist metodu olan, ülkemizde ise din adına ahkam kesen zihni çorba olmuş akademisyen teologlarının yaydığı ve savunduğu materyalist, şüpheci ve deneye dayalı sonuç metodu işi hakiki imana götürme vaadi ile alıp şeytanın vesvesesi, aklın sınırlı yetenekleri ile kişiyi derin sulara götürüp bataklık gibi dibe çeker. Aklı zırh ve silah edinerek vahye yaklaşan zihin daha işin başında kıyas ve icmayı defterden silmiş atmıştır. Çünkü o da kıyas ve icma yapan alimler gibi akla ve ilme sahiptir. Hem zaten Kuran-ı Kerim herkesin anlayabileceği bir açıklıkla nazil olmuştur. Tercümesi de aslı gibi anlaşılabilir olmasa zaten evrensel bir hitap olması yine aklen mümkün değildir.
Bu iki kapıyı aşan kişi sünneti şüphe ve akıl süzgecinden geçirir. Çünkü gayesi en büyük rehberi olan aklı ile hakikate ulaşmaktır. 1400 sene önceki insanların aklı, ilmi, bilgiye ulaşma yöntemleri ve medeniyeti ile kendisinin şartları bir değildir. Bu yüzden hemencik ilahi emre uyup şüphe ile yaklaşmaya devam eder ve aklını kullanarak sünnette çelişkiler bulur; “Benim peygamberim böyle yapmaz, böyle söylemez olur mu böyle şey bu zamanda!” Diyerek sünnet barikatını da aşar. Böylelikle mesuliyet azaldığı için daha aydın ve seküler, daha çağdaş ve akılcı, daha hakiki bir imana sahip olduğunu ve artık; “Sadece Kuran bana yeter!” Diyerek, sadece Kuran-ı Kerim’in tercümesi olan meale sarılır. Artık onun için iman ve itikad esasları, sadece eskide kalmış bir takım İslâm düşünürlerinin o zamanın şartlarına göre yapmış olduğu yorumlamalardan ibarettir ve günümüzde geçerli değildir.
Akabinde elinde sadece tercüme kalan şüpheci, akılcı ve sorgulayıcı Müslümanımız (!) tercümeyi de süzgeçten geçirdikten sonra ya bulduğu çelişkileri kendince makul bir zeminde saçma tevillere dönüştürür, ya da inkarı tercih ederek Deizme hatta adeta “patron çıldırdı” derecesinde çıtayı yükseltip Ateizme geçiş yapar.
Bunun yakın dönemde örnekleri kelam konusunda ihtisas yapan daha sonra yine zeka ve aklına mağlup olup fasit bir felsefe ile bu yollardan geçen Taha Hakan ALP, Yaşar Nuri ÖZTÜRK, Turan DURSUN gibi isimlerdir. Bu sorgulama sürecinde dımdızlak kalarak bu noktaya gelen ve adeta dolandırılmış olduğunu düşünerek intikam almaya ve diğerlerini kurtarmaya ant içen bahsettiğim bu kahramanlarımız gibi anti propaganda yönüne girerek kendi hakikatlerini tebliğ eder, hakikati bulma niyeti ile çıktıkları yolda derecelerine göre azılı birer hakikat düşmanı olurlar.
Modern Anadolu Masallarında Numan SABİT
Diğer biz dizi Modern Anadolu Masallarında ise babaları vefat eden birbirinden kopuk iki kardeş, babalarının vasiyetini öğrenmek için babalarının vasiyetini saklayan kadim dostuna giderler. Bu kadim dostun ismi ne tesadüf Numan soy ismi ise SABİT’tir. Numan SABİT’i bir çobana sorarlar ve çoban ne tesadüf ki derede yüzen elmaları göstererek yerini tarif ederler.
Aradıkları adamı bulan iki kardeşe vasiyeti vermek için ne tesadüf Numan SABİT Beyin iki şartı vardır. İlk şartı ne tesadüf bahçedeki elmaları toplayıp kendine hizmet etmeleri, ikinci şartı ise bekar olan kardeşin ise Numan SABİT Beyin kör, topal, sağır ve dilsiz kızı ile evlenmesidir. Bekar kardeş vasiyet için şartı kabul edince sıra kızı görmeye gelir bir de bakarlar ki oda ne! Tesettürsüz simsiyah saçlı kolları ve bağrı açık, birazda şeffafa yakın beyaz tonlarında bir elbise içinde gözleri çakır makyajlı güzeller güzeli bir afet! Herkesin nutku tutulur!
Ama meseleyi Numan SABİT Bey hemen açıklar. Meğer kızı harama gitmez o yüzden topal, harama bakmazmış o yüzden kör, haramı dinlemezmiş o yüzden sağır, haram konuşmazmış o yüzden dilsiz demiş!
Bu Modern Anadolu Masallarında geçen senaryo, size de bir yerlerden tanıdık geldi mi?
Empoze Edilen Protestan İslam
İşte İbn Sina ile empoze edilen subliminal mesajın bilinç altında ve pratiğe döküldüğünde ulaştığı nokta Şeriat ve itikattan soyutlanmış, dinin sadece güzel ahlak kısmı ile ilgilenen, iman ve itikadın bir önem taşımadığı, eğer ahlak sahibi isen dininin ve imanının ne durumda olduğunun bir önemi olmadığı ılımlı, romantik ve diğer dinlerle diyalog halinde olan Protestan İslam!
Diyeceksiniz ki; “Senaryoyu da mı hükümet yazıyor?” Hayır kardeşim tabi ki senaryoyu hükümet yazmıyor. Fakat bu hükümet bu görüşlerin üreticisi, kompetanı olanları, Türkiye distribütörü olan teologları; makam verip, maaş bağlayıp, koruyup kollayıp, sahip çıkıp, parlatmaktan geri durmuyor!
Çünkü bu yorumlanan duygusal, ahlak ve tevile dayalı Protest İslam, din sömürüsüne dayalı siyasette yapılan çıkışlar, dönüşler, zırvalar ve maslahat ve menfaat için verilen uydurma fetvalar için pek kullanışlıdır.
Aklınızı kullanıp sorgulamak isterseniz; Kuran-ı Kerim’in çoğu ayetinin geçerliliğini yitirdiğini, tarihsel olduğunu iddia Fazlurrahman ve onun gibi düşündüğünü açık açık ifade eden Mehmet AYDIN’ı devlet bakanı, yazdığı eserlerde dinler arası diyaloğu tebliğ eden bağlamacıyı istihbarat başkanı yapan Cumhurbaşkanımızın Fazlurrahman hakkındaki görüşlerini araştırabilirsiniz.
Ama tabi biz kusur ve bahane arayan, büyük fütuhatlara kör, çamur atmak için küçük detaylara ve inceliklere takılan beyni yıkanmış kişileriz. Ne hikmetse bizim bu derece anksiyete sahibi olduğumuzu düşünenler, Osmanlı devletinde kasvetli ve kapalı havalarda duygu değişikliği ile yanlış karar vermemek için mahkeme yapmayan kadıların hassasiyetini gururla anlatırlar.
Ne diyelim! Masallar ile yaşayanları hakikat ile ağlatırlar bir gün!
Derin Tahkik sitemizde daha evvelden Yavuz ŞAHİN tarafından yazılan, Müslüman Sorgulamaz Ancak Tefekkür Eder! Başlıklı makaleyi okumak için başlığın üzerine tıklayabilirsiniz.
Hocam TRT çocukta da Nasreddin Hoca’ya çizgi filmde ağır ithamlar küçük düşürücü ifadeler kullanılıyor. Nasreddin Hoca kibar-ı evliyadan, TRT’nin maskarası değil. Yayından kaldırılması lazım. Bizim değerlimiz.
Efendim yayından kaldırılması gereken o kadar çok şey var ki… Ancak ne yazık ki devleti yönetenler medyanın ekseri kahirini ele geçirmiş durumda. Bu kanalların çoğu iktidarı destekliyor. Yani halk içinde havuz medyası olarak biliniyorlar. Bunlara RTÜK yasaklamalar getirirse, cezalar keserse, iktidarın aleyhine dönerler. O yüzden iktidar bunlara RTÜK aracılığı ile cezalar vermiyor, kısıtlamalar getirmiyor. Bunlara getirmediği içinde, diğerlerine de getirmiyor. Yakın gelecekte kanallarda çok daha fazla dine, kültüre, ahlaka ters yayınlar artacaktır da! Toplum üzerinde ciddi bir kitle mühendisliği yapılıyor. Sinsi bir sosyolojik savaşın içerisindeyiz. Bu savaşta bütün silahlar onların elinde. İstedikleri gibi kullanıyorlar ve toplumu madden ve manen ifsat ediyorlar. Yani özetle bu ve benzeri nice yayınların kaldırılmasını geçtim, yakın gelecekte daha da beterleri gelecektir.