Türkiye’de Ekonomik Sorunlar ve Bazı Öneriler isimli başlık altında son zamanların çok konuşulan ve tenkit edilen konularından biri olan Amerikan Dolarının, Türk Lirası karşısında sürekli olarak değer kazanma meselesidir. Özellikle son senede Türk lirası, Amerikan Doları karşısında çok ciddi anlamda değer kaybetmiştir. Bir yıl önce 3.38 TL olan Dolar, hali hazırda 5.12 Türk Lirası seviyelerini gördü. Artışta devam etmektedir.
Devletimizin iktidar partisinin yetkilileri bu durumu yapılan finansal operasyonlara ve ABD’nin yaptırım kararına, uluslararası kredi derecelendirme kuruluşlarının kasıtlı olarak Türkiye’nin kredi notunu düşük vermelerine bağlıyorlar. Bunların hepsi doğrudur. Ama TL bu krizlere karşı neden bu kadar savunmasızdır?
Bugüne kadar hep devletimizin iktidar partisinin yapmış olduğu lojistik ve sosyal hizmetler anlatılmış ve bunlar üzerinden Türkiye’nin istikrarlı bir şekilde büyüyen bir ülke olduğu değerlendirilmiştir. Ülkemizde ulaşım imkânlarının geliştirilmesi, sağlık hizmetlerinin kalitesinin arttırılması, sosyal imkânların iyileştirilmesi… bu ve benzeri hizmetler elbette devleti yönetenlerin sorumlulukları arasındadır ve devletimizin yetkilileri bu konuda önemli hizmetler gerçekleştirmiştir. Lakin bunlar ekonomik büyüme olarak algılanmamalıdır.
Ekonomik büyümenin en bariz alametlerini bendeniz özetle şu şekilde sıralamak istiyorum:
- Kaliteli bir eğitim sistemine sahip olmak.
- Tarım ve hayvancılık sektöründe dışa bağımlı olmamak ve Dünya’nın en önemli tarım ihracatçısı ülkelerinden olmak.
- Ağır sanayi alanında yerli üretim yapmak ve Dünya’ya ihraç etmek.
- Savunma Sanayi alanında yurtdışına bağımlılığı minimuma indirmek.
- Katma değeri yüksek ürünler üretip Dünya’nın dev firmalarıyla uluslararası pazarda rekabet etmek.
- İthalat bağımlısı ve ihracat bağımlısı olduğumuz ülkelere karşı bu bağımlılıktan kurtulmak ve tüm Dünya ülkeleriyle daha çok ihracata yönelik olması şartıyla dengeli bir ihracat-ithalat ilişkisi gerçekleştirmek.
Bu maddeler daha da artırılabilir. Ama bendeniz kendimce en mühim gördüklerimi maddeler haline getirdim ve şimdide hepsini kısaca değerlendirelim.
Kaliteli bir eğitim sistemine sahip olmak:
Her şeyin başı eğitimdir. Eğitim seviyesi düşük olan bir milletin geleceği karanlıktır. Bir devlet ve millet geleceğini garanti altına almak istiyorsa, yapacağı en önemli iş devletin ve milletin misyon ve vizyonuna uygun kaliteli bir eğitim sistemi modeli geliştirmektir. Ancak maalesef, bizim ülkemizin her kesiminin ortak kanaati olarak biliniyor ki, ülkemizin eğitim sistemi yerlerde sürünmektedir.
World Economic Form 2017 verilerine göre Türkiye eğitim sistemi Dünya’da 101. Sırada yer almaktadır. Peki eğitim sistemimizin bu kadar yerlerde sürünmesinin sebebi nedir?
Öğrencileri doğru mesleğe yönlendirme eksikliği, ezber odaklı eğitim sistemi, ailelere çocuk yetiştirme eğitimi verilmemesi; bendenizin kanaatine göre en mühim sebeplerdir.
Tarım ve hayvancılık sektöründe dışa bağımlı olmamak:
Bendenizi en çok hayrete düşüren meselede, ülkemizin tam anlamıyla bir tarım ve hayvancılık ülkesi olmasına rağmen bizim özellikle son yıllarda tarım ve hayvancılıkta dışa bağımlılığımızın artmasıdır. Oysaki ülkemizin, Dünya’nın en mühim tarım ihraç eden ülkelerinden olması lazım gelmez miydi? Hatta en mühim ülke!
Ancak gelin görün ki tarım ve hayvancılık alanında gün geçtikçe daha da zayıflıyoruz. 11 Temmuz 2018’de Bloomberg HT tarafından yayınlanan “Çiftçilerin Nabzı Araştırması” isimli bir ankete göre; çiftçilerin %58’i devletin tarım politikalarından memnun değil, çiftçilerin %64’ü çocuklarının kendileri gibi tarımla uğraşmasını istemiyor, çiftçilerin %45’i gelecekten umutlu değil, çiftçilerin %84’ü para biriktirecek kadar kazanamıyorlar. Bu anket 3187 çiftçiyle gerçekleştirildi.
Yine Bloomberg HT tarafından 9 Temmuz 2018’de yayınlanan bir habere göre bu yıl hububat hasadında 400 bin ton açık verdik ve mali olarak kaybımız ise 400 milyon TL.
Bu örnekler daha fazla çoğalabilir. Hatta bu örnekler üzerinden kitap bile oluşabilir. Biz bugün yurtdışından et alıyorsak, Suriye’den patates alıyorsak, çeşitli tarım ürünlerini ithal eder duruma gelmişsek; demek ki bir şeyler ciddi olarak ters gidiyor demektir. Devletimiz tarım politikalarında adeta OHAL ilan etmelidir.
Ağır sanayi alanında yerli üretim yapmak ve Dünya’ya ihraç etmek:
En mühim meselelerden biriside ağır sanayidir. Bir ülkenin ağır sanayide gelişmiş olması, o ülkeyi gelişmiş ülke statüsüne taşıyan en önemli faktörlerdendir. Ayrıca ağır sanayiyi elinde bulunduran ülke, dışa bağımlılığı ortadan kaldırma imkânı elde eder ve tam bağımsızlık yolunda önemli bir avantaj sahibi olur. Günümüzde ağır sanayi sadece gelişmiş ülkelerde bulunmaktadır. Ülkemizin ağır sanayiyi elinde bulunduran bir ülke olması lazımdır. Bu yönde ciddi ve yapıcı adımların atılması lazımdır.
Savunma Sanayi alanında yurtdışına bağımlılığı minimuma indirmek:
Devletimizin bu konuda ki politikalarını eleştirmeye gerek yoktur. Çok kısa zamanda savunma sanayi alanında dışa bağımlılık yarıdan aza indirildi. Bugün ülkemiz savunma sanayi ihtiyaçlarının %65-70’ini milli olarak karşılar kapasiteye erişmiştir. Ayrıca savunma sanayi alanında yapılan ihracatta meyvesini göstermiştir. Geçtiğimiz aylarda Pakistan’a dört adet korvet sınıfı milli savaş gemisi üretip ihraç etmek için imzalar atıldı. Tek kalemle yapılan bu savunma sanayi ihracatı, ülkemizin yıllık tarım ihracatının %25’ine denk gelmektedir. Bir ülkenin bağımsızlığını ve gelişmişliğini, aynı zamanda gücünü gösteren en önemli faktörlerden biriside savunma sanayi alanında ki bağımsızlıktır.
Dev firmalarla uluslararası pazarda rekabet etmek:
Bizim çok ciddi sıkıntı yaşadığımız ve ülkemizin ekonomik olarak belini büken en önemli mesele belki de katma değeri yüksek ürünler üretememiş olmamızdır. Biz bor madenlerine sahibiz ama onu ham olarak ihraç edip işlenmiş olarak ithal ediyoruz. Emin olalım ki bor hiç satmasak ülke ekonomisi daha iyi kalkınır. Gerçi son zamanlarda devletimizin bor madenini işlemekle ilgili çalışmaları var.
Katma değeri yüksek ürün demek, yani getirisi yüksek ürün demektir. Bizim; fındık, keçi tüyü, mobilya, halı, döner bıçağı, sabun gibi ihracat ürünlerimizin hepsi katma değeri düşük ürünlerdir. Ama Apple, Asus, Intel, Samsung, Huwai, Sony gibi ithal ettiğimiz dev teknoloji markalarının ürünleri ise katma değeri yüksek ürünlerdir. İhraç ettiğimiz bir sabun 50 Kuruş, ama ithal ettiğimiz bir Apple İphone X, 7 bin Lira. Biz yine sabunda ihraç edelim ama teknoloji ürünleri geliştirip, üretip satmadıkça biz sarsılmaz bir ekonomiye sahip olamayız. Ülkemiz ihraç edecek katma değeri yüksek ürünlere sahip olmadıkça dışa bağımlı kalmaya devam edecektir ve ihracat-ithalat arasındaki oran hep negatif olacaktır.
Son yıllarda milli otomobil projesi için devletin teşvikiyle ciddi adımlar atıldı. Milli bir otomobil üretmek için birçok yerli firma taşın altına elini soktu. Bu proje çok güzel bir proje ve aynı zamanda üretilmesi hedeflenen otomobilin elektrikle çalışan bir otomobil olması daha da güzel. Aynı teşvikler diğer teknolojik ürünlerinin de milli olarak üretilmesi için yapılabilir. Misal olarak, bir bilgisayarı ele alalım. İçinde ana kart, işlemci, ram, ekran kartı, hard disk… gibi parçalar var. Bunların hepsi teknoloji devi olan firmalar tarafından üretiliyor. Devletimiz aynı parçaların, dev teknoloji firmalarıyla uluslararası pazarda rekabet edecek seviyede ülkemizde milli olarak üretilmesi için yerli firmaları tıpkı yerli otomobil üretimi için teşvik ettiği gibi teşvik edebilir. Aynı şekilde Apple firmasının Mac Book, Microsoft firmasının ise Windows işletim sistemi olduğu gibi yerli firmalarında bir işletim sistemi geliştirmesi yönünde teşvikler ve destekler sağlanabilir.
Ülkemiz eğer katma değeri yüksek ürünler üretimi yaparsa, Türk Lirası uluslararası piyasada değer kazanır ve ülkemiz G20’den belki 20-30 yıl içinde G7’de bulabilir kendini. Ama önemli olan üreten ve satan ülke olabilmektir. Ancak bizim gidişatımız ise, tüketen ve alan ülke olmak yönündedir.
Dengeli bir ihracat-ithalat ilişkisi gerçekleştirmek:
Ülkemizin en çok ithalat yaptığı ülkeler; Rusya, Almanya, Çin, ABD, İtalya ülkeleridir. En çok ihracat yaptığı ülkeler ise; Almanya, Irak, İngiltere, İtalya, Fransa ülkeleridir. Ancak ithal ettiğimiz ve ihraç ettiğimiz ürünler arasında dağlar kadar fark vardır.
Örneğin biz Almanya’dan otomobil, çeşitli makineler, elektrikli aletler ve kimyasal ürünler ithal ederken; Almanya’ya gıda maddeleri, porselen cam, beyaz eşya, tekstil ürünleri ve çeşitli ham maddeler ihraç ediyoruz. Sizce kimin sattıklarının katma değeri daha yüksek? Yine İtalya’yı ele alalım. Biz İtalya’dan otomotiv ürünleri, kimyasal ürünler, çeşitli makineler ve optik aletler ithal ederken; İtalya’ya pamuk ipliği, ham demir ve konfeksiyon ihraç ediyoruz. Sizce kimin sattıklarının katma değeri daha yüksek?
Bu sorunun çözümün yolu ise bir önceki maddeden geçmektedir. Biz dengeli ithalat ve ihracat yapabilmek için öncelikle katma değeri yüksek ürünler üretebilmeliyiz. Örneğin biz İtalya’dan katma değeri yüksek olan bir ürünü satın almaya mahkûmuz ama İtalya, katma değeri düşük olan bir ürünü bizden almaya mecbur değildir. İtalya ile aramızda bir sorun yaşandığı vakit ekonomik olarak en büyük zararı Türkiye yaşar. Çünkü Türkiye katma değeri düşük ürünler ihraç ediyor ve küresel pazarlama alanı dardır. Ama İtalya, katma değeri yüksek ürünler ürettiği için küresel pazarlama alanı geniştir. Dolayısıyla bizim İtalya’ya koyacağımız ambargo İtalya’ya sinek ısırığı gibi gelecektir. Ama İtalya’nın bize uygulayacağı ambargo, ülkemizin ekonomisi ciddi oranda etkileyecektir.
Ülkemizin katma değeri yüksek ürünler üretip bunları küresel pazarda en etkin şekilde ihraç etmesi lazımdır. Bu şekilde elindeki ekonomik kozları güçlendirmelidir.
Ekonomik Sorunlar için Sonuç olarak:
Bendenizin ve eminim ki birçok kimsenin önemli gördüğü bu konular, ülkemizin ekonomik kalkınması için oldukça büyük ehemmiyet arz etmektedir. Bizim ekonomimiz bir fidan gibidir. Esen sert rüzgârlara daha fazla dayanamaz ve kırılıverir. O yüzden biz ekonomimizi bir söğüt ağacına çevirmeliyiz. Umarım ki devletimizin iktidar partisi bu konularda yapıcı adımlar atar ve esen rüzgârları tersine çevirir. Yoksa herkes şunu idrak etmelidir ki, ülkemiz ekonomik kriz yaşama yolunda hızla ilerlemektedir.