Sosyal Medya İslamı ve Romantik Müminler isimli makaleme, bir rivayetle başlamak istiyorum. İmam Ahmed Bin Hanbel (rahmetullahi aleyh) Müsned’de rivayet ettiği 23810. Hadisi Şerif ile şöyle bir husus nakil ediyor:
Tabiin neslinden Cübeyr İbni Nufeyr, Peygamber Efendimizin ashabından Mikdad Bin Esved Efendimizi (radıyallahü anha) görünce sarılıp elini öperek “Ya Mikdad şu mübarek gözlerin Allah Resulünü gördü sen ne mübarek bir insansın” diyerek hürmetinden taltif etmek istedi. Fakat Mikdad Bin Esved Hazretleri biraz kızarıp biraz hiddet ile şöyle buyurdu.
“Ey Cübeyr! Cenabı Hak istese seni Peygamber Efendimizin zamanında dünyaya gönderir gözlerin ile görmeni takdir edebilirdi. Rasulullah (aleyhisselâtüvesselam) ile aynı zamanda yaşayıp onu her gün görenler şimdi iman etmedikleri için Cehennemde cayır cayır yanıyor. Sen ki Allah’a ve Peygambere iman etmişsin. Muhammed Aleyhisselam’ı iman ile tanımak, onu görüp iman edememekten elbette daha hayırlıdır.”
Sosyal Medyada Romantik İslam Edebiyatı
Youtube, İnstagram… vesaire mecralarda romantik bir İslam edebiyatı ve edebiyatçıları devri oldukça revaçtadır. Karizmatik ses tonlarına sahip, gönül ehli, kelam ve fikir ehli gözüken çoğu eski radyocudan bozma şahıslar Mesnevi’den, Peygamber Efendimizin hayatından, Sahabe’nin hayatından enstantaneler anlatarak, beyitler okuyarak, çay sohbetleri ederek küçük mümin latifeleri ile birbirlerine muhabbet pınarları fışkırtarak boy gösterip programlar yapıyorlar.
Fakat bunlarla beraber aynı mecralarda bilinçli şekilde dini, itikadı ve tasavvufu bozmak, tahrif etmek için yayınlar ve videolar hazırlayan Modernist, Reformist, Vehhabi, Şia, Ateist ve Deist yayıncılar, sahte hocalar ve mehdilerin sonu gelmiyor.
Bunlardan dinini, Rabbini ve Peygamberini sipariş ve online eğitim ile öğrenen ümmi ve cahil Müslümanlar, dindar ve entel gözükme adına belki cehaletten sebep iyi niyetle daha evvel bunların ağababalarını tarihe gömen İslam’ın özü Ehli Sünnet ve Cemaat akidesine, usül, kaide ve metodolojisine, müktesebat ve fıkhına, rabbani alimlerine çamur atmak için, kusur bulmak için, iftira etmek için birbiri ile yarışır hale gelip dünya ve ahiretlerini tarumar ediyorlar.
Herkes Kötü Bir Biz mi İyiyiz?
Her şeye bir kulp ve kusur buluyoruz, herkes kötü bir biz iyiyiz gibi konuşuyoruz farkındayım. Ama, hakikat ile taklitleri, güzel olan ile güzele benzeyenler, güzel ama zor şeyler ile kolay ama anlamsız şeyler o kadar birbirine girift, o kadar karma ve sahte bir sos haline gelmiş ki… her meselenin ucu bu konuya çıkıyor.
Ekranlarda, sosyal mecralarda manzumeler, şiirler okuyan, edep ve ahlak anlatan, güzel kıssalar anlatanlar kötü mü yapıyor?
Tabi ki kötü yapmıyor ama yanlış yapıyor.
Eşyanın hakikati vaz olunduğu atfedildiği manada kullanılmak olduğu gibi, Kelam ve nasihatin hakikati ise muktaza-i hal ve şart üzere konuşmaktır.
İçinde bulunduğumuz bu hal, içmeye ayran bulamayıp tahtırevan ile gezmeye gitmekten başka bir şey değildir.
Sadece Hakikat Penceresinden Bakalım
Buyurun objektif ve tarafsız olarak düşünelim. Tarafsız derken ölçüsüz değil sadece hakikat penceresinden bakalım.
Peygamber Efendimiz’in (aleyhisselâtüvesselam) insanlığa gönderiliş sebebi toplumu böyle naif, kibar, ağzından bal, yüzünden nur damlayan, birbirlerine şiir, beyit, okuyup kıssa anlatan hassas gönüllü insanların sayısını çoğaltmak değildi.
Peygamber Efendimizin risaletinin muhtevası; insanlığa evvela tevhid, sonra tevhide mahsus itikat, kulluk, dünya ve ahirete taalluk eden ilahi takdirleri, kırmızı çizgileri, ölçüleri insanlara bildirmek, o ölçülerin eşliğinde insanları tevhid yolunda tezkiye etmek, hem iyi bir kul hem iyi bir mücahit olmak, şirk ve sapkınlıktan korunmayı öğretmektir.
Dini Tahrif için Çalışanlar Her Zaman Vardı
Peygamber Efendimizin alem değiştirdiği günden itibaren, tıpkı bugün olduğu gibi Allah’ın dinini ve şeriatını, Peygamber Efendimizin sünneti seniyyesini bozmaya; kafasına göre değiştirmeye, bazısını terk edip bazısını işine geldiği hale sokmaya çalışanlar olduğu gibi tahrif etmek için gecesini gündüzüne katan fasıklar vardı.
Asırlar boyu, nesilden nesile bu tehlike devam etti; ama Cenabı-Hak her dönemde her coğrafyada dine huccet ve takviye olacak, ihya edip akideyi koruyacak rabbani alimler bahşetti.
O günlerde dinin, fıtratın, akidenin, neslin bozulması için kullanılan alet edevat daha az, fakat onu koruyacak alimlerin hem mücadele alanı hem etki alanı bulunduğu mahallede fitnenin yayılmasını engelleyecek ölçüdeydi.
Teknolojinin ve iletişimin bir tık uzağımızda olduğu şu dönemde ümmet basın-yayın, politizm, gıda, eğitim, mahalle baskısı, algı manipülasyonları gibi çok yoğun ve etkili yöntemler ile ifsad ve imha ediliyor.
Evet yeryüzü yine her daim olduğu gibi fitne fesat ile dolu hak ile batılın savaşı dolu dizgin devam ediyor. Küfür ihtiyaç halinde tek millet olurken, biz cevizin kabuğu ile meşgul oluyoruz.
Evet bu fitneler karşısında ümmet elbette ilimden ve alimden uzak değil. Lakin ümmetin genel kültür olarak, entelektüel ve aktüel bilgiye değil iman ve teslimiyetin neticesi olan ilme, kitap yüklü merkepler gibi renkten renge giren Kuran-ı Hakim tabiri ile kitap yüklü merkeplere değil, rabbani ve müstağni alimlere ihtiyacı var.
Biz Hayaller Kurarak Uyutulurken Neler Oluyor?
Biz Rasulullah Efendimizin ve Allah dostlarının hayatlarından ibret sahneler ile ekran başında ağlatılır uyutulurken, diğer yandan reformistlerin Cebri, Selefi ve Mutezile görüşleri ekranda çay kahve şiir eşliğinde romantik sohbetler eden İslamcılar ile kalbimizi yumuşatırken, medyayı elinde tutanların imkanları ile mezhebsiz ve müsteşriklerin zehirleri ile, Siyasilerin ise Nureddin Zengi, Selahaddin Eyyubi, Yavuz Sultan Selim gibi Allah’ın ve Peygamber Efendimizin aslanlarının postunu giyerek attıkları palavralar ile göğüs kabartıp cihad hayalleri kurarken; her yönden akidemiz, dinimiz, mukaddesatımız, örf-adet ve neslimiz bombardımana tutuluyor.
Arkadaşlar ile ortam içinde Üstad Sezai KARAKOÇ’un Diriliş Neslinin Amentüsü ile, İsmet Özel’in Amentü şiirini ezbere bilip muhafazakar edebiyat yapmaktan geri kalmayan; ama Allah’ın, Peygamberin, İslam’ın Amentü esaslarını tahrif etmeye çalışanları, dalga geçenleri, istismar edip ekmeğini yiyenleri fikir, düşünce özgürlüğü, İslam kardeşliği, hoşgörü adına görmezden gelip İslam’ın ve imanın haysiyet ve izzetini çiğnetmekten utanmayan bir nesil yetişiyor.
Romantik İslam edebiyatı yapıp Peygamber Efendimizin eşlerine, dostlarına olan muhabbetini göz kamaştırıp gururla benim peygamberim diyebilen; fakat işine, hayatına uygun olmayan, aklına uygun olmayan bir şey duyduğunda benim Peygamberim böyle bir söz söylemez diyecek kadar Peygamberimizin iradesini ve organik şekilde Cenabı-Hakkın iradesini konsolide etmeye çalışan utanmaz ve ahmak bir nesil geliyor.
Mikdad Bin Esved (radıyallahü anha) Hazretlerinin dediği gibi “Rasulullahı tanımak ve iman etmek, imansız olarak onu görmekten ve iman ehli olduğu halde onu gören gözleri görmekten daha faziletlidir.”
Önce İlmihal Sonra İnanç Esasları
Lehviyyat ve günahları işlerken bir daha mı Dünya’ya geleceğim düşüncesi ile rahatça işlerken, bunları öğrenmek, uygulamak, öğretmek ve yaymak içinde Dünya’ya tekrar gelmeyeceğimizi göz ardı etmeyelim.
Önce zaruri ilmihal bilgilerimizi, sonra itikat ve inanç esaslarımızı, devamında önce Allah’ın şeriatına, sonra Peygamber Efendimizin sünneti seniyyesine karşı haddimizi nasıl bileceğimizi iman ve teslimiyet dolu ilim ile donatılmış müstağni alimlerden öğrenmek ve entelektüel, rasyonel, romantik çerçevede; genel kültür seviyesinde bilgi ile din, itikat ve şeriat konusunda haddi aşarak ve korkusuzca ahkam kesmenin, fikir belirtmenin ne kadar tehlikeli ve kelle götürecek bir iş olduğunun farkına varmak zorundayız, zorundasınız, zorundalar.
Allah herkese istikamet üzere sabit kalmayı, istikamet dışına meyledenlere rüştünü ve doğruyu bulmayı ihsan etsin!