Bu yazım, İbrahim bin Ethem Hakkında Uydurulan Bir Hikaye hakkında olacaktır. Böyle veli, alim ve üstelik şehit bir kul hakkında haşa şeyhinin canı şarap çekince ona şarap getiren, kadın çekince ona kendi karısını takdim eden bir kimseymiş gibi ithamda bulunmak kimin haddinedir? Böyle bir iftirayı atana Allah müstehakkını versin!
Ne yazık ki şeriattan kopuk olan tarikat şeyhleri, etrafındaki cahil, aptal ve aklı noksan sofileri sahte hikayelerle, sahte kerametlerle, sahte zuhuratlarla aldatarak narkozlamaktadır. Onları hidayete sevk etmezler, dalalet bataklığına sürüklerler. Biz bunlara aynı zamanda kutta-i tarik, yani hak yolun önünü kesen kimseler diyoruz. İnsanların hidayetine engel olan kimseler diyoruz.
Konumuz, geçenlerde ölen ve müritleri tarafından Gavs ve Seyyid kabul edilen gerçek adı Abdulbaki Erol olan Abdulbaki el-Hüseyni diye bilinen tarikat liderinin babası ve kendisinden önceki tarikat lideri olan Abdulhakim el-Hüseyni’nin Sohbetler isimli kitabında, İbrahim bin Ethem Hazretleri (rahmetullahi aleyh) hakkında uydurulan bir hikaye üzerine olacaktır.
Bu hikayeyi okuyan biraz dini bilgilere vakıf hiçbir Müslüman, hikayede anlatılan şeyleri tasvip edemez! Bu hikaye Sohbetler isimli Abdulhakim el-Hüseyni’ye ait kitabın 118-119. sayfalarında geçmektedir.
Şeyhinin İbrahim bin Ethem’i İmtihan Etmesi
Hikayeye göre İbrahim bin Ethem Hazretlerinin şeyhi, onu imtihan etmiştir. Bu imtihan neticesinde İbrahim bin Ethem Hazretlerinin itikadını ve teslimiyetini ölçmüş ve ona halifelik vermiştir. Hikayede şeyhin ismi geçmemektedir. Hikayeyi aşağıda sizlerle paylaşıyorum.
Bir gün şeyhi, İbrahim bin Ethem’i çağırır. “Benim canım şarap istiyor, falan çarşıda, falan dükkanda vardır. Git bana al getir.” Der. İbrahim bin Ethem hiç kalbini bozmadan, itikadını zedelemeden hemen kalkıp söylenen dükkana gider. Şarabı alır, getirir, şeyhine arz eder. Şeyhi ise “Artık canım istemiyor.” Diyerek şarabı reddeder.
İbrahim bin Ethem için imtihan devresi başlamıştır artık. Şeyhi onu tecrübelerinden geçirmektedir.
Aradan bir müddet geçer. Şeyhi onu tekrar çağırarak; “Canım güzel bir kadın istiyor!” Der. İbrahim bin Ethem; “Peki kurban.” Diyerek huzurundan çıkar. “Şeyhimin emrini acaba nasıl yerine getireceğim?” Diye düşünmeye başlar. Eskiden olsaydı padişahlık zamanında etrafında birçok güzel kadın vardı. Fakat şimdi ne yapacağım? “Şeyhimin arzusunu nasıl yerine getireceğim?” Diye düşüne düşüne eve varır.
Eve girer ve hanımına; “Hanım kalk! En iyi elbiselerini giyin! Ziynetini tak! Beraberce şeyhimin huzuruna gideceğiz!” Der. Hanımı hazırlanır ve beraberce çıkarlar. Şeyhinin huzuruna vararak; “Efendim emriniz üzerine getirdim.” Der. Şeyhi; “Ne getirdin?” Diye sorunca; “Siz benden genç ve güzel bir kadın istememiş miydiniz? Kendi hanımımdan daha güzelini bulmama imkan olmadığından onu getirdim.” Diye durumunu arz eder.
Şeyhi, İbrahim bin Ethem’in hanımını hemen geri gönderir. Yapmış olduğu bu tecrübeyi kafi görür. İtikadını, teslimiyetini tam olarak ölçen şeyh hemen İbrahim bin Ethem’e halifelik verir. İbrahim bin Ethem, zamanının en büyük evliyası olur.
Eğer bu zırva hikayeyi sonuna kadar okuduysanız, sizi gerçekten tebrik ediyorum. Demek ki tahammülü yüksek, sabırlı bir insanmışsınız. Allah Celle Celâluh size Hazreti Eyyüb Aleyhisselam sabrından vermiş. Zira insanın beyninin karıncalaşmaması, gözlerinin kararmaması mümkün değildir!
Uyduruk Hikayenin Kısaca Tahlili
İbrahim bin Ethem (rahmetullahi aleyh) gibi mübarek bir zat ve onun şeyhi hakkında, uydurma hikayelerle nasılda adice iftira atıyorlar! Üstelik İbrahim bin Ethem Hazretleri cahil bir kimsede değildir. İmam Ebu Hanife Hazretleriyle (rahmetullahi aleyh) tanıştıktan sonra aralarında dostluk meydana geldiği, zahiri ilimleri ise İmam Ebu Hanife Hazretlerinden öğrendiği rivayet edilir ve Tebe-i Tâbindendir.
Eskiden insanlar gerçek bir mürşid-i kamil bulup manen ona bağlanmak için yollara düşerlermiş. Ufak bir kusur dahi görseler bundan mürşid-i kamil olmaz deyip başka arayışlara yönelirlermiş. Kıble yönüne tükürdüğünü, ayak uzattığını gördüğünde hemen ondan yüz çevirirlermiş. Şimdi ise gavslar, kutuplar, müceddidler devrinde yaşıyoruz!
Kaldıki bir şeyh, müridinden şarap ve kadın isteyecek! Bir şeyh eğer müridinden her ne sebeple olursa olsun şarap isterse, o şeyhten derhal yüz çevrilir! İnsanların itikadı ve teslimiyeti böyle haram bir şeyi isteyerek mi test edilir? Zaten gerçekten itikadı ve teslimiyeti tam olan bir insan, kendisinden şarap isteyen ve şeyhlik postunda oturan birisine nasıl tavır almalıdır? Herhalde o devirde kellesi de giderdi adamın!
Daha beteri ise şeyhlik postuna oturmuş bir kimsenin, müridinden çok rahat bir şekilde sanki soğuk bir şerbet istermiş gibi canım kadın çekti diyerek kadın istemesidir. Böyle bir şeyi akıl kabul edebilir mi? Bir anlık hayal ediniz! Sizin şeyhiniz sizden şarap ve kadın istese, tepkiniz ne olurdu?
En önemlisi ise, kendi karınızı bir pezevenk gibi, gavat gibi süsleyip şeyhinize götürür müydünüz? Böyle bir şeyi yapan kişinin fıkhen katli gerekmez mi? O kadının, kocasından boşanma hakkı doğmaz mı? Kadı onları mahkemede boşamaz mı? Böyle talepte bulunan şeyhin katli caiz olmaz mı? Ahkam-ı Şeriyyeye göre böyle bir tablonun sonu ancak bu şekilde olabilir! Böyle bir hikaye ancak zındıklıktır ve iftiradır!
İnsan, kendisine dahi yakıştıramayacağı pezevenklik ve gavatlık gibi bir adiliği, nasıl olurda Tebe-i Tâbinden olan alim ve veli, üstelik cihad ederek şehit olma şerefine nail olan mübarek bir zata yakıştırabilir? Bu haslet ancak cahil sofilere yakışır! Kutta-i Tarik olan sahte şeyhlere yakışır!
Bu hikayeyi uydurup müritlerine anlatanlar, çok merak ediyorum kendi müritlerini ne çeşit imtihanlardan geçiriyorlar? Acaba halifelik verdikleri müritlerini de, hikayede anlattıkları şekilde imtihanlardan geçirdiler mi? Müritlerinin itikadını ve teslimiyetini ölçmek için, onlardan şarap ve kadın istediler mi? O müritlerde, İbrahim bin Ethem hikayesinden ilham alarak imtihanı geçmek için kendi karılarını süsleyip şeyhlerine takdim ettiler mi?
İtikat ve Teslimiyet Kime Olur?
Şunu herkes çok iyi bilsin ki! İtikat, Ehli Sünnet ve Cemaat itikadıdır. Teslimiyet ise ancak Allah ve Resulüne olur. Ulul emre itaat ve teslimiyet ise ancak Ehli Sünnet ve Cemaat ile Ahkam-ı Şeriyye sınırları dahilindedir. Eğerki ortada şer’i şerife aykırı bir durum varsa, orada hiç kimseye itaat ve teslimiyet yoktur. Böyle bir itaat ve teslimiyette caiz değildir.
Hikaye de dikkat ederseniz itikat ve teslimiyet testinden geçmekten bahsediliyor. Oluşturmaya çalışılan algı ise, şeyhin zahirde ahkam-ı şeriyyeye aykırı halleri olabilir. Ama bâtında o her daim sırat-ı müstekim üzerinedir. O yüzden onun zahiri acayip halleriyle karşılaşınca hakkında su-i zan edilmemeli, hüsn-i zan edilmelidir. Su-i zan edenin sırat köprüsünde ayağı kayar ve Cehennem’e düşer!
Böylece cahil sofileri kandırıyorlar. Cahil sofiler de, yaşadıkları şeyi din zannediyor. Tarikata bir kere girdim mi, çıkan kişi hem dünyasını hem de ahiretini kaybeder zannediyorlar! Onlara bakanlarda tarikatların tamamının böyle şirk yuvası, sapıklık yuvası olduğunu zannediyor!
Hayır! Hak yolda olan tarikatlar hüvesi hüvesine, milimi milimine edilleyi şeriyyeye bağlıdırlar. İtikatta ise Ehli Sünnet ve Cemaat itikadından kıl kadar dahi sapmazlar. Şeriatın, her şeyin üzerinde olduğunu bilirler ve ölçüleri her daim Şeriatı Ahkam-ı Muhammediyyedir.
Bir kimse böyle tarikatlara bağlanacağına, hiçbir tarikata bağlanmayıp, zahiri ilimleri öğrenip, ilmiyle amil bir Müslüman olmaya gayret etmesi çok daha hayırlıdır. Nakşi Tarikatının büyüğü, Müceddidi Elfi Sani İmam-ı Rabbani (kuddise sirruh) Hazretlerinin Mektubat-ı Rabbani’sinde 48. Mektupta buyurduğu gibi:
“İnsanlar Kıyamet gününde tarikattan değil şeriatten hesaba çekilecek!”
İmam-ı Rabbani Hazretlerinin manevi evlatlarına selam olsun! Şeriatsız tarikat eşittir zındıklıktır!
Daha evvelden yazmış olduğum ➡️ Sahte Şeyh ve Sahte Tarikat Nasıl Anlaşılır? ⬅️ Başlıklı makalemi okumak için, başlığın üzerine tıklayınız!