Ebu Cehil Aslında Kimdir?

Ebu Cehil Aslında Kimdir?

Bu makalemde, Ebu Cehil aslında kimdir? Bu konuya değineceğim. Öğrendiğime göre Ebu Cehil, bizim zannettiğimiz gibi cahillerin babası değilmiş. Meğer kendisi aslında bilge bir insanmış. Ancak İslam dinini kabul etmediği için, Peygamber Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) kendisinin Ebu’l Hakem olan künyesini değiştirip Ebu Cehil künyesini takmış. Zaten Peygamber Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) İslam dinini kabul etmeyenleri hep aşağılarmış!

Bunları bendeniz demiyorum. Tıpkı Ebu Cehil gibi cehalette ısrar eden bir takım kafir kimseler söylüyorlar. Allah’a inanmayan, İslam’a ve onun Resulüne inanmayan; Ateist, Deist, Agnostik olan bir takım felsefeyi kendisine rehber edinmiş mantık ilminden yoksun aklı kısa kimseler söylüyorlar.

Kendisine felsefeyi rehber edinen bu bir takım kimselerde, son zamanlarda Ebu Cehil’i pek bir över olmuşlar. Onun aslında cahil olmadığını, asıl künyesinin Ebu’l Hakem olduğunu, isminin Amr bin Hişam olduğunu anlatır olmuşlar. Ebu Cehil’i onların ağzından ilk defa duyuyor olsam, meğer ne cahilmişim derdim sanırım!

Bu makalemde, Ebu Cehil’in gerçekten ne kadar cahil olduğunu ve neden cahil olduğunu anlatacağım. Bu vesile ile Ebu Cehil’i aklamaya, onu olduğundan değerli göstermeye çalışanların iddialarını da İnşallah çürütmüş olacağım.

Nesillerimiz ne yazık ki İslam dinini öğrenmeden yetişiyorlar ve internet mecralarında başta olmak üzere yalan yanlış bilgileri öğrenip fikri ve ilmi olarak zehirleniyorlar. Yanlış bilgileri sanki doğruymuş gibi öğreniyorlar. Allah hepsini cehaletten kurtarsın!

İslam Dininden Önceki Mekke Nasıl Bir Yerdi?

Dünya, Hâtemü’l Enbiyâ olan Muhammed (aleyhi ve sellem) yeryüzüne teşrif edip Resul olmadan evvel Mekke tam bir cahiliye devrini yaşamaktaydı. Bu devirde Amr bin Hişam, yani Ebu Cehil Mekke’nin en zenginlerinden, en nüfuslularından ve reislerinden idi. Sahabenin tamamı o zamanda henüz İslamiyet nuruyla aydınlanmamış oldukları için cahillerdi. Cahillerin arasında, cehaletin arasında bir kimsenin bilge seçilmesi, önder seçilmesi neye yarar?

Amr bin Hişam, yani Ebu’l Hakem; tam anlamıyla cehaletin hüküm sürdüğü Mekke’de en ileri gelen, en saygı duyulan bir kimse olabilir. Ama bu, onun gerçekte saygı duyulacak bir bilge insan olduğu anlamına gelmez. Aynı Ebu’l Hakem, acaba Acem diyarında ne kadar Ebu’l Hakem idi? Acaba Rum diyarında ne kadar Ebu’l Hakem idi? Öyle ya! Cahillerin arasında Ebu’l Hakem olmak kolay! O olmasa elbet başkası olurdu!

İslamiyet öncesinde Mekke’ye baktığımız zaman insanlar putlara tapıyorlardı. Kabe’nin içerisinde ve çevresinde 360 küsur put vardı. Kız çocuğu sahibi olmak bir utanç ve hakaret sebebiydi. Bu yüzden insanlar kız çocuklarını diri diri toprağa gömüyorlardı. İnsanlar eğlenceden başka bir şey bilmez, günlerini azgınlıkla ve fenalıkla geçirirlerdi.

Geleceklerini ve yapacak işlerini fal oklarıyla tayin ederlerdi. Bir baba eğer çocuğuna bakamayacak durumda ise, annesinin koynundan alıp ıssız çöle götürür ve orada yalnızlığa terk edip, bundan zerrece vicdanı sızlamazdı. Güçlülerin haklı olduğu, güçsüzlerin ise kimsesiz kaldığı bir devirdi. Atalardan gelen cahiliye inanışları her tarafı kaplamıştı.

Tek Allah inancı (Tevhid inancı) unutulmuştu. Putperest bir yolcu yanında taşıdığı putların en güzeline tapar, acıktığında ise diğerlerini yerdi. Kuyular, atılan kız ve erkek çocukların cansız bedenleriyle dolup taşardı!

İşte böyle bir devirde böyle bir toplumun başındaki insanlar nasıl olurda bilge ve alim olabilir? Nasıl olurda böyle insanlar saygı ve hürmet görebilir? Onlar ancak cehalet dünyasında en cahil olmakla, cehaletin bekçileri olmakla saygındırlar! O dünyadan çıktıkları zaman bir böcek kadar değerleri yoktur!

O devirde Araplar, Acem diyarında ya da Rum diyarında hiçbir saygınlığı olmayan aşağı bir toplum olarak görülüyorlardı. Ancak İslam diniyle şereflendikten sonra izzet ve şeref sahibi oldular. Daha dün kendilerini aşağı toplum olarak gören Acem ve Rum diyarlarını fetih edip İslam diyarları haline getirdiler ve onları da İslam’ın nuruyla aydınlattılar!

Ebu Cehil Neden İslam Dinine Karşıydı?

Ebu Cehil ve onun gibi ileri gelen bir takım kimseler, kendi kabilelerine mensup olmayan birisine peygamberlik verilmesini hazmedemediklerini açıkça söylemişlerdir. Yani ırkçılık sebebiyle kibre düşüp Resul-ü Ekrem Efendimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) peygamberliğini reddetmişlerdir.

Günümüzde ırkçılığın ne derece çirkin bir zihinsel hastalık olduğu küresel olarak kabul görmüştür ve ırkçılık yapanlar günümüzde de cahil insanlar olarak sınıflandırılmaktadır. Oysaki İslam dininin ilk kaldırdığı cahilliklerden biriside ırkçılık ve kavmiyetçiliktir. İslam inancına göre bütün insanlık eşrefi mahlukattır. Hiçbir ırkın diğerine üstünlüğü yoktur ve üstün ırk diye bir şeyde yoktur. Üstünlük ancak insanın takvasıyla, Allah’a yakınlığı ile ölçülebilmektedir.

O günün kavmiyetçisi, bu cahilliği sebebiyle boş bir kibre kapılmış ve sırf kendi kabilesinden olmadığı için Muhammed (aleyhi ve sellem) Efendimizin Allah’ın Resulü olduğunu kabul etmek istememiştir. Aslında İslam dininin hak olduğunu ve Resul-ü Ekrem Efendimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) ise hak peygamber olduğunu kendisi de çok iyi bilmekteydi. Ama tıpkı Firavun’un kibrinden dolayı imana gelmediği gibi, kendisi de kibrinden dolayı imana gelmemiştir.

Ebu Cehil’in, İslam dinini kabul etmek istememesinin diğer bir sebebi ise, Mekke’de kurulu olan cahiliye düzeninin İslam dini ile birlikte değişecek olmasından dolayıdır. Kendisi Müslüman olduğu takdirde, zenci bir Müslüman ile arasında statü olarak hiçbir fark olmayacaktı. Bu da onun ve onun gibilerin asla kabul edemeyeceği bir şeydi. Onun düşüncesine göre, nasıl olurda bir zenci ile arasında bir fark olmazdı. Nasıl olurda insan olarak onunla eşit statüde olabilirdi!

Cehalet üzere kurulu bir düzende kendi otoritesi, nüfusu, zenginliği ve gücü sağlamdı. Ancak İslam dinini, işine gelen mevcut düzen karşısında bir tehdit olarak görüyordu. Ancak göremediği şey ise, İslam dinine girmesiyle asıl izzet ve şerefi bulacaktı.

Hazret-i Ömer’in Cahiliye Devrindeki Hayatını Hatırlaması

Allah Resulü (sallallahü aleyhi ve sellem) iki Ömer’den birinin, yani Amr bin Hişam (Ebu Cehil) veya Ömer bin Hattab’ın Müslüman olması ve İslam’ın bunlardan birinin Müslüman olmasıyla güçlenmesi için dua etmiştir:

“Allah’ım! İslam’ı Amr bin Hişam veya Ömer bin Hattab ile kuvvetlendir!”

Nitekim Cenab-ı Allah duasına icabet etmiştir ve Ömer bin Hattab Müslüman olmuştur. Müslüman oluşu da ayrı bir ilginçtir. Ebu Cehil, Muhammed’i (sallallahü aleyhi ve sellem) öldürene 100 deve vereceğini vaat etmiştir. Ömer bin Hattab ise, “ben bu işi yaparım!” Diyerek Resul-ü Ekrem Efendimizi öldürmek için hışımla kılıcını kuşanıp yola çıkmıştır. Ancak öldürmek niyetiyle çıktığı yolda Müslüman olmuştur. Hazret-i Ömer’in Müslüman olmasıyla, Müslümanların sayısı 40 kişiye ulaşmıştır.

Hazret-i Ömer-ül Faruk (radıyallahü anha), Müslüman olduktan sonra zaman zaman cahiliye devrinde geçen hayatını hatırlardı. Kendisi şu şekilde anlatıyor:

“Hatırladığın iki şeyden birine ağlar, diğerine de gülerim. Ağladığım şey, kızımı diri diri toprağa gömdüğümdür. Güldüğüm de, helvadan putlar yapar, acıkınca da yerdik!”

İşte Allah-ü Zülcelâl, Hazreti Ömer ve nice sahabeyi böyle bir cehalet devrinden kurtarmış ve Muhammed (aleyhi ve sellem) Hazretlerinin ümmeti olmayı, daha da önemlisi onu bizzat gören, onun sohbetlerinde bulunan, onun elinde yetişen sahabeler olmayı nasip etmiştir. Onlar Müslüman olarak izzet ve şeref bulmuşlar, Ebu Cehil ve benzerleri ise hem bu dünya da hem de ahirette zillete müstahak olmuşlardır.

Resul-ü Ekrem Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) iki Ömer’den birinin Müslüman olması için dua ettiğinde bu duasında diğer Ömer olan Ebu Cehil, yani Amr bin Hişam’da Müslüman olabilirdi. Ancak Cenab-ı Allah, Müslüman olmayı Ömer bin Hattab’a nasip etti.

Ebu Cehil ise, onca tebliğe ve onca şahit olduğu mucizeye rağmen küfründe inat edip kibrine yenik düşerek bu ümmetin firavunu ve aynı zamanda cehaletin babası unvanına müstahak oldu.

Araplar İslam Sancağı Altında Birleşince Ne Oldu?

Ebu Cehil (Amr bin Hişam) ne kadar uğraşsa da, İslam dininin karşısında cehaleti savunamadı ve cehalet üzere kurulu olan düzeni sürdüremedi. Sonunda Araplar fevç fevç İslam dinine girdiler ve Mekke’nin fethi de kaçınılmaz oldu. Araplar İslam dini altında hem cehaletten kurtulup medeni bir toplum haline gelip izzet ve şeref sahibi oldular.

Hem de Arap Yarımadasında İslam Sancağı altında Arap Birliği kurulmuş oldu ve bir İslam Devleti doğdu. Bu İslam Devleti ise kısa süre içerisinde özellikle Hazreti Ömer-ül Faruk (radıyallahü anha) devrinde Acem diyarının tamamını fethedip o gün en büyük devletlerinden birisi olan Sasani Devletine son vermiştir.

Diğer yandan ise Müslümanlar, Rum diyarına bağlı olan Suriye’nin tamamını ve Anadolu’nun önemli bir kısmını, Kafkasya’yı, Mağrip (Kuzey Afrika) topraklarını fetih etmiştir.

Araplar o günün dünyasında İslamiyet evvelinde bir hiç iken, İslam ile şeref ve izzet bulup Dünya’yı da İslam’ın nuru ile, İslam’ın adaleti ile aydınlatmışlardır. İslam Devleti kısa sürede o günün en büyük süper gücü haline gelmiştir. Sadece bu gerçek bile, Ebu Cehil’in ve onun gibi İslam dinine karşı çıkanların aslında gerçekten de cehalette ne kadarda ısrarcı olduklarını anlamaya kâfidir!

Eğer ki Ebu Cehil, bu cehaletinde ısrar etmeseydi, kibrine yenik düşmeyip İslam dinini kabul etseydi, elbette diğer tüm sahabe gibi kendisi de bir zamanlar insanların en alçağı olmaktan kurtulup İslam ile izzet ve şeref sahibi olacaktı. Kim bilir belki de Dört büyük halifeden birisi de kendisi olacaktı!

Allah-ü Teâlâ, İslam nimeti sayesinde, İslamiyet öncesinde karanlık bir cehalet devrini yaşayanların içinden, hepsi birbirinden yetenekli ve bir o kadarda ilim sahibi şahsiyetler meydana getirmiştir. Bütün sahabeler her biri birer güneşti adeta! Oysaki İslam’dan önce bu sahabeler içinden çokları o günün dünyasında insanların en cahilleriydiler ve aşağı olanlarıydılar.

Ebu Cehil ve benzerleri cehaletlerinde ısrar ettiler. Bu ısrarlarından dolayı da cahil olarak kaldılar. Bu cehaletin başını çeken Amr bin Hişam ise Cehaletin Babası (Ebu Cehil) ilan edildi. Ne mutlu ki Allah-ü Azimüşşan bize İslam nimetini nasip etti. Bize Ümmet-i Muhammed’den olmayı nasip etti.

Ancak tüm bu nimetlere karşı halen daha günümüzde insanların çoğu İslam nimetine ısrarla yüz çeviriyorlar ve Ebu Cehil’in yolunu takip ediyorlar. Tıpkı onun gibi İslam dinini inkar ediyorlar ve tıpkı onun gibi İslam aleyhine faaliyetlerde bulunuyorlar. Müslüman olanların İslam’ı terk etmesi için çalıştıkları gibi, insanların Müslüman olmasının önüne geçmeye çalışıyorlar.

Allah-ü Teâlâ bizleri ve nesillerimizi İslam nimetinden ayırmasın! Hiçbirimizi sırat-ı müstakim yolundan ayırmasın! Allah-ü Teâlâ bizleri ve nesillerimizi Ebu Cehil’in bugünkü yoldaşlarının şerrinden muhafaza eylesin!

Yazan - Yavuz Şahin

Yavuz Şahin
Bir şeyi bilmek ve istemek başka, onu hayata geçirmek başka şeydir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir