Fatih Nurullah ve Tarikatların Hedef Olması

Fatih Nurullah Hadisesi ve Tarikatların Hedef Olması

Fatih Nurullah Hadisesi ve Tarikatların Hedef Olması, Bugünkü yazımızda Fatih Nurullah isimli sözde şeyh müsveddesinin herkesçe malum yapmış olduğu 12 yaşındaki küçük kıza cinsel istismar suçunu ve bu şerefsizin yaptığı suçla birlikte tarikatların yine hedef tahtasına oturtulmasını ele alacağız. Fatih Nurullah hadisesi ve tarikatların yine hedef olması çok üzücüdür. Zira bugün ülkemizde aşılamayan en önemli sorunlardan biriside tarikatlardır. Özellikle Kemalist ve Sol kesim zaten birinci kalite tarikat ve cemaat düşmanı kesimdir. Tarikatların aleyhinde yaşanan bir gelişmeyle birlikte ise hemen bütün tarikatlar hedef tahtasına oturtulurlar. Bütün tarikatların kapanması gerektiğini, hatta asılması gerektiğini söylerler. Ancak açıklığa kavuşturulması gereken meseleler var.

Tarikatların Kapatılması Çözüm mü?

Kemalist ve Sol kesim olarak tabir edilen gayri milli kesime göre tarikatlar muhakkak kapatılmalıdır. Ama aynı kesim sürekli özgürlük nağraları atarlar. İfade özgürlü, bireysel özgürlük, din ve inanç özgürlüğü… Dillerinden düşmeyen beyitlerdir. İkiyüzlülükleri ise zaten tescillidir. Peki Kemalist Sol kesimin sürekli dillendirdiği gibi tarikatların kapatılması çözüm mü?

Elbetteki tarikatların kapatılması hiçir şeyin çözümü değildir. Öncelikle genelleme yapılmaması gerekmektedir. Tarikatların hepsini aynı kategoriye koymamak gereklidir. Tarikatlar Dünya’nın her yerinde var olan İslami kesimlerdir. Temel amaçları ise insanlara Allah’ın dinini öğretmektir.

Peygamber Efendimiz (aleyhisselatüvesselam) buyurdular ki:

Sizin en hayırlınız Kuranı öğrenen ve öğreteninizdir.

Yine Peygamber Efendimiz (aleyhisselatüvesselam) buyurdular ki:

Alimler peygamberlerin varisleridir.

Tarikatların ve İslami cemaatlerin amacı özetle Allah’ın dinini öğrenmek ve öğretmektir. Allah’ın dinini yaşamak ve yaşatmaktır. Eğer ki Kemalist Sol kesimin dediği gibi tarikatlar kapatılırsa, bu İslam dininin öğrenilmesi ve öğretilmesini yasaklamak, İslam dinini yaşamayı yasaklamak anlamına gelecektir.

Diğer bir husus ise İslam Alemini katleden Moğallar bile, Allah demeyi yasaklayan taptığınız atanız bile tarikatların kökünü kurutamamış. Siz mi bunu becereceksiniz? Üstelik İslam Alemini katleden Moğolların torunları, tarikatların sayesinde akın akın İslam diniyle şereflendiler.

Tarikatların köklü bir geçmişi vardır ve tarihte büyük etkileri vardır. Tarikatlar, Kemalistlerin zannetiği gibi yapılar ise hiç değildir. Onlar tamamen tarikatlara ve cemaatlere karşı at gözlüğü ile bakmaktadırlar. Kendi kafalarında oluşturdukları algının esiridirler.

Ancak şöyle bir gerçeği asla inkar etmiyoruz. Sahte tarikatlar ve şeyhler varlar. Hemde çok varlar. Sapık itikada ve görüşlere sahip olan hocalarda çoklar. Tarihtede her zaman sapkın ve bâtıl sahte şeyhler, hocalar ve tarikatlar var olduklar. Ama bu devirdeki kadar çok ve etkin değillerdi! Peki bunun sebebini nerede aramalıyız?

Bütün Sorunların Kaynağı Laiklik Olabilir mi?

En önemli soruna geldik. Tarikatların ve cemaatlerin kapatılması direk olarak İslam’a saldırıdır. Çünkü bu fikri eyleme dönüştürmek demek, suçlu, suçsuz; hak, bâtıl ayırt etmeksizin bütün tarikatların sonlandırılmaya teşebbüsü demektir. Bu da İslam’a büyük bir darbedir.

Sorunu tarikatlarda ve cemaatlerde aramak yerine başka yerde arayamaz mıyız? Bütün sorunların kaynağı Laiklik olabilir mi? Eğer din ile devlet işleri birbirinden soyutlanmasaydı, böyle acı hadiseler yaşar mıydık? Ya da bu kadar yaşar mıydık?

Devletin resmi olarak dini ve mezhebi yok. Dolayısıyla hangi İslami oluşumun, tarikatın, cemaatin hak veya bâtıl olup olmadığını hangi kriterlere dayanarak belirleyecek? Öncelikle bunun için laiklik ilkesinin iptal edilmesi gerekmez mi?

Devletin bir dini olmadığından dolayıda meydanı boş bulan zevatlar sahte şeyhlik ilan edip tarikat kuruyorlar. Ya da hoca kılığında insanlara güya din anlatarak insanları çevresine topluyolar. İnsanların dini duygularını istismar ediyorlar ve onları hem maddi hemde manevi olarak sömüyorlar. Çünkü mevcut sistem böyle bir sömürüye açık!

Eğer devletin dine, dini oluşumlara müdahale tasarrufu olsaydı, kimse kafasına göre hocalık veya şeyhlik iddiasında bulunup insanların maddi ve manevi olarak helakına sebep olamazdı. Ama devletin dini oluşumlara müdahale tasarrufunun olması içinde laiklik ilkesinden vazgeçilmesi gerekmektedir. Belki şeriat uygulanmazdı ama en azından İnsanları dinle aldatanlara karşı bir takım tedbirler alınabilirdi!

Tarikatlara ve Cemaatlere Karşı Sürekli Yapılan Algı Operasyonları

Tarikatlara ve cemaatlere karşı sürekli yapılan algı operasyonları en yoğun olarak 28 Şubat sürecinde görülmüştü. O zamanda bazı sahte tarikatlar şeyhlerinin müridleriyle zina ederkene suç üstü yakalanmaları meşhurdu. Ancak adı üstünde sahte tarikatlar!

Hakiki ve sahte tarikatlar var. Yani Gerçekten Allah yolunda olan, Allah’ın dinini öğreten, insanları ilimle irşad etmek için mücadele eden, ilim ve nefsi terbiye yolunda olan tarikatlar ve cemaatler var. Bunların birçoklarıda meşhurlar. Ama bunun yanında birde insanları dinle aldatıp, insanları maddi ve manevi olarak sömüren; hem dünyalarını hemde ahiretlerini mahveden sahte (bâtıl) tarikatlar ve cemaatlerde var. Bunların en başında herkesin bildiği FETÖ geliyor.

Bugüne kadar yaşanan bütün vakıalar sahte tarikatlar ve cemaatler tarafından gerçekleştirilmiştir. Yani gerçekten davası İslam ve Allah’ın dinini öğretmek olan cemaatlerin ve tarikatların hiçbir zaman ihanetle, ahlaksızlıkla, sömürmeyle uzaktan yakından alakası olmamıştır. Ama yaşanan her vakıadan sonra, sanki bütün tarikatlarda böyle şeyler yaşanıyormuş gibi yoğun kara propaganda faaliyetleri gerçekleştiriliyor.

Madalyonun öbür yüzüne baktığımızda ise, bugüne kadar olay olan çirkin ve gerçek yüzleri ortaya çıkan sahte tarikatlar hakkında; gerçek tarikatlar ne demiş açıkça görülüyor. Sahte şeyhlere, hocalara ve tarikatlara karşı her zaman hakiki ilim ehli hocaefendiler, tarikatlar ve cemaatler; milletimizi ve devletimizi sürekli uyardılar.

Fetö’yü Ele Alalım!

Fethullah Gülen daha henüz gençken ne mal olduğu bir çok tarikat ve cemaat tarafından anlaşıldı. Anlaşıldığından itibarende milletimiz ve devletimiz süreklü olarak uyarıldı. Önde gelen bir çok gerçek ilim ehli hocaefendi, Fethullah Gülen hakkında reddiye kitapları yazdı. Onun karanlık yurt dışı bağlantıları, Vatikan ile olan karanlık ilişkileri hep ifşa edildi. Ama yarım asır kimse takmadı bile. Buna rağmen devlet hep Fethullah Gülen’le iyi ilişkiler kurdu. Bütün hükümetler mutlaka Fethullah Gülen’le iyi ilişkiler kurdu. Bir tek Erbakan’ın milli görüş hareketinin Fethullah Gülen’e karşı tavrı netti.

Fethullah Gülen, AKP döneminde en güçlü yıllarını yaşadı. AKP’nin de etkisiyle Fethullah Gülen çok muhterem ve alim bir hocaefendi olarak algılandı. Cahil millet onca uyarılara rağmen sırf AKP’ye olan desteklerinden ve güvenlerinden dolayı evlatlarını FETÖ’nün okullarına, yurtlarına verdiler. Halbuki ateşe attılar haberleri yok. Çocuklarının üzerine benzin döküp yaksalardı, bu kadar büyük kötülük etmiş olmazlardı. 15 Temmuz’a kadar 50 yıl boyunca bütün tarikatlar ve cemaatler FETÖ hakkında milleti ve devleti ikaz etti. Sonuç olarak 15 Temmuz darbe teşebbüsü gerçekleşti.

Sonra ne mi oldu?

Bütün tarikatlar ve cemaatler kamuoyunda linç edildi ve hepsi potansiyel FETÖ olarak ilan edildi! Kimileri dediki kapatılsınlar kökleri kurutulsun! Kimileri dedi ki devlet tarafından denetlensinler! Daha denetlendiğinden bile habersizler!

Din düşmanı olan Kemalist ve Sol kesim, tarikatlar ve cemaatler üzerinden, FETÖ hadisesinden sonra adeta İslam’a kin kustular!

Fatih Nurullah Hadisesi

Yine Fatih Nurullah hakkında da çeşitli İslami kesimler millete gerekli ikazları yaptılar. Bunlardan herkesin bildiği ve İsmailağa Cemaatine mensup Cübbeli Ahmet Hocaefendinin ikazını sizlere paylaşıyorum. Videonun tarihine iyi bakınız. Cübbeli Ahmet Hocaefendi 2 sene önce ikaz etmiş milleti.  Videoda gerekenler söylendiği için ekleme yapmayacağım. Bilerek İsmailağa Cemaatinden olan tanınmış bir hocanın videosunu paylaşıyorum ki, algı dahada kırılsın. Çünkü Fatih Nurullah denen aşağılık sahte şeyh ve yoldan çıkmış zavallı müritleride aynı İsmailağa cemaatinin mensupları gibi sarık cübbe giyiniyor. Her sarıklı cübbeli aynı kefeye sokulmamalıdır. Sarık ve Cübbe giymek, sakal bırakmak kuvvetli sünnetlerdendir ve Müslümanlık alametlerindendir. Ama ben bu cemaatten değilim onuda söyleyeyim.

İnsanlar sürekli olarak hakiki tarikatlar ve cemaatler ve önde gelen hocaefendiler tarafından ikaz ediliyor. Sapık, bâtıl yolda olan sahte hocalar ve şeyhler hakkında ikaz ediliyor. Ama dinleyen yok! Sonra bunların gerçek yüzleri ortaya çıkıncada bütün tarikatlar ve cemaatler suçlu-suçsuz ayırt edilmeksizin topa tutuluyor ve zan altında bırakılıyor. Bu ise zulümdür! Allah bundan asla razı olmaz! Her türlü algı operasyonuna karşı milletimiz kendisini korumalıdır. Allah’ın dinine hizmet edenden daha şerefli kim olabilir? O yüzden Allah’ın dinine hizmet eden insanlara karşı önyargılı olmamak lazım.

Sürekli araştırmaktan ve sorgulamaktan bahseden din düşmanı kesim, lütfen araştırsınlar ve önce kendi din karşıtı düşüncelerini sorgulasınlar. Tarikatlara ve cemaatlere karşı içinde bulundukları tutumlarını ve nefretlerini sorgulasınlar. İftiralara ve kara propagandalara alet olmasınlar. Algı operasyonlarının kurbanı olmasınlar!

Son söz olarak deriz ki:

Şeriatsız, tarikat olmaz.

Yazan - Yavuz Şahin

Yavuz Şahin
Bir şeyi bilmek ve istemek başka, onu hayata geçirmek başka şeydir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir