Ülkemiz şüphesiz ki ciddi bir ekonomik tehdit altındadır. Bu yazımız da Ekonomik Kurtuluş Reçetesi üzerinde duracağız. İktidarın yanlış ekonomi politikaları, kamu israfı ve bizatihi halkın aşırı tüketimi; ülkemizin ekonomisini ciddi şekilde savunmasız hale getirmiştir. ABD’nin, Rahip Brunson kriziyle ekonomik yaptırımlarda bulunması savunmasız ekonomimizin kalbine hançer saplamıştır. ABD ile olan ilişkilerimiz ise pek sağlıklı değildir ve her an yeni bir siyasi kriz tehdidi altındayız. Bizim her türlü tehdide karşı dimdik ayakta durabilecek güce sahip olmamız lazımdır. Bunun ilk yolu ise ekonomik bağımsızlıktır. Eğer bir ülke ekonomik olarak bağımsız değilse; siyasi olarakta bağımsız değildir, askeri olarakta bağımsız değildir, kültürel olarakta bağımsız değildir. Doğrusu bunların hepsi birbirine bağlıdır ve hepsi aynı zamanda ekonomik bağımsızlığa bağlıdır.
Bizim ekonomik olarak bağımsız olmamız için, öncelikle kendi karnını doyuran ve temel ihtiyaçlarını karşılayan bir ülke olmamız gerekmektedir. Oysa biz bugün yüzbinlerce ton arpa, buğday, patates, soğan, domates ithal eden bir duruma geldik. Oysaki ülkemiz tarımda Dünya’nın birincisi olabilecek potansiyele sahiptir. Hemde açık ara farkla! Biz kurbanda keseceğimiz inekleri bile ithal ediyoruz artık. Kağıt ithal ediyoruz, şeker ithal ediyoruz, pamuk ithal ediyoruz, araba ithal ediyoruz, fındığı ucuza satıp fındıklı çikolata ithal ediyoruz, telefon ithal ediyoruz, enerji üretimi için çöp bile ithal ediyoruz… liste böyle uzayıp gider. Bunların hepsi, yanlış ekonomik politikaların bir sonucudur.
Tarım Alanında Yapılması Gerekenler
Bizim en başta yapmamız gereken acil reform, tarım ve hayvancılık sektöründe devrim niteliğinde etkin politikalar geliştirmek ve hayata titizlikle geçirmektir. Ülkemizin yıllık et, süt, arpa, buğday, sebze, meyve… tüketim potansiyeli tespit edilmeli ve üretimde, bu tüketim potansiyelinin üzerine çıkarılmalıdır. Tarım ve hayvancılıkla uğraşanlar en kötü iki yıl boyunca vergiden muaf tutulmalıdır. Daha sonra ise düşük vergi alınmalıdır. Çiftçiye mazot, mümkün olan en ucuz şekilde satılmalıdır. Buğday, arpa, mısır, kuru baklagil, pirinç, hatta domates konservesi ithalatı için gümrük vergileri nasıl sıfırlanıyorsa, bunları üreten kendi çiftçilerimizde vergiden muaf hale getirilebilir ve bunun sonucunda ise ithal eden ülkeden, ihraç eden ülke haline en kısa sürede gelebiliriz.
Tohum kanunu yürürlükten kaldırılmalıdır ve çiftçilerin yerli tohum kullanmaları teşvik edilmelidir. Gıda sağlığı açısından elbette ki tohum denetimi, devletin ilgili birimleri tarafından yapılmakla beraber yerli tohum kullanımı desteklenmeli, teşvik edilmelidir. Tarım için en önemli maddelerden biriside gübredir. Çiftçiye gübre vergisiz bir şekilde ucuzdan satılmalıdır.
Tarım alanında sanırım sadece bunlar yapılsa kafi olacaktır. En geç üç yıl içinde tarım ve hayvancılık alanında ithal eden değil, kendi kendine yeten ve hatta ihraç eden konuma gelebiliriz. Bunun sonucunda ise enflasyon çok ciddi oranda düşecektir. Ayrıca buğday, arpa, mısır, bakliyat gibi tarım ürünlerinin stratejik ehemmiyete sahip olduğu bilinmelidir.
Halkın Yapması Gerekenler
Ekonomik kurtuluş reçetesi olarak sanırım en büyük sorumluluk yine halka düşüyor. İki şekilde halka düşüyor. Birincisi, üreten bir toplum olmak, ikincisi tüketen bir toplum olmamak. Bugün gelinen nokta ise ne yazık ki tam tersidir. Toplum tembelleşmiş, üretim bitmiş tüketim ise almış başını gidiyor. Arpalar, buğdaylar, mısırlar, domatesler; dağlarda, ovalarda yabani olarak yetişmeyecektir. Bunları yetiştiren yine insan gücüdür. Eğer bir toplum üretimi bırakırsa, o toplumun sonu bağımsızlığını kaybetmek olacaktır. Çünkü bir ülkede üretim biterse ekonomi biter. O ülke dışa bağımlı olur ve tüm ihtiyaçlarını parayla satın alır. Para ise elbet bir yerde bitecektir ve bu sefer borç ekonomisine geçilecektir.
Borç alınacak ve o borçla ihtiyaçlar karşılanacaktır. Ama üretim olmadığı için, alınan borçlarda geri ödenemeyecektir. Sonra ülkenin kamu malları, arazileri ve kurumları bu borçların karşılığında dış ülkelere satılacaktır. Hatta öyle bir gün gelecek ki, ülkenin parası bile satılacaktır. Sonra en son düşman gelecek ve ülkeye sırtlan gibi saldıracaktır. O yüzden en büyük sorumluluk halktadır ve halk üreten bir toplum olmak mecburiyetindedir. Çiğ köfteci açana kadar on tane koyun beslemek bile bir üretimdir. Herkes on koyun beslese, on dönüm domates yetiştirse, mısır yetiştirse… hem kentten köye göç sağlanır ve köylü nüfusu açığı kapanır, hemde işsizlik oranı düşer. Üretim olduğu için enflasyon ve faizde düşer.
Tabi bu söylediğim örnekler sadece tarımsal üretim için geçerli değil. Bir girişimcinin iplik fabrikası kurması, zeytinyağı fabrikası kurması, motor fabrikası kurması… her şey olabilir. Devlete burada düşen ise gerekli destekleri vermek, kolaylıkları sağlamak ve en önemlisi denetlemelerini doğru düzgün yapmaktır. İşin aslına bakılacak olursa devlet tarım ve hayvancılığa ciddi finansal destek vermiştir ama denetlemeyi yeteri kadar iyi yapmamıştır. Aynı şekilde sanayi sektörüne de büyük destekler verilmiştir ama denetlemesi yeteri düzeyde yapılmamıştır.
Tasarruf Tedbirleri
Halkın yapması gereken diğer önemli mesele ise tasarruftur. Azla yetinmek ve tüketim çılgınlığından vazgeçmektir. Her yıl yeni model telefon alıp sonra ağlamak akıllı işi değildir. Sebze meyve pahalı ise kanaat etmek gerekmektedir. Bir ürüne talep fazla olursa fiyatı artar. Üretim yetersiz kalırsa fiyatı artar. Talep az olacak ve üretim-tüketim açığı kapanacak ki enflasyon düşsün. Enflasyonla mücadelenin belki de en önemli sac ayağı, toplumun tasarruflu olup tüketimi azaltmasından geçiyor. Haftada bir et ya da tavuk yemek yerine, pahalı ise ayda bir yemek lazımdır. Bütçe azsa bir süre hiç yememek lazımdır. Ama bunu toplumun ekseri kahiri yapmalıdır. Belli bir azınlığın yapması ile enflasyon düşmez. Burada toplumun bilinçli tüketici olması çok önemlidir. Ama bizim halkımız maalesef bilinçsiz tüketicidir.
Sonuç
Bendeniz elimden geldiğince temel mantık üzerinden ekonomik kurtuluş reçetesi hakkında bir kaç fikir beyan etmeye çalıştım. Sadece bu basit fikirlerin uygulanması bile kısa zamanda bizi ekonomik cenderenin içinden kurtarabilir. Ancak bu fikirleri kim uygulayacak? İktidar mı? Halk mı? Yoksa… hiç kimse mi?