Sünni Diriliş Nasıl Gerçekleşir? Yani Ehli Sünnet ve Cemaat Müslümanlar ne zaman eski güç ve ihtişamına kavuşabilir? Bugün baktığımız zaman Ümmeti Muhammed, tarihte hiç olmadığı kadar sahipsizdir ve gariptir. Osmanlı İmparatorluğu yıkılıp yerine Türkiye Cumhuriyeti kurulunca, 3 Mart 1924 tarihinde Hilafet kaldırıldı.
Türkiye ise İslam diniyle rejim olarak bağlarını tamamen kopardı. Geçtiğimiz yüzyıldan bu yana bütün İslam Dünyası, küffar devletleri tarafından işgal edildi. Nice katliamlar, nice zulümler, nice acılar yaşandı. İslam Dünyasında adeta madden ve manen büyük bir yıkım gerçekleşti. Allah-ü Zülcelal Hazretleri Bakara Suresi 155. Ayet-i Kerimesinde şöyle buyurmaktadır:
“Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla; mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltme sınayacağız. Sabredenleri müjdele!”
Allah-ü Zülcelal Hazretleri, Ümmeti Muhammed’e altın çağlar yaşadığı devirler verdiği gibi, imtihan devirleri de vermiştir. Allah Müslümanları varlıkla ve güçle imtihan ettiği gibi, yoklukla ve zayıflıkla da imtihan etmiştir. Bugün baktığımız zamanda, yoklukla ve zayıflıkla imtihan olduğumuzu net bir şekilde görüyoruz. Mücadele ederek sabredenlere, Allah’a tevekkül edenlere ne mutlu!
Sünni Diriliş, bu imtihan döneminde Allah’a tevekkül edip, mücadele ederek sabretmekle mümkündür. Yoklukla ve zayıflıkla imtihan edildiğimiz bu dönemde ancak Allah yolunda cihad ederek kurtulmamız mümkün olur. Çünkü cihad etmekte izzet vardır. Cihadı terk etmekte ise zillet vardır.
Sünni Diriliş, ancak cihad ibadetini ifa etmekle gerçekleşir! Fahri Kainat Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) bir hadis-i şerifinde şöyle buyuruyor:
“İslam’ın en üstün zirvesi Allah yolunda cihaddır. Allah yolunda cihada ise ancak Müslümanların en faziletlileri nail olur.”
O halde bizlerde faziletli Müslümanlar olmaya gayret edelim. O faziletli Müslümanlara ise Hucurât Suresi 15. Ayet-i Kerime de işaret edilmektedir:
“Müminler ancak o kimselerdir ki, Allah ve Resulüne iman ederler, sonra imanlarında en küçük bir şüpheye düşmezler. Malları ve canlarıyla da Allah yolunda cihad ederler. İman iddia ve ikrarında özü sözü doğru olanlar işte bunlardır.”
Evvela İlmi ve Siyasi Otorite
Sünni Dirilişin gerçekleşebilmesi için evvela ilmi ve siyasi otoritenin yeninden tesis edilmesi gerekmektedir. Zira ruhsuz beden dirilmez. Sünni dirilişin ruhu ilimdir. Zayıflayan ilmi otoritenin tesisiyle, kopuk tespihin taneleri gibi dağınık olan Müslümanlar, uhuvvet-i efkâr çatısı altında ihtilaflardan azade tek vücut olacaklardır.
“Şüphesiz Allah, bütün yapı taşları birbirine kurşunla kenetlenmiş sağlam bir bina gibi saf tutarak kendi yolunda savaşanları sever.” (Saf Suresi, 4. Ayet)
Tek vücut olan bu Ümmet, vakti geldiğinde siyasi otoriteyi de kolaylıkla tesis edeceklerdir. İlmi ve akabinde siyasi otoritenin tesis edilmesi ile Sünni Dirilişin temeli sağlam bir şekilde atılmış olacaktır.
Sünni Diriliş ancak cihad ile tekamüle erer. Çünkü Müslümanlar ilmi ve siyasi otoriteyi tesis etseler bile, ehli bidat ve ehli küffar yıkılmamıştır. Halbuki onları yıkana kadar, onlarla cihad etmek farzdır. Nitekim Allah-ü Zülcelal Hazretleri, Furkan Suresi 52. Ayet-i Kerimesinde şöyle buyurmaktadır:
“Fakat Resulüm, biz senin cihanşümul son uyarıcı olmanı diledik. Bu sebeple kafirlere asla itaat etme! Kuranı esas alarak onlara karşı büyük bir gayretle, çok yönlü ve kapsamlı bir şekilde cihad et!”
Çok yönlü ve kapsamlı bir şekilde cihad etmek için ise; faziletli Müslümanların tek vücut olmaları, ilmi ve siyasiyi otoriteyi tesis etmeleri gerekmektedir. Tek vücut olup ilmi ve siyasi otoriteyi tesis etmenin yolu ise, liderlik ve o liderlik etrafında toplanan kadroların işidir.
Bölükler Halinde Mücadele Edilmelidir
İslam tarihi boyunca çok sayıda fitne ve fesat zuhur etmiştir. Günümüzde ise, İslam tarihi boyunca zaman zaman ortaya çıkan fitne ve fesatların hepsi topyekun ortaya çıkmıştır. Hepsi topyekun ortaya çıkmakla kalmayıp, her gün yeni fitneler ve fesatlar zuhur etmeye de devam etmektedir. Peki bu kadar sayısız fitne ve fesatla Müslümanlar aynı anda nasıl mücadele edecektir?
Allah-ü Zülcelal Hazretleri Ayet-i Kerimesinde nasıl mücadele edeceğimizi anlatmıştır:
“Ey iman edenler! Düşmana karşı korunma tedbirinizi alın. Duruma göre bölükler halinde sefere çıkın veya gerektiğinde topyekun savaşın.”
Fitne ve fesatla mücadele eden Müslümanlar, uhuvvet-i efkâr içinde tek vücut olmakla beraber, bütün fitnelerle ve fesatlarla aynı anda mücadele edemezler. Misal olarak savaş meydanında ordunun bir bölüğü hem sağ kanattan, hem sol kanattan düşmana saldırıp, aynı zamanda arkadan gelecek saldırılara karşı tedbir alamaz.
O halde tek vücut olan Müslümanlar, fitnelerle ve fesatlarla mücadele ederken bölüklere/takımlara ayrılmalıdır. Her bölüğün/takımın görevi olmalıdır. Gerektiğinde ise topyekun mücadele etmelidir. Müslümanlar tıpkı bir ordu gibi tek vücut olmakla beraber, bu ordunun içindeki çeşitli birlikler gibi görev dağılımına sahip olmalıdır ve herkeste görevini bilmelidir. Böylece Allah’ın izniyle disiplin, itaat ve muvaffakiyet hasıl olur.
Yardımcı Olarak Allah Yeter
Allah’a inanıp, teslim olup cihad edenlere elbette yardımcı olarak Allah yeter! Günümüzde baktığımız zaman Müslümanlar çok zayıf gözükmekte, buna karşılık düşman çok güçlü gözükmektedir. Bu ahvalden dolayı umutsuz olanlar vardır. Oysa ki bu sadece Allah’a tevekkül etmeyenlerin, Allah’ın kudretini idrak edemeyenlerin bir yanılsamasıdır.
Allah-ü Zülcelal Hazretleri Tevbe Suresi, 41. Ayet-i Kerimesinde şöyle buyuruyor:
“Ey Müminler! İster kolay, ister zor; imkanlarınız az veya çok, ister silahlı ister silahsız hangi durumda olursanız olun hep beraber savaşa çıkın ve mallarınızla canlarınızla Allah yolunda cihad edin. Bilirseniz böyle yapmanız sizin için daha hayırlıdır.”
Allah yolunda cihad etmemenin hiçbir geçerli bahanesi yoktur. Müslümanlar, gerekli şartları oluşturduktan sonra, gerekli hazırlıkları yapıp tedbirleri aldıktan sonra cihad etmek zorundadırlar. Allah yolunda sabırla cihad edenlere ise yardımcı olarak Allah yeter!
“Ey iman edenler! Siz Allah’ın dinine ve Peygamberine yardım ederseniz, Allah’ta size yardım eder ve bu uğurda bulunduğunuz her yerde ayaklarınızı sağlam tutar, kaydırmaz.” (Muhammed Suresi, 7. Ayet)
Müslümanlar, İslam dinine sımsıkı sarılıp hiçbir şekilde dinlerinden taviz vermeden cihad ederlerse, o zaman Allah’ın yardımıyla nice olmaz denilenler oluverir. Allah’ın yardım ettiğine kim üstün gelebilir? Allah’ın dilediğinin aksine kim iş yapabilir?
Selçuklular ve Sünni Diriliş
Oğuz Türklerinin akın akın İslam diniyle şereflendiği bir dönemde, İslam coğrafyasında Şia devletlerinin hakimiyeti ve işgali söz konusuydu. Abbasi Devleti ve hilafet başkenti olan Bağdat şehri, Şia Büveyhiler tarafından işgal edilmişti. Mısır merkezli Fatımiler, kutsal topraklar olan Mekke-i Mükerreme ve Medine-i Münevvere şehirlerini tahakkümleri altında tutuyorlardı.
Tuğrul Bey ve Çağrı Bey kardeşler, kendi mahiyetiyle yurt arayışındaydılar. Gaznelilerden izinsiz olarak Rey Şehri ve civarına yerleştiler. Oğuz Yabgu Devletinden ve Orta Asya’dan Müslüman olup göç eden çok sayıda Türk boyu, Tuğrul Beye biat ediyorlardı. Tuğrul Bey ve Çağrı Beyin güçlenmesinden endişe eden Gazneli Sultan Mesud, dönemin en büyük askeri ordusuyla Tuğrul Bey ve Çağrı Bey üzerine yürüdü. Ancak yapılan Dandanakan Savaşında hezimete uğradı.
Dandanakan Zaferinden sonra Tuğrul Bey sultan ilan edilerek Selçuklu Devleti resmen kuruldu. Selçuklu Devleti bir yandan genişlerken, diğer yandan Selçuklu Devletine biat eden Türk boyları Gürcistan ve Anadolu’da akınlar yapıyorlardı. Doğu Roma İmparatoru Kostantin’in Batıda Peçeneklerle, Doğuda ise Selçuklularla başı dertteydi.
Bunun üzerine İmparator Kostantin, Sultan Tuğrul Bey’e barış çağrısı yaptı. Tuğrul Bey ise bu çağrıyı kabul etti. Yapılan barış anlaşmasına göre İstanbul’da ki Müslüman camisi onarılacak, Şia Fatımiler adına okunan hutbeler artık Abbasi Halifesi adına okunacaktı. Bu camiye Tuğrul Beyin ok ve yay işaretleri ile tuğrası da konulmuştu. Tuğrul Bey bu anlaşma ile adeta Ehli Sünnet ve Cemaat İslam dininin koruyuculuğunu üstlenmişti.
Siyasi ve İlmi Otorite Yeniden Kuruldu
Sultan Tuğrul Bey, 1055 tarihinde ise 120 yıldır hilafet merkezi olan Bağdat şehrini işgal eden Şia Büveyhilerin üzerine yürümüştür. Önce İsfahan şehrini, daha sonra ise Bağdat şehrini alıp Hilafetin başkentini Şia tahakkümünden kurtarmıştır.
Büyük Selçuklu Devleti vesilesiyle zayıflayan Sünnilik tekrar kuvvet bulmuş ve en parlak dönemini yaşamaya başlamıştır. Şialara sadece kılıçla darbe indirilmemiş, ilmi olarak da Şiaların propagandaları, bozuk itikatları çürütülmüştür. Müslümanlar içinde Şiaların bozuk itikatlarının yayılmasının önüne geçilmiştir.
Selçuklular Sünni Ehli Sünnet ve Cemaat İslam’ın siyasi olarak tekrar otorite haline gelmesini sağlamakla kalmayıp, başta Vezir Nizamülmülk tarafından kurulan Nizamiye Medreseleri ve Hüccetül İslam İmam-ı Gazali Hazretleri (rahmetullahi aleyh) vesilesiyle olmak üzere, ilmi otoritenin de kurulmasına vesile olmuşlardır.
Büyük Selçuklu Devleti kurulmadan evvel İslam Dünyası hem siyasi hem de ilmi otorite olarak zayıf duruma düşmüşken, Büyük Selçuklu Devleti ile birlikte Allah Müslümanlara yeniden diriliş ihsan eyledi.
Sultan Tuğrul Bey ve kardeşi Çağrı Bey koyu Ehli Sünnet ve Cemaat Müslümanları idiler. Amelde Hanefi Mezhebine mensuptular. Mahiyetleri de aynı şekilde koyu Ehli Sünnet ve Cemaat Müslüman idiler. Allah cümlesinden razı olsun. Onların tarihinden ilham almayı nasip etsin.
Allah-ü Zülcelal Hazretleri Tevbe Suresi 14. Ayet-i Kerimesinde şöyle buyuruyor:
“Onlarla savaşınki Allah sizin ellerinizle onları cezalandırsın. Onları rezil rüsva etsin. Onlara karşı size yardım ve zafer ihsan buyursun. Baskı ve zulüm altında inleyen Mümin toplulukların gönüllerini ferahlatsın.”
Sünni Diriliş Nasıl Gerçekleşir? Ancak faziletli Müslümanlar olup, ilmi ve siyasi otoriteyi tesis edip, Allah’a tam manasıyla tevekkül edip, sabırla cihad ederek gerçekleşir.