Hangi Bilim İlim ve İman?

Hangi Bilim İlim ve İman?

Hangi bilim ilim ve iman? Müslümanlar olarak en büyük hatamız demek doğru olmaz. Çünkü bu ahval ve şartlar altında olmamız tek bir duruma bağlı değil onlarca büyük hatamızla doğrudan alakalıdır.

Müslümanlar olarak global çerçevede vasat altı, geri kafalı, bağnaz, hurafeci, sorunların çözümü için kelle uçurmayı tercih eden, ilerlemeye ve fenne düşman agresif tavırlar sergileyen primitif varlıklar topluluğu profili olarak görünmemizin, İslamın ve imanın izzetle şerefini yaşamak yerine zelil ve hakir durumda olmamızın, Ümmeti Muhammed’in kanının sudan ucuz olmasının sebeplerinden birisi ise istikamet ve istikrar belirleyeceğimiz kaynakları elimizin tersi ile bir kenara iterek eziklik ve geri kalmışlık kaygısı ile bizden ve bize ait olmayan kaynakları ve kişileri rehber edinmiş olmamızdır.

İlim Cevheri Yerine Bilim Putunu Tercih Ediyor Olmamız

İlim insanın içinde bulunan ilahi bir cevherdir. Bu cevheri işlemek gözle görülür bir madene, enerjiye ve sinerjiye dönüştürmek ancak Kuran-ı Kerim ve Peygamber Efendimizin (aleyhisselatüvesselam) rehberliğinde kainatı, hadiseleri okuyabilmek ve tahlil edip uygulayabilmek ile meydana gelir.

Vahiy, Kainat ve İnsan üçlüsü hakikate ve ilime giden yolda adeta birbiri için sacayağı gibidir, birisi olmadan diğerlerinin anlaşılması mümkün olmaz. İlim insana hayat ve anlam katan ilahi bir sentezdir. İnsan bu sentezde tek başına değildir.

Müslüman hadiseleri yaşarken, gelişmeleri ve kainatı okurken sosyolojik, ekonomik, fizyolojik, toplumsal zarar ve faydalarını okuyabilmeli, İlmin kaynağı olan Kuran-ı Kerim’in ve tefsiri olan Peygamber Efendimizin (aleyhisselatüvesselam) referansı ve ölçüleri ile tahlil etmelidir.

Bilim ise,değişmeyen tek şey değişimin kendisidir” prensibi ile çıktığı yolda değişime en çok maruz kalan tek kaynağı ve imanı rasyonalizm ve pozitivizm, kıblesi laboratuvar olan ve Allah’ın, Kainatın ve insanlığın varlığını reddederek hatalı deneyler, yanlış tespitler, ihtimaller üzerinden giderek deneme yanılma yöntemi ile var sayılan bir doğruya ulaşma çabasıdır.

Bilim Kökünü İlimden Alır

Bilim kökünü ilimden alır. Fakat ilmin Allah’ın varlığına, Kainatın esrarına ve insana tecellisini terk ederek insanı maddecilik, sorgulamacılık ve ölçemediği, laboratuvar ve teraziye sığdıramadığı şeyleri inkar bataklığının ortasına bırakır.

Günümüzün maddeci ve materyalist aydınları, aristokrat kısım dediğimiz, para ve zenginliğe ulaştığı için söz söyleme ve ahkam kesme özgürlüğüne sahip olduğunu düşünen elit tabaka ve ne yazık ki temeli ilim üzerine kurulduğu halde şu veya bu sebeplerden dolayı bilimin önünde diz çöken din ve toplum simsarlarına göre zamanın bilimi ve içinde bulunduğumuz modern çağın gereklilikleri kesinlikle yargılanamaz, şüphe duyulamaz ve gerektirdiği şartlar ve değişimler köklerimiz ile geleneklerimiz ile ve hatta fıtratımız, insanlığımız ile çelişse bile itaatsizlik geçerli bir sebep sayılamaz.

Öyle ki bir Müslüman olarak, itaat etmemiz beklenen ve sürekli değişkenlik gösteren bilim ve yakalayıp, uymamız geri kalmamız istenmeyen kimin yön verdiğine dikkat etmediğimiz değişim ve evrim yerine, önceliğe ilmi koyarak, dini hassasiyetlerimizi, kalbimizi, vahyi, Peygamber Efendimizi ve geleneklerimizi referans almamız bile, modernlik, çağdaşlık ve bilim putları önünde acizlik ve eziklik psikolojisinin tesiri ile iki büklüm olanlar tarafından korkunç bir cehalet ve geri kafalılık olarak sayılıyor.

Bir kimsenin hem Müslüman olduğunu iddia etmesi aynı zamanda mutlak vahye, sünnete ve gelenek diye hor görülen kadim tecrübe ve kaidelere burun kıvırması, fakat irrasyonel sürekli değişen belli bir sabitesi olmayan bilimi rehber edinip akıl ve mantık ekseninde kendi özüne ve imanına bayrak açması ne acı bir durum.

Bilime Müslüman Alimler Yön Vermiştir

Müslüman elbet vahiy, sünnet, selef ulema ve itikat ile beraber çemberler içinde, can fanuslar içinde yaşayan bir süs bitkisi, aciz bir esir gibi yaşayamaz. Müslüman kimsenin ilk ödevi bu kaynaklar ışığında kendini, bulunduğu toplumu ve dünyayı aydınlatmaktır.

Bugün sözde aydınlatılmış bireylerimizin bilim bilim diye ağlayarak gezdiği batı biliminin, tıbbın, teknolojinin ve saire şu an batının tekelinde bulunan nice fen ilimlerinin temelini atanlar hep bu kaynakların nuru ve ışığı ile bilime, akla ve aydınlığa kanat açan Müslüman alimlerdir.

Astronomi, Trigonometri, Matematik, Fizik, Tıp, Otonomi, Kimya ve nice fen ilminin temelinde veya gelişmesinde mutlaka ama mutlaka vahye, sünnete, selefi salihine ve sahih itikada sahip alimlerin eserleri ve etkileri vardır.

Bugün kullandığımız tüm teknolojinin adeta yapı taşı olan sıfırı bulan Harezmi, çok imrendiğimiz robotik teknolojinin babası Cezeri, bugün hala El-Kanun Fi Tıp eseri modern tıbbın Ana kaynağı olan İbn-i Sina, Kuantum fiziğine temel atan Cabir bin Hayyam, Bugün laboratuvar Müslümanlarının utandığı geçmişlerinin yetiştirdiklerinden sadece bir kaç tanesidir. Güncel olarak aşıya yaklaşımımızda böyledir.

Aşının faydası, Dünyaya kan kusturanların, neden aşı ile şifa dağıtmak için yarıştıkları, aşı ve Pandemi sürecini yöneten, karar veren ve uygulayanların neden yıllar evvel bugünleri işaret ettiğini ve zamanla geçmişte söylenilen ve başımıza gelen kaosların başaktörleri ve yön vericileri olmasını Müslüman firaseti ile sorgulamak bize yakışandır.

İman Tam Olarak Nedir?

Böyle bir soruyu kalıplardan çıkararak cevap verirsek şek ve şüphe götürmeyen insandan tam teslimiyet isteyen, kendisinden başkasına meyil edince fersah fersah insandan uzaklaşan bir olgudur iman.

İşte bu teslimiyet vahye ve peygambere olunca bağnazlık, cahillik ve hurafecilik oluyor. Fakat bu teslimiyet laboratuvara, beyaz önlüklü, top sakallı ve ince gözlüklü profesörlere, istatistiklere, algı ile televizyonlardan, eğitim materyallerinden verilen sipariş bilgilere ve tespitlere olunca modernlik, çağdaşlık ve akılcılık oluyor.

Bu materyalist ve Protestan tavır, Müslüman bilincine ve bakış açısına öyle yerleşmiş ki, Türkiye’nin Din Baronu olan Diyanet Vakfı hazırladığı İslam Ansiklopedisi eserinde İman’ı şöyle tarif ediyor:

“İman, Allah’tan alıp din adına tebliğ ettiği kesinlik kazanan hususlarda peygamberleri tasdik etmek ve onlara inanmak.”

Peygamberlerin tebliğinin kesinlik ölçüsü nedir?

Laboratuvarlar? Profesörler? Deneyler?

Ne yazık ki bu işin ucu laboratuvarların, profesörlerlerin, deneylerin onayından geçen, bir din ve hayat anlayışına varıyor.

Ben ilk insanı hayata ot gelip saman giden bir maymun gibi tasvir eden ve adına insan bile değil HOMO SAPİESNS diyen bilim putu yerine, bana İnsanı en mükemmel surette ve kendisine kulluk yarattığını, neslimin tertemiz bir peygamber olan Hazreti Adem’den Aleyhisselam geldiğini söyleyen ilime iman ederim.

Yazan - Yusuf Yiğit

Avatar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir