Milletimizin önemli bir kısmı, hatta iktidar partisi olan Ak Parti’yi destekleyenlerin bile belli kesimleri, iktidarda olan Ak Parti’ye belli başlı sebeplerden dolayı kızgın ve dargındır. Bunların bazıları haksız sebepler iken, bazılarıda haklı sebeplerdendir. Mesela bazı kimselerin S-400 uzun menzilli füze savunma sistemi konusunda yapmış oldukları muhalelefet oldukça yersiz ve cahilcedir. S-400 uzun menzilli füze savunma sisteminin ehemmiyeti sanıldığından çok daha fazladır. Ülkemizi bir ev olarak hayal edelim ve hiç çatısız ev olur mu? İşte biz millet olarak çatısız kocaman bir evde yaşıyoruz. Bu sebeptende savunmasız kalıyoruz.
S-400 Uzun Menzilli Füze Savunma Sisteminin Ehemmiyeti
Biz istersek Dünyanın en iyi tüfeklerine, toplarına, tanklarına, savaş uçaklarına sahip olalım, eğer düşman füzelerini ve savaş uçaklarını etkisiz hale getirebilecek bir uzun menzilli hava savunma sistemine sahip değilsek, bunların hiçbirinin önemi kalmıyor. O tanklar, toplar, tüfekler sadece gösterişten ibaret kalıyor.
Çünkü düşman ülkeyi işgal etmekle değil, ülkeyi büyük tahribat oluşturan uzun menzilli füzelerle yok etmekle bizi tehdit ediyor. Onlarda çok iyi biliyorlar ki, bu ülkeye askerleriyle gelip uzun süre barınamazlar ve işgalde edemezler. Onlar daha Vietnam’da galibiyet yaşayamadılar, Afganistan’da Cehennem’i yaşıyorlar. Irak’ta büyük kayıplar verdiler. Bire bir, göğüs göğüse muharebe yapan bir düşman yok karşımızda. Askeri olarak başarısız oldukları bu ülkeleri ise, yumuşak güç stratejisi ile ekonomik ve kültürel anlamda işgal ettiler.
Bilahare bizim ülkemizde kültürel ve ekonomik anlamda işgal edilmiştir. Dış politikadaki bazı tutarsızlıkların ve iç politikadaki bazı sineye çekme ve görmezden gelme durumlarınında temelinde bu bağımlılık yatmaktadır. Biz Batı’ya sadece ithalat olarak değil, ihracak olarakta bağımlı durumdayız. Bu da Batı’yı diplomaside bize karşı oldukça avantajlı hale getirmektedir. Çünkü Batı bizden ihracat yapmasa ekonomimiz batar, yine Batı bize ithalat yapmasa ekonomimiz batar. Çünkü biz ekonomide Batı’ya bağımlıyız. Bu bağımlılıktan kurtulmak ise öyle basit iş değildir.
Biz ülke olarak öncelikle savunma sanayi alanında Batı’ya bağımlılıktan kurtulmak mecburiyetindeyiz. Bunuda son 17-18 senede önemli oranda başardık. Ancak halen büyük eksikliklerimiz var. Biz şu an terörle mücadele alanında çok etkili askeri teknolojiye yerli olarak sahibiz. Ancak ülkeler arası büyük bir savaş söz konusu olduğunda, bizim yerli askeri teknolojimizin halen birçok eksiklikleri var. Bunların başında ise uzun menzilli hava savunma sistemi eksikliğimiz gelmektedir. Sadece bu ihtiyacımızı kapatsak bile gerisine pek fazla ihtiyacımız olmayabilir. Çünkü bizim Türkiye’nin coğrafi yapısı, herhangi bir işgale karşı en etkin savunmayı sağlamaya elverişlidir ve bu sebepten ABD gibi en iyi askeri teknolojiye sahip bir ülke bile bizim ülkemizi uzun süre işgal edemez.
Bize ağır kayıplar verdirebilirler ama kendi kayıplarıda çok büyük olur ve çekilmek zorunda kalırlar. O yüzden bizi uzaktan bombalayarak sindirme yoluna giderler. Buna fırsat vermemek içinde Bu kocaman evin çatısını yapmak şarttır. Biz şu an orta menzilli hava savunma sistemini ürettik ancak bize asıl uzun menzilli hava savunma sistemi lazımdır. Kendi uzun menzilli hava savunma sistemimizi üretene kadarda, Dünya’nın en iyi uzun menzilli hava savunma sistemi olarak kabul edilen S-400’leri almamız elzemdir. Çünkü bizi bekleyen ciddi askeri tehditler mevcuttur.
Türkiye’nin Önündeki Askeri Tehditler
Birincisi; Doğu Akdeniz’in güneyinde keşfedilen yüksek rezevrli doğalgazdır. Türkiye’de doğalgaz aramaları yapmaktadır ve İsrail, Yunanistan, ABD, İngiltere, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, Mısır gibi ülkeler, Türkiye’nin doğalgaz aramasından oldukça rahatsız durumdalar. Suriye’deki iç savaş bahane edilerek NATO ülkelerinin ve Rusya’nın iki yüzden fazla savaş gemisi Doğu Akdeniz’de bulunmaktadır. Bu savaş gemileri acaba gerçektende Suriye iç savaşı sebebiyle mi Doğu Akdeniz’de cirit atıyorlar.
Devletimiz neden son yıllarda Deniz Kuvvetlerine ve füze savunma sistemlerine önem veriyor zannediyorsunuz? Batı’nın işi tamamen dikkatleri başka yöne çekip hedef şaşırtmak olamaz mı? Yunanistan gibi bir hiçten ibaret olan ülke ve onun yavrusu Güney Kıbrıs Rum Yönetimi acaba hangi güçten cesaret alıyorda Türkiye’yi üstü kapalı ya da açık tehdit ediyor?
İkincisi; ABD tarafından Güney sınırımızda kurulması hedeflenen sözde Kürt, aslında ise ikinci İsrail devleti projesidir. Eğer Güneyimizde bir sözde Kürt devleti kurulursa, o zaman Türkiye ile Ortadoğu arasına set çekilmiş olacaktır ve Türkiye kendi kabuğuna hapsedilecektir. Bundan sonraki aşamada Güneydoğu Anadolu Bölgesinin tamamını ve Doğu Anadolu Bölgesinin bir kısmını bu sözde Kürt devleti sınırlarına dahil etmek olacaktır. ABD’nin ve Yahudilerin bu planlarını artık dağdaki çoban bile biliyor yahu! Biz ise buna fırsat vermemek zorundayız. Ayrıca bu kurulması hedeflenen sözde Kürt devleti kurulursa, en başta ABD bunun garantörü ve koruyucusu olacaktır.
Tıpkı Ortadoğu’nun gayri meşru çocuğu olan İsrail’i koruduğu ve desteklediği gibi, kurmayı planladığı sözde Kürt devletinide koruyacak ve destekleyecektir. Ayrıca kurulması hedeflenen bu sözde Kürt devletinde ABD’nin askeri ve istihbarat üsleri olacağını tahmin etmek için nitelikli bir stratejisyen olmaya gerek yoktur diye düşünüyorum. Türkiye’ye düşen ise bu sözde Kürt devletinin kurulmasına asla müsaade etmemektir. Kurulmasını engellemek mümkündür. Lakin kurulursa o devleti yok etmek artık mümkün olmayacaktır. Bu sebepten Suriye’nin kuzeyinde ve ülkemizim güney sınırlarında hızla devletleşen PKK’den doğma PYD/YPG unsurlarını dağıtmak ve yok etmek oldukça elzemdir.
Eğer sözde Kürdistran kurulursa, okyanus ötesinde olan ABD, artık bizim komşumuz olur ve bizim için en yakın ve ciddi tehdit olur. Şu anki haliyle bile ABD, komşumuzdan farklı değildir! Yine sözde Kürdistan kurulursa, Türkiye Kürtlerinin Türkiye’den kopması için ABD destekli ciddi planlar ve ayaklanmalar tertip edilebilir ve bu işin sonucunda Güneydoğu Anadolu ile Doğu Anadolu’nun bir kısmı, bu sözde Kürdistan devletine dahil olabilir. Zaten nihai planda budur.
Üçüncüsü; İran ve Suudi Arabistan liderliğindeki Körfez ittifakı arasında oluşturulmak istenen Şia-Sünni mezhep savaşlarıda bizim ülkemizi tehdit etmektedir. Suriye’den etkilendiğimizden katlarca daha fazla bu mezhep savaşlarından etkilenmemiz kaçınılmaz olacaktır.
Bu mezhep savaşları neticesinde ülkemiz içinde mezhepsel sözde İslami olan radikal İslami terör örgütleri, bugünkü PKK’dan daha tehlikeli boyutlara gelecek ve Ortadoğu’da yaşanacak mezhep savaşlarının bize yansıması şiddetli terör olacaktır.
Ortadoğu ve İran’dan gelecek olan göç dalgası bu terörü güçlendirip tetikleyecek en önemli faktördür. Bugün biliyoruz ki radikal terör örgütleri dediğimiz İslam’la alakası olmayan Vehhabi/Harici terör örgütleri ve Şiaların belli başlı İran destekli terör örgütleri, Suriye ve Irak’ta cirit atmaktadır. Yine biliyoruz ki ülkemizde bu terör örgütünün uzantıları olan uykuda bekleyen militanları ve sempatizanları mevcuttur. O sebepten Ortadoğu’da patlak verecek bir mezhep savaşlarının hem İslam Dünyasına ve en başta Türkiye’ye faturası ağır olacaktır.
Dördüncüsü; Belkide hiç bahsedilmeyen Balkanlar yine bizim için ciddi derecede tehdittir. Balkanlar her ne kadar bugün sakin gözüksede, yakın gelecekte o bölgedede yeni bir bölgesel savaş yaşanacağına dair söylemler bulunmaktadır. Balkanlar meselesinde yüzeysel bilgiye sahip olduğumdan dolayı, sadece Balkanların patlamaya hazır sakin bir yanardağ olduğunu söylemekle iktifa edeceğim.
Beşincisi; İkinci olarak demiştiktik ki güney sınırlarımızda bir sözde Kürdistan devleti kurulmak istenmektedir ve bu devlet kurulurduktan sonra Güneydoğu Anadolu ve Doğu Anadolu’nun bir kısmıda bu sözde Kürdistan devletine dahil edilebilir. Bu ikinci maddenin gerçekleşmesine paralel olarakta, Ermenistan bizim kalan Doğu sınırlarımızı isteyebilir ve Batı’dan bu konuda ciddi destekler alabilir. O yüzden bu da fazla gündemde olmamasına rağmen oldukça ehemmiyeti haizdir.
Benim en çok dikkatimi çeken bu beş tehdittir.
Olası S-400 Krizi ve Beklenen Sonuçları
Rusya’dan S-400 uzun menzilli hava savunma sistemleri almamızdan, ABD’nin rahatsız olduğunu artık herkes biliyor. ABD; eğer S-400’leri alırsak bizi F-35 savaş uçağı projesinden çıkarmakla ve F-35 savaş uçağı vermemekle tehdit ediyor. Ancak biz şunu iyi bilmeliyiz ki, ikisi arasında tercih yapmak gerekirse elbetteki S-400 uzun menzilli hava savunma sistemlerini tercih etmemiz daha mantıklı olacaktır. Sebebi ise, S-400 uzun menzilli hava savunma sistemleri, ABD’nin en iyi neredeyse bütün füzelerini ve savaş uçaklarını imha etme kabiliyetine sahiptir. Bu sebepten S-400 füze savunma sistemleri sayesinde ABD bizim için büyük oranda tehdit olmaktan çıkmaktadır.
Ancak bu halen ABD’nin bize tehdit olmadığı anlamınada gelmemelidir diye eklemeden geçemeyeceğim. Çünkü ABD’nin tamamen tehdit olmaktan çıkmasının yolu, ülkenin tamamının S-400’lerle korunmasından geçmektedir. Ya da onun yerini dolduracak başka bir uzun menzilli hava savunma sistemiyle korunmasından geçer. Oysa biz sadece iki batarya alacağız ve bu iki batarya ile başkent Ankara’yı ve İstanbul’u koruyacağız. Tabi S-400’lerin koruma menzili 400 km olduğu için çevre şehirlerinde korunması mümkündür.
Ancak Türkiye’nin geri kalanının halen çatısı olmayacaktır. Bu da daha fazla S-400 almamızı gerektirecektir. Aynı zamanda bunların birde ayrı ayrı mühimmatları vardır. Bu da ciddi bir savunma ithalatı ve masraftır. Biz ise bunun yerine S-400’lerle birlikte teknolojik işbirliğinide satın alıyoruz. Yani S-400’leri bize satan Rusya, bizim kendi yerli uzun menzilli hava savunma sistemimizi yapmamız için bir teknolojik bilgi desteği sağlayacaktır. İşte o zaman yerli uzun menzilli hava savunma sistemlerimizi kendimiz üretip yine kendi ürettiğiz mühimmatlarla devletimize sağlam bir çatı inşa edebileceğiz. Bu da ancak 2025-2030 yılları arasında gerçekleşebilecek bir projedir diye düşünüyorum.
Emarelerini her geçen gün göstermekte olan S-400 krizinin birde ekonomiye olan etkisi vardır. Şimdiden senoryalar çizilmiştir ülkemizdeki bazı felaket tellalı ekonomistler tarafından. Neymiş efendim dolar 12 TL olacak, dolar 20 TL olacak! Ülke ekonomisinin zaafiyeti ve sıkıntıları elbette ortadadır. Bunu kimse inkar edemez ve bizde inkar etmiyoruz.
Dolar kurunun yükselmesinin tek sebebi ekonominin hatalı yönetilmesi midir?
Arjantin bizden çok daha berbat bir ekonomi yönetimine sahip olduğu halde, acaba neden dolar orada bizden iki kat daha az yükseliyor? Çünkü Arjantin ile ABD arasında bir sıkıntı yok. Ama bizim ülkemizin ABD ile ciddi sıkıntıları ve yol ayrımı var. Maalesef zamanında yapılan bazı ekonomi hatalarından dolayı biz bugün ABD’nin ekonomi sopasına karşı savunmasız kalıyoruz. Nasıl ki uzun menzilli hava savunma sistemine sahip olmadığımız için çatısız bir eve sahipsek, güçlü ve yeteri kadar iyi yönetilen bir ekonomiye sahip olmadığımız için esen her rüzgarda bir dalı kırılan fidan gibiyiz.
ABD’nin her dediğinden ya da yaptığından dolayı ekonomimiz mutlaka bir alanda zarar görüyor ve bu zarar zincirleme olarak ekonominin tüm alanlarına yansıyor. Yani ekonomide her şey birbiriyle iç içedir. Dolar yükselirse ithalat masrafları artar, ithalat masrafları artarsa üretim masrafları artar, üretim masrafları artarsa ürün fiyatları artar, ürün fiyatları artarsa enflasyon artar, doların artmasıyla petrolün fiyatı artar, enflasyon ve doların yükselmesine paralel olarak faiz artar ve kredilerin faizi yükselir. Faiz yükselirse yatırım azalır, enflasyon artarsa satın alma gücü azalır ve şirketler zarar etmeye başlar. Devlet ise masraflarını karşılamak için vergiye bindirim yapar… Bu böyle gider! Yani hepsi birbiriyle iç içedir.
S-400’leri almamızı ABD istememektedir ve bu sebepten de muhtemel S-400 krizinin etkisiyle, ayrıca küresel bazı meselelerinde etkisiyle sürekli olarak dolar yükseliş halindedir. Lakin S-400’lere sahip olmak, şu an bizim için doların yükselmesinden çok daha önemlidir. Eğer biz ülke olarak bunun sıkıntısını çekmeyi göze alamazsak, yarın altında kalmamız kuvvetle muhtemeldir. Eğer ülkemizin hayrına bir iş yapılacaksa, elbette bunu ABD gibi düşmanlarımız istemeyecektir ve ABD istemiyorsa, o iş mutlaka doğru bir iştir desek herhalde büyük oranda yanılmış olmayız.
Tabi ABD’nin böyle kendisine başkaldırma durumlarında yaptıkları şeyler bilinmektedir. Bize bunun bedelini en başta ekonomik saldırılarla ve sonrada terör silahıyla ödetmek isteyeceklerdir. En sonunda ise bir darbe ya da erken seçimle iktidarın değişmesini sağlayıp kendi istedikleri bir Türkiye’yi yeniden dizayn etmek isteyeceklerdir. Devletimizi yöneten bu iktidar partisine vatandaş olarak kızgın olduğumuz ve muhalefet ettiğimiz elbette bir çok konu var. Hatalı bulduğumuz bir çok konu var. Ama inandığımız İslam, ne olursa olsun bize devletçi olmayı emretmektedir. Başımızda fasık, facir bir liderde olsa, ona itaat etmek bize farzdır. Bu itikadımızın gereğidir. Biz kendi içimizde kavgamızı ederiz ama bugün en büyük düşmanımız olan İsrail ve ABD’yi sevindirecek hiçbir şeyi onaylayamıyız. Bizim inancımız, devlet dini yasaklayıcı ve dine saldırıcı olmadığı sürece devlete bağlı olmayı emreder ve bizim dinimizde Peygamber Efendimizin (aleyhisselatü vesselam) dediği “vatan sevgisi imandandır!”
Sonuç
Türkiye’nin her ne pahasına olursa olsun S-400 uzun menzilli hava savunma sistemlerini almaktan vazgeçmemesi gerekmektedir. Bazı çevreler bu konuda devletimizin, ABD baskılarına dayanamayıp S-400 alımını iptal edebileceğini söylüyorlar. Çünkü Rahip (ajan) Brunson krizinde; Sayın Cumhurbaşkanımız Erdoğan, “Bu can bu bedenden çıkmadıkça Brunson’u asla size iade etmeyiz!” demesine rağmen ABD’nin ekonomik saldırılarına dayanamayıp Ajan Brunson serbest bırakılmış ve ABD’ye iade edilmişti.
Tabiri caizse Ak Parti, tükürdüğünü yalamıştı. İşte bundan dolayı yine ABD ekonomik saldırılar ve yaptırımlar uygularsa, devlet bu ekonomik saldırılara ve yaptırımlara dayanamayıp S-400 alımının iptaline karar verir ve yine sözünden döner diye düşünenler az değildir. Ancak böyle bir şey devletimiz için çok büyük bir stratejik hata olacaktır. Devletimiz bu konuda ABD, Türkiye’yi F-35 projesinden çıkarmadan kendisi projeden çıksa çok daha iyi olacaktır.
Gerekçe olarakta ABD’nin endişeleri olabilir iyimser bir şekilde. Böylece orta yol bulma imkanıda sağlanmış olur. En azından orta yol bulmaya çalışılabilir. Türkiye zaten önümüzdeki 4-5 yıl içerisinde kendi savaş uçağını üretecektir. Belki yakın gelecekte Rusya veya Japonya ya da herhangi başka bir ülke ile ortak savaş uçağı projesine dahil olabilir.
Türkiye’nin bu konuda tek alternatifi F-35 savaş uçağı projesi değildir. Bizim F-35’ten ziyade acil olarak S-400’lere ihtiyacımız vardır. Açıkçası bendenizde, devletimizin S-400 alımından vazgeçme ihtimali konusunda biraz endişelerim var. Ancak bendeniz S-400’lerin alımını yürekten destekliyorum ve bu süreci İnşallah kısa vadede en az zararla ve uzun vadede en fazla kazançla atlatacağız diye ümit ediyorum.
Eğer biz bugün geri vites yapıp teslim olursak, asla bölgesel güçte olamayız, büyük güçte olamayız. Dolayısıyla İslam Aleminin kanayan yaralarına merhem de, acılarına umutta olamayız. Biz önce büyük devlet olmayız ki tüm İslam Alemine umut olabilelim. Bunun yoluda böyle mücadelelerden ve risklerden geçmektedir. Gerekirse savaş riskini de göze almamız elzemdir. Çünkü biz güçlenmek isteyip planlar gerçekleştirirken ABD gibi düşmanlarımızın bunu sadece izleyeceğini ve bize karşı hamleler yapmayacağını düşünmek geri zekalılıktır!