Padişah Portreleri ve Tablolar Gerçeği Yansıtıyor mu? Geçtiğimiz günlerde Fatih Sultan Mehmed Han’ın İstanbul’a girişini resmeden tablolar hakkında bir sual almış, sosyal medya hesabımdan cevap vermiştim. Derin Tahkik sitesi için konuyu biraz daha ayrıntılı ele almak istedik. Padişah portreleri gerçeğe ne kadar yakın?
Gentile Bellini ve Fatih portresi
Padişah portrelerini incelerken, önce bir çoğumuzun bildiği Bellini’nin portresi ile başlayalım. Gentile Bellini’nin meşhur portresi bugün gerçeğe en yakın “Fatih portresi” olarak biliniyor. Sebebi; Fatih Sultan Mehmed Han’ı bizzat görerek resmetmesi olmalı. Ama oryantalist akımın tesirinde kalan tarihçi ve yazarlar Fatih Sultan Mehmed Han’ın; Gentile Bellini’yi bu portreyi yaptırmak için davet ettiğini düşünerek yanılıyorlar.
Karada ve denizde tam 16 sene süren bir seferden sonra imzalanan Osmanlı-Venedik sulh muahedesinin ardından, 3 Eylül 1479’da bir heyet ile yola çıkan Bellini, yine aynı yılın sonlarında İstanbul’a varır. Muhtemelen çok uzaktan gördüğü Fatih Sultan Mehmed Han’ın yüzünü kısa sürede eskiz alarak, portresini daha sonradan konakladığı yerde tamamlamıştı. Bu tablonun Fatih Sultan Mehmed Han’ın vefatından sonra Avrupa’da bulunması da bu tezimizi güçlendiriyor. Fatih Sultan Mehmed Han belki de hiçbir zaman bu tabloyu göremedi…
Bu tablonun sarayın odalarında bulunması ve Sultan İkinci Bayezid Han’ın sofuluğundan dolayı bu ve benzeri tabloları çıkartıp attırdığı tamamen yalandır. Romanlara konu olabilecek hayal ürünü bu detay elle tutulur bir kaynağa sahip olmadığı için iftiradır… Eserlerinde; Sultan İkinci Bayezid Han’a karşı Cem Sultan’ı savunan Avrupalı yazarlar, eğer tam tersi olsa idi,
yani Cem Sultan hükümdar olup Şehzade Bayezid onun durumunda olsa idi aynı yazarlar bu kez Şehzade Bayezid tarafında olacak, aynı iftiraları Cem Sultan’a atacaklardı… Bu biraz da, İstanbul’un fethine şahit olan iki ayrı tarihçinin yazdıklarına benziyor; bir yandan Dukas Kronikleri, diğer yandan Tursun Bey okursanız ne demek istediğimi daha net anlayabilirsiniz…
Babinger’in iftiraları
Muhteşem Yüzyıl dizisinin takipçilerini heyecanlandıracak bir bilgi verelim! Bellini’nin, portre yapmak dışında sarayın duvarına erotik resimler, tasvirler çizdiğini işittiniz mi hiç? Evet, böyle bir iddia var ve size ilk ve tek kaynağını vereceğim… Franz Babinger! 1891 yılında Almanya’da doğan 1967 yılında Draç’ta ölen bir yazar…
Babinger; Fatih Sultan Mehmed Han’a eşcinsel eğilimli yazacak kadar şizofren bir kişiliğe sahipti, iftiralarını kaynaklara dayandırmadan, tarih değil roman yazarak, ciddiye alınacak bir eser bırakmadan ölüp gitmişti…
Bakın TDV İslam Ansiklopedisinde, merhum Semavi Eyice hoca, Franz Babinger ile ilgili neler yazıyor:
“İnsan olarak kendisini çevresine pek sevdiremediği bilinen Babinger, ömrü boyunca Türk tarihiyle uğraşmış olduğu halde nedense Türkler’i pek sevmemiş ve fırsat düştükçe bunu belirtmekten çekinmemiştir. Osmanlı tarihçileriyle ilgili eserinde Türkler’i “çoban millet” (Babinger [Üçok], s. 7) olarak nitelemesi, bir İsviçre gazetesinde fethin 500. yıldönümü münasebetiyle yazdığı makalede fetih olayı için “kan gölü” terimini kullanması bunun sadece iki örneğidir…” (Semavi Eyice, 1991, TDV İslâm Ansiklopedisi, 4. cild, s. 390-392)
Bellini’nin İstanbul’a geldiği ve şehirde geçirdiği günler hakkında yerli kaynaklarda hiçbir bilgi yoktur. Araştırmacılar Babinger gibi “kinlerini ve hakaretlerini gizlemeden yazan” taraflı Avrupalı tarihçilerin eserlerinden bilgi edinmeye çalışıyorlar. Fakat görüldüğü gibi, bu pek bir sıhhatli bir yol değil. Bununla birlikte tarihimizin tahrif edilmesine ve ideolojilerin esiri olmasına da göz yummuş oluyoruz.
Şimdi ise Zonaro’nun; Fatih Sultan Mehmed Han’ın İstanbul’a girişini çizdiği meşhur tabloyu analiz ederek devam edelim yazımıza:
Mühim bir suale cevap
Sual: Bu ve benzeri tablolarda Fatih Sultan Mehmed Han at üzerinde, Akşemseddin hazretleri yayan görünüyor. Gerçeklik payı var mıdır?
Cevap: Bu ve benzeri tablolar ressamların hayal ürünleridir, itibar etmeyiniz. Günümüzde bile bir büyüğümüz evimize geldiğinde ayağa kalkar, karşılamaya çıkarız veya kapıdan çıkarken önce büyüğümüzün çıkmasını bekleriz. Edeb bunu gerektirir. Bahsettiğimiz insanlar ise Peygamber efendimiz “sallallahu aleyhi ve sellem”in Hadis-i Şerif’ine mazhar olmuş bir sultan ve ordusundaki şehit ve gaziler. Onlar sünnete uyarak, edeble yaşayan insanlardı. Fatih Sultan Mehmed Han; “Gönlümün fatihi” dediği Akşemseddin hazretleri arkadan (veya yandan) yayan gelirken, kendisi atın üzerinde önünden gidebilir mi?
İşte 1854 doğumlu Zonaro’nun İstanbul’a giriş tablosu ve maddeler halinde tablonun analizi:
- Akşemseddin Hazretleri yanda çizilmiş, yaşantılarını bilmeyen insanlar için bu normal gelebilir. Hadi yanında çizilmiş, fakat neden yayan?
- Herkesin doğru bildiği bir yanlış. Fatih bu girişi İstanbul düştüğü an yapmamıştı. Tablonun önünde, yerde bulunan cesetler de nedir? İlk girişi, açık bir delikten üstü başı toz toprak içindeyken gerçekleşti. Edirne kapısını Fatih Sultan Mehmed Han açtırmış ve şehre girişini Bizans İmparatorlarının şehre girerken kullandıkları Altın kapıdan yapmamış, kendi açtırdığı Edirne kapısından yapmıştır.
- Bir şehrin kapısından atla girmek fetih alametidir. Bu giriş bahsettiğim gibi daha sonradır.
- Akşemseddin hazretlerini herkes aksakallı dede olarak hayal etseler de kendisi kösedir.
- Gerçekte Akşemseddin hazretleri hem at üzerinde hem Fatih Sultan Mehmed Han’ın önünden giriş yapmıştı. Hatta yaşından ötürü onu görenler İstanbul’un fatihini o zannetmişler.
- Fatih Sultan Mehmed Han o kapıdan girdiği zaman 21 yaşında, bunu da unutmayalım.
- Zonaro kendisini de yeniçeri kılığında, eli tüfekli bir şekilde çizmekten geri durmamıştır.
Tarih nakil ilmidir. Bize her bilgiyi ulaştıramaz. Her kaynak; “Akşemseddin hazretleri, sultan ile birlikte at üzerinde, kapıdan girdi” yazmadı diye, hemen onu yayan çizmek yakışır mı?
Ayrıca bu vesile ile “Fetih 1453” filmine de bir eleştiride bulunalım. Bu sorulan husus o filmde işlenmiş, tablonun beyaz perdeye uyarlanmış idi… Bu sahnede Fatih Sultan Mehmed Han atın üzerinde kapıdan girerken, arkadan yayan koşturup ata yetişmeye çalışan Akşemseddin hazretlerini göstermeye çalışmışlar. Üzücü ve sinir bozucu bir tablo… Tarih bu değil, gerçek bu değil…
Yerli sanatçılarımızın eserlerinden de bahsetmek isterim, Nakkaş Osman, Nakkaş Sinan, Matrakçı Nasuh, Levni gibi büyük sanatçılar çizimleriyle ünleri günümüze ulaşmış usta isimlerdir. Örneğin Nakkaş Sinan Bey 15. Yüzyılda yaşamış, Fatih Sultan Mehmed Han döneminin saray ressamı ve bir minyatür ustasıdır. Onun gül koklayan Fatih Sultan Mehmed Han çizimi pek ünlüdür.
“Osmanlı sanat düşmanıdır, resim düşmanıdır” gibi ifadelerle bizlere her fırsatta saldıran zümre her nedense minyatür sanatçılarını görmezden gelirler. Minyatür sanatçıları padişah portreleri ve bazı hadiseleri resmetmişler fakat bu minyatürler hiçbir zaman duvarlara asılmamıştı.
Bu portrelerde Osmanlı Sultanlarının gereğinden fazla şişman görünmeleri ise giydikleri kıyafetler sebebiyledir. Şüphesiz zayıf bir insanı bile şişman gösterebilecek kaftanlar ve soğuk hava koşullarında olmazsa olmaz samur kürkler giyiliyordu…
Tarihin bize hatırlattığı bir husus daha var. Aynı zamanda uymamız gereken bir kural!
“Siz siz olun, kendi tarihinizi haçlı zihniyetinden, ecdadınızın düşmanlarından, denize dökmekle övündüğümüz yedi düvelin yazdığı kitaplardan öğrenmeyin…”
Helal kardeşim eline emeğine sağlık 😊🤗🥰