İran’da Yaşanan Protestolardan Ne Dersler Çıkarmalıyız?

İran’da Yaşanan Protestolardan Ne Dersler Çıkarmalıyız?

Malumunuz olduğu üzere, 15 Kasım tarihinde İran’da halkın belli kısmı daha önceki protestolardan farklı şekilde sokağa döküldü ve protestolar başladı. Protestoların başlama sebebi, benzine yapılan %50’lik zam olarak görülüyor. Lakin bu işin elbetteki bahanesidir. Asıl sebep, halk artık gelecek hakkında ümitli değildir. Peki Türkiye olarak, İran’da yaşanan protestolardan ne dersler çıkarmalıyız? Öyle zannediyorum ki, çıkarmamız gereken çok dersler vardır. Çünkü Türkiye halkıda benzer şekilde, gelecek hakkında ümitli olmamaya başlamıştır.

Ayrıca bölge ülkeleri, Arap Baharı denen, Batı’nın Ortadoğu’yu güncelleme operasyonu ile sırayla karıştırıldı ve karıştırılmayada devam ediyor. Hedef elbetteki Büyük Ortadoğu Projesidir. Bu proje kapsamında bölgedeki devletlerde parçalanacak ve yeni devletçiklerde ortaya çıkacaktır. Bu devletçiklerden biriside; Türkiye, İran, Irak ve Suriye topraklarındanda pay alması hedeflenen Kürdistan, başka bir deyişle II. İsrail devletidir.

İran her ne kadar Şialık sebebiyle, Ehli Sünnet ve Cemaat olan biz Müslümanlar açısından tarihi ve mezhepsel anlamda uyuyan (aslında uyumuyor, uyuyor gibi yapıyor!) düşman olsada, Batı Dünyası ve ABD tehdidi sebebiyle bazı noktalarda kader ortaklığımızda mevcuttur. Türkiye ve İran, Büyük Ortadoğu Projesinin en önemli sac ayaklarındandır. Bu bölgede, bölgesel anlamda en güçlü iki ülkedir. Bu sebepten büyük lokmalar olan İran ve özellikle Türkiye, sona bırakılmıştır. Sıra Türkiye’ye geldiğinde ise, Türkiye çoktan içerden ve dışardan kuşatılmış, kaderine razı edilmiş (yani narkozlanmış) vaziyete getirilmiş olacaktır. ABD’nin ve Batı’nın amacı budur. Zaten Türkiye’de bölündüğü zaman, fiilen veya örtülü olarak işgal altında olan İslam Aleminin yok oluş süreci başlamış olacaktır. İslam Alemi zaten medeniyet olarak, kültür olarak, inanç olarak, ilim olarak… oldukça zayıflatılmış ve işlevsizleştirilmiştir.

İran Protestoları Değerlendirmesi

15 Kasım’da, benzine %50 zam yapılması bahanesiyle patlak veren protestolara, özellikle etnik farklılıkların yüksek olduğu bölgelerde daha fazla katılımın yaşanmasına sebep olmuştur. Protestolarda yaşanan ölümlerin çoğu ise, Kürtlerden ve Araplardan oluşmaktadır. Daha önceleride zaman zaman benzine yapılan zamlara tepkiler sebebiyle protestolar gerçekleştirilmişti. Lakin hiçbir protesto bu kadar kapsamlı vaziyete bürünmemişti.

Genelde İran’daki siyasi protestolar büyük şehirlerde gerçekleşirdi ve orta sınıfın toplumsal-siyasi özgürlükleriyle alakalı olurdu. Lakin bu seferki protestolarda alt sınıfın yüksek katılımı dikkat çekmektedir. Çünkü protestoların temel sebepleri; ABD yaptırımlarından dolayı artan işsizlik, yolsuzluk ve enflasyondur.

İran İstatistik Merkezine göre; enflasyon %51.4’tür. Genel işsizlik oranı %10.8’dir. Genç işsizlik oranı ise %23.7’dir. Ayrıca işsizlerin %43’ü üniversite mezunlarından oluşmaktadır. Bu durumda, protestolara gençlerin yüksek katılımına sebebiyet vermektedir. Bağımsız ekonomistlere göre ise, işsizlik ve enflasyon oranlarının çok daha yüksek olduğu ifade ediliyor.

Protestoların ana sebebinin ekonomi olduğu gözlemleniyor ve sloganlarda doğrudan yönetim sistemi hedef alınıyor. Ayrıca yaşanan protestoların İran ekonomisine doğrudan verdiği zarar, 30 Milyar TL civarındadır.

İran’daki protestoları daha iyi anlamak için Irak ve Lübnan’da yaşanan protestolara bakmak gerekiyor. Hepsinin müşterek noktası, iktidar içinde bir değişiklik yapmak için değil; mevcut sistemde değişiklik yapmak için sokağa çıkıyor. Hepsinde bütün protestocular; her geçen gün artan yolsuzluktan, devletin yetersizliğinden ve yoksul kesimin üzerinde her geçen gün artan ekonomik baskıdan şikayetçiler.

İran’da daha önceki yıllardada benzine yapılan zamlardan dolayı ara ara protestolar gerçekleşmiştir. Lakin bu sefer, bölgede yaşanan gelişmeler muvacehesinde olaylar değerlendirildiği zaman, Suriye’den sonra hedefin İran olduğunu kavramakta sanırım kimse güçlük çekmeyecektir.

Protestolara müdahalede uçak, tank ve helikopterlerde kullanıldı. Uluslararası Af Örgütünün verilerine göre eylemlerin başladı 15 Kasım’dan, 18 Kasım’a kadar; protestolara müdahalelerde 106 gösterici hayatını kaybetmiştir. Ama gerçek sayının çok daha yüksek olduğuda iddia ediliyor.

ABD’nin İran Protestolarına Karşı Tutumu Nedir?

Aslında baktığımız zaman Ortadoğu’da ve Dünya’nın birçok yerinde yaşanan kaosların, ayaklanmaların, iç savaşların baş müsebbibinin ABD olduğu su katıksız bir hakikattir. O yüzden ABD’nin tutumunun ne olduğunu anlamakta zorluk çekmememiz gerekiyor.

İran’da yaşanan protestolarla ilgili ABD Dışişleri Bakanı Evanjelist Pompeo, ABD hükümetinin protestoları desteklediği ile ilgili (Dünyayı çok şaşırtan!) bir açıklama yapmıştır. Ayrıca İran’ın, protestolardan dolayı ülkede internet ağını kesmesi sebebiyle ABD’nin Almanya büyükelçisi, uydu üzerinden İran halkına internet erişiminin sağlanabileceği yönünde bir açıklama yapmıştır.

ABD, zaten yaptırımlar ve ambargolar yoluyla İran ekonomisini çökermeyi hedeflemektedir. Birinci aşama, İran ekonomisi çökertilecek; ikinci aşama, halk sokağa dökülecek ve iç kaos (savaş) çıkartılacak; üçüncü aşama, İran ile çok güçlü bir şekilde masaya oturulacak ve İran her türlü anlaşmaya razı edilecek.

ABD Başkanı Donald Trump’ın:

“Benim hiç acelem yok. İran eninde sonunda masaya oturacak.” Diye geçmişte açıklamasıda mevcuttur.

Türkiye’yi Bekleyen Tehlike

Şüphesizki Türkiye devleti ve milleti olarak, İran’da yaşananlardan büyük dersler çıkarmalıyız. Zira Türkiye’yi bekleyen tehlike çok büyüktür. Bakıldığı zaman; İran’nın şu anki içinde bulunduğu durumla, Türkiye’nin yakın gelecekte içinde bulunması muhtemel durum ne kadarda birebir aynıdır!

ABD ile olan İlişkilerimiz her geçen gün dahada kötüye gitmektedir. Özellikle S-400 füzelerinin Rusya’dan satın alınmasından dolayı Pentagon ve ABD temsilciler meclisi oldukça rahatsız durumdadır. Türkiye’ye CAATSA yaptırımları uygulanmak istenmektedir. Şu anda ABD Başkanı Donald Trump, her ne kadar bu yaptırımların önüne geçiyor gibi gözüksede, ABD iç meselelerine baktığımız zaman Trump’ın bir sonraki seçimlerde başkan olması, hatta belkide aday bile olması mümkün gözükmüyor. Kim bilir belkide seçim dönemi gelmeden azledilme durumu bile söz konusu olabilir. Böyle bir durumda, yani Trump döneminin bitmesi durumunda, ABD Temsilciler meclisi CAATSA yaptırımlarını Türkiye’ye uygulamak için kararı meclisten çıkaracaktır. ABD Senatosunun onaylamasıylada, Bir fidandan farksız olan Türkiye ekonomisinin çöküş süreci için düğmeye basılmış olacaktır.

Tıpkı İran İstatistik Merkezinin, ekonomik verileri manipüle ettiği gibi, TÜİK’te gerçek işsizlik ve enflasyonu gizlemek suretiyle ekonomik verileri manipüle etmektedir. Enflasyonun tek haneli rakamlara indiğini iddia edenlere eminimki kargalar bile güler.

İşsizlik oranı %20-30 civarlarındadır ve tıpkı İran’da olduğu gibi işsizlerin çoğunluğu gençlerden ve üniversite mezunlarından oluşmaktadır. ABD’nin CAATSA yaptırımlarını uygulaması durumunda işsizlik çok kolay bir şekilde %50 üzerine çıkacaktır.

Temelde ekonomik sebeplerden dolayı iktidara muhalif olan kesimler, sadece iktidarın değil, aynı zamanda (tıpkı İran’daki protestocuların arzu ettikleri gibi) sisteminde değişmesini arzu etmektedirler. Bilindiği üzere, cumhurbaşkanlığı sistemi bütün muhalif kesimlerin, hatta iktidar yanlısı bazı kesimlerin bile ortak bir şekilde karşı çıktığı sistemdir. Yeniden eski parlamenter sisteme geçilmesi talepleri vardır.

İran’da yaşanan son protestolara baktığımız zaman, daha çok etnik farklılıkların olduğu şehirlerde protesto gösterilerine katılım oranının yüksek olduğu görünmektedir. Türkiye’de de, ilerde protesto gösterileri başladığı zaman ilk etapta etnik, ideolojik ve mezhepsel farklılığı olan kesimlerin protestolara çıkması kuvvetle muhtemeldir. Halkın ileride çok kolay kışkırtılıp protestolara ve gösterilere çok çabuk dahil olmaları için, gerekli sosyolojik alt yapı zaten oluşturuluyor. Buna iktidarda bilerek ya da bilmeyerek adeta çanak tutuyor!

İran hakkında ABD’nin üç aşamalı hedefi neydi? İran ekonomisini çökertmek, halkı sokağa dökmek ve İran’ı her türlü anlaşmaya boyun eğdirmek! Türkiye içinde aynı senaryo söz konusudur!

Hiçbir Şekilde Kaçamayacağımız Kürdistan Tehlikesi

ABD ve Avrupa’nın, Büyük Ortadoğu Projesini ve bu proje içerisinde yer alan Kürdistan (II. İsrail Projesini) asla görmezden gelemeyiz. İktidara kim gelirse gelsin, eğer Türkiye’nin bölünmesine karşı çıkarsa, ABD yine ülkede kaos çıkarıp vatanımızı bölmek suretiyle Kürdistan projesini gerçekleştirmek isteyecektir. O yüzden ne şimdiki iktidar, ne de gelecekte her kim gelecekse onlar; şu anda iktidarı elinde bulunduran AKP gibi, asla “Kürt Sorunu” diye bir şey yoktur diyerek meseleyi kesip atamaz. Bizim için gerçekten Kürt Sorunu diye bir şey yoktur. Lakin Dünya kamuoyu ve Batı öyle demiyor! O yüzden bu meseleyi yok sayarak, ancak kendi milli menfaatlerimize zarar veriyoruz. Bu konu üzerinde sosyolojik olarak çok yapıcı bir politika stratejisi geliştirilmesi elzemdir. Ancak Türkiye bu konuda sınıfta kalmıştır.

Kürdistan Projesi sebebiyle, her halükarda Türkiye’nin bölünmez bütünlüğü ilkesi ciddi tehdit altındadır! Bu da, Batı ile ne kadar iyi ilişkiler geliştirsekte, Kürdistan projesi kapsamında ülkede iç kaosu kaçınılmaz hale getirebilir. Kaos sebebi Kürt veya Kürdistan meselesi olması şart değildir. Ama Batı’nın nihai hedefi vatanın bölünmesi olacaktır ve Kürdistan’ın kurulması olacaktır. Yani Türkiye her ne sebeple karışırsa karışsın, netice (Allah korusun!) Türkiye’nin bölünmesiyle sonuçlanabilir!

Suriye ve Irak bitmiş. Orada Kürdistan için gerekli ortam neredeyse tamamen hazır hale gelmiştir. Yakın gelecekte kuvvetle muhtemel İran’da iç kaos (savaş) yaşayacak ve İran’ın batısındada Kürt bölgesi kurulacak. İran’dan sonra Türkiye’de de yaşanacak iç savaş neticesinde bir Kürt bölgesi ilan edilecek ve en sonunda Irak, Suriye, İran ve Türkiye’de kurulan tüm Kürt bölgesel yönetimlerinin birleşimiyle bir Kürdistan (II. İsrail) devleti ilan edilecektir. Böyle bir tehdidi öngörebilmek için ise ordinaryüs olmaya gerek yoktur.

Sonuç

Türkiye’nin kurtuluşu; ABD’ye ve Batı’ya tavizler vermek olmadığı gibi, ABD’ye ve Batı’ya karşı dikleşmekte değildir. Öncelikle bizim sorgulamamız gereken şey; neden Batı bize karşı korkusuzdur ve neden onların yaptırımları neticesinde boyun eğmek, geri vites yapmak zorunda kalıyoruz? Biz her şeyimizle neden Batı’ya ve onların sistemine sorgusuz sualsiz entegre ve bağımlı olmuşuz? Neden çözümü ve kurtuluşuda yine Batı’da ve onlarla olan iyi ilişkilerde buluyoruz?

Yani Batı ile aramızda Kazan-Kazan ilişkisi yok. Onlar kazanıyor ve biz ise onların kazanmasını sağladıkça var olma lütfuna nail oluyoruz!

Bizim yapmamız gerekenler ise özetle; Batıya madden ve manen bağlılığımızı-bağımlılığımızı minimuma indirecek politikalar ve stratejiler geliştirmek, bunları hayata geçirmektir. Kendi varlığımızın ve gücümüzün farkına varmaktır. Her ne sebeple olursa olsun kimsenin sokaklara dökülmemesi, iç karışıklıklara alet olmaması lazımdır. Zaten Türk halkı uyanıktır ve Abdullah Çiftçi’nin dediği gibi; ABD, Türkiye’de milleti sokaklara dökmek ve iç karışıklık çıkarmak için yeteri kadar ahmak bulamamaktadır. Ama bu, yeteri kadar ahmak bulamayacağı anlamınada gelmemektedir!

Ülkede bir iç kaos çıkmasına sebep olacak ihtimaller tespit edilmeli ve bu ihtimallere karşı maddi ve manevi gereken tedbirler alınmalıdır.

Hadisi şerif:

“Yakında büyük fitneler olacak, o fitnelerde (yerinde) oturanlar ayaktakilerden, ayaktakiler yürüyenlerden, yürüyenler koşanlardan, daha hayırlı olacaklar. Kim o fitne içinde bulunmuş olursa, ondan uzak dursun. O zaman bir iltica yeri, sığınacak mekan bulursa ona sığınsın.” (Sahihi Buhari)

Yazan - Yavuz Şahin

Yavuz Şahin
Bir şeyi bilmek ve istemek başka, onu hayata geçirmek başka şeydir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir