Bugün İslam Dünyasında iki önemli faktör, İslam Aleminin tek vücut olmasının önünde büyük engel teşkil etmektedir. Bunlardan birincisi İran ve Şia Yayılmacılığı, ikincisi ise Suudi Arabistan ve Selefilik Yayılmacılığı faktörleridir. Eğer Türkiye, büyük devlet olup İslam Dünyasında lider olmak istiyorsa, İran ve Şia Yayılmacılığı ile Suudi Arabistan ve Selefilik Yayılmacılığı faktörleriyle mücadele etmek zorundadır.
Bunun içinse, İslam’ın kendisi olan Ehli Sünnet ve Cemaat yolunda hareket etmesi, yıkılan Ehli Sünnet ve Cemaat çizgisi üzerinde ilmi otoriteyi İslam Dünyasında yeniden tesis etmeye yönelik stratejiler geliştirmesi gerekmektedir. İlmi otoritenin akabinde ise siyasi otoritenin tesisi mümkün olacaktır.
Suudi Arabistan merkezli olarak İslam Dünyasında ve Batı Dünyasında, hatta Çin’de dahi Selefilik yayılmacılığı gerçekleşmektedir. Bu yayılmacılık, Suudi Arabistan ve hatta ABD tarafından fonlanmaktadır. Amaç ise İslam Dünyasında Suudi Arabistan merkezli değil, Suudi Arabistan kullanılarak, gerçek İslam olan Ehli Sünnet ve Cemaat’in karşısına, sahte İslam olan Selefilik ideolojisini çıkarmaktır.
Çünkü Selefilik, ABD için kullanıma en verişli ideolojidir. İslam’ın kendisi olan, Selefi Salihin yolundaki Ehli Sünnet ve Cemaat akaidine karşı, Selefilik ideolojisi bir silah olarak kullanılmaktadır. Yani özetle İslam’a karşı İslam! Suudi Arabistan ise basit bir piyondan başka bir şey değildir.
Selefilik Kısa Tarihi
Selefilik kısa tarihi üzerinde biraz değinmekte fayda vardır. Bugün Selefilik olarak tabir ettiğimiz ideolojinin kökeni, Hazreti Ali (kerremallahü vechehü) ile Hazreti Muaviye (radıyallahü anha) arasında yaşanan Sıffin Muharebesinden sonra gerçekleşen Hakem Olayına kadar dayanmaktadır. Hakem olayından sonra “Hüküm ancak Allah’ındır!” ayetini sloganlaştırıp Hazreti Ali’yi, Hazreti Muaviye’yi, bütün sahabeleri tekfir eden Hariciler, bugünkü Selefilerin kökenini oluşturmaktadır.
O Hariciler ki… aynı anda Mısır valisi sahabe Hazreti Amr bin As’a, Şam’da Hazreti Muaviye’ye ve Küfe’de Hazreti Ali’ye suikast gerçekleştirdiler. Bu suikastları ise Allah rıza için, Allah’ın rızasını kazanmak için gerçekleştirdiklerine inandılar. Sapkınlığın boyutunu varın siz düşünün! Netice ise Amr bin As ve Hazreti Muaviye’ye yapılan suikastlar başarısız oldu. Hazreti Ali ise şehit edildi. Emeviler dönemi sürekli olarak Harici (Havariç) ve Sebeiyye (bugünkü Şialar) topluluklarının isyanlarıyla mücadele etmekle geçmiştir.
Bu mücadelede en sert tedbirleri ise Haccac-ı Zalim olarak bilinen ama aslında isyankarların ve münafıkların celladı olan Haccac bin Yusuf Hazretleri almıştır. Kendisi bir komutan olmanın yanında aynı zamanda alimdir. Hatta Merhum Kadir Mısıroğlu’nun dediğine göre bazı tarihçilerin görüşü, eğer Haccac bin Yusuf bu kadar zalim olmasaydı Ümmeti Muhammed ya Şia olacaktı ya da Harici olacaktı. Onun bu kadar zalim olması, Ümmeti Muhammed’i bozulmaktan korudu.
Tabin ve Tebe-i Tabin döneminde bastırılan Haricilik fitnesi, uyuyan fitne olarak varlığını devam ettirmiştir. Bu süre zarfında siyasi ihtilaflardan doğan Haricilik ve Şialık fitneleri, çeşitli bidat mezhepleri ve kollarınada ayrılmıştır. Şialıkta kendi içinde değişik kollara ayrılmıştır. Onun haricinde ise Mürcie, Mücessime, Mutezile… gibi İslam’ın esaslarına zıt bidat mezhepler ortaya çıkmıştır.
İbn Teymiyye ile Uyuyan Fitne Selefilik Olarak Uyandı
İbn Teymiyye ile birlikte uyuyan fitne Selefilik olarak uyandı. Haricilerin tuttuğu yolu tutan İbn Teymiyye, İslam’ın içerisine gerek yazmış olduğu kitaplarıyla, gerekse yaşadığı dönemde vermiş olduğu vaazlarla ve fetvalarla büyük fitneler sokmuştur. Bugün ABD’nin, onun öncesinde de İngilizlerin İslam’a karşı İslam olarak kullandığı Selefilik fitnesini, İbn Teymiyye kalıcı hale getirmiştir. Yani Haricilik fitnesini, Selefilik olarak formatlayıp kalıcı hale getirmiştir.
Muhammet Ali Bey, Hitat-uş Şam kitabında aynen şu şekilde demektedir:
İbn Teymiyye’nin hedefi, Martin Luther adındaki papazın hedefine benzer. Fakat Hristiyanlığın reformcusu muvaffak oldu, İslamınki olamadı!
İbn Teymiyye kendi yaşadığı dönemde fikirleriyle çok az bir azınlık hariç kimseyi tesiri altına alamamıştır. Çünkü o dönemde İslam Dünyasında hem ilmi otorite, hemde siyasi otorite sağlamdı. Bu bidatlerinden dolayı defalarca dört mezhebinde kadılarının huzurunda hesap vermiştir ve hapis cezasına çartırılmıştır. En nihayetinde de zindanda ölmüştür.
Sultan İbn Kalavun’un İbn Teymiyye Hakkındaki Emirnâmesi başlıklı Ebû Hamid bin Merzuk’un, Ehli Sünnet’in Müdaafası eserinden alıntı belgeyi okumak için başlığın üzerine tıklayınız.
Vehhabilik Hareketi
Bugün Suudi Arabistan devletinin resmi mezhebi olan Vehhabilik Hareketi, İbn Teymiyye’nin Hariciliğin devamı mahiyetinde oluşturduğu Selefilik ideolojisinden ilham almaktadır. 18. Yüzyılda İngilizler, Osmanlı İmparatorluğu topraklarında kargaşalar çıkarmak, İslam içerisinde fitneler çıkarmak için yoğun arayışlar içerisine girmiştir. Bu arayışların neticesinde ise İbn Teymiyye’nin Selefilik ekolünü keşfetmişler ve uyuyan fitneyi uyandırmak, Osmanlı Topraklarında, İslam toprakların kargaşa ve bölünme çıkarmak için silah olarak kullanmışlardı.
Dönemin Osmanlı İmparatorluğu’na bağlı Necd Emiri İbn Suud, Osmanlı’ya bağlı olmak istemiyordu. İngiliz casusları, Muhammed bin Abdülvehhab isimli gafilin kanına girip ona Vehhabilik Hareketini başlattırdılar. İbn Suud’da, Osmanlı’ya bağlı olmamak için, siyasi bir güç kazanmak için Muhammed bin Abdülvehhab liderliğindeki Vehhabilik Hareketini destekledi ve bu hareketin siyasi lideri oldu. Muhammed bin Abdülvehhab ise Şeyhülislam oldu. Ardından Necd Bölgesindeki Bedevi kavimleri hakimiyetleri altına alıp Vehhabilik ideolojisini Bedeviler arasında yaydılar.
Ardından topladıkları güçle, Osmanlı’nında eski gücünde olmamasından ve Avrupa ile savaşta olmasından faydalanarak Mekke-i Mükkerreme, Medine-i Münevvere ve Taif’i işgal ettiler. Buralarda çok canice katliamlar yaptılar. Fahri Kainat Efendimiz’in (aleyhisselâtüvesselam) mübarek kabri şerifi hariç bütün kabirleri yıktılar dümdüz ettiler. İnsanları tekfir edip katlettiler, zulmettiler! Hatta Peygamber Efendimizin kabri şerifinide yıkacaklardı ama Allah müsaade etmedi. Yıkmak için kabri şerife giden bir Vehhabi düşüp ölünce korktular.
Bunun üzerine Mısır Valisi, Vehhabi isyanlarını ve işgallerini sonlandırması için Payitaht tarafından görevlendirildi. Mısır kuvvetleri, İslam’ın kalbi olan Mekke-i Mükerreme’yi ve Medine-i Münevvere’yi, sapkın ve zalim olan Vehhabilerin elinden kurtarmış ve Vehhabilik Hareketinin isyanlarını bastırmıştır.
Ancak 18. Yüzyılda bastırılan Vehhabilik Hareketi, Osmanlı’nın artık yıkılma dönemine giren 20. Yüzyılda yeniden hortlamıştır. İngilizlerlede sıkı işbirliği yaparak Osmanlı’yı, Arap Yarımadasından ve Ortadoğu’dan atmak için büyük katkılar sağlamıştır. 1932 yılında ise bugünkü Suudi Arabistan Krallığı kurulmuştur.
Selefilik ve Sünnilik Aynı Kavramlar Değildir
Selefilik ve Sünnilik aynı kavramlar değildir. Birçok akademik makalede, Selefilik ve Vehhabiliği anlatırken, Suudi Arabistan’ın Selefi yayılmacılığını anlatırken, Selefiliği aynı zamanda Sünnilik olarak tanımladıklarını görüyorum. Bu tanımlamayı ise en çok, Suudi Arabistan ve İran arasındaki rekabeti, aynı zamanda Sünni-Şia mücadelesi şeklinde yapıyorlar. Tabi birçok akademisyen mezhepler tarihini, İslam Dinini yeteri kadar bilmedikleri için, Sünniliğin ne demek olduğunu, Sünnilik kavramının Selefilik kavramıyla özdeşleştirmenin ne kadar yanlış olduğunu bilmiyorlar.
Sünnilik, bizim inandığımız Ehli Sünnet ve Cemaat için kullanılmaktadır. Ehli Sünnet ve Cemaat diye uzunca söylemek yerine, kısaca Sünni tabiri kullanılır. Sünnet Seniyye üzere olan anlamında kullanılır. Ehli Sünnet ve Cemaat’in anlamı ise, Peygamber Efendimizin Sünneti ve Ashab-ı Kiram’ın izinde şeklindedir. Selefilik ise, kendilerini Selefi Salihin yolunda olarak tanımlamalarına rağmen, Selefi Salihin yolundan sapmış bidat ehlidirler. Onların Selefi Salihin yolu dedikleri, daha Asrı Saadet döneminde ortaya çıkan Haricilerin yoludur. O yüzden, İslam’ın kendisi olan Ehli Sünnet ve Cemaat için kullanılan Sünnilik tabirinin, Selefiler için kullanılması yanlıştır.
Ayrıca Ehli Sünnet ve Cemaat yani Sünnilik, İslam’ın kendisidir. Geri kalan bütün fırkalar ise fırka-i dalledir. Yani delalete düşmüş olan fırkalardır. Ehli Bidattir! Yani bidate sapmış olan fırkalardır. Bu bidat ve delalet fırkaları hiçbir zaman İslam Dünyasında çoğunluk ve mutlak otorite sağlayamamıştır.
Her zaman İslam Dünyasının ilmi ve siyasi olarak zayıf olduğu dönemlerde okyanusların kabardığı gibi kabarmışlardır ve İslam Dünyası ilmi ve siyasi olarak tekrar güçlendiğinde o kabarıkların hızla ortadan kalktığı gibi ortadan kalkmışlardır. Bugünde İslam Dünyası ilmi ve siyasi olarak zayıftır. O yüzden bugün bunlar okyanusun kabardığı gibi kabarmışlardır. Ne zamanki İslam Dünyası ilmi ve siyasi olarak tekrar güçlenir, o zaman bunlar kabardıkları gibi ortadan kalkarlar.
Suudi Arabistan ve Selefilik Yayılmacılığı
Suudi Arabistan ve Selefilik Yayılmacılığı, Suudi Arabistan her ne kadar bir başka fitne olan Ilımlı İslam’a geçiş yapmış olsada son bulacak değildir. Çünkü Suudi Arabistan, ABD’nin Ortadoğu’daki en önemli piyonudur. Bu piyon üzerinden İslam Dünyasında, Ehli Sünnet ve Cemaat olan İslam dinine karşı, sapkın ve bidat olan Selefi İslamcılığını adeta silah olarak kullanmaktadır. Böylece Müslümanların birlik ve barış içerisinde olup, uyanıp ve güçlenip, fetih ve fütuhat hareketine başlamasını engellemeyi amaçlamaktadır.
Türkiye’de dahi son yıllarda Selefilik hızla yayılmaktadır. Dağıstan ve Çeçenistan bölgesinde çok ciddi şekilde gençler arasında Selefilik yayılmış durumdadır. Orta Asya’da da aynı şekilde Selefilik gün geçtikçe güçlenmektedir. Batı Dünyasında da Selefiler çok yoğun şekilde faaliyet göstermektedir. Selefilik ideolojisini destekleyen kitapları, İbn Teymiyye’nin kitapları, Suudi Arabistan’ın Vehhabi Ulemalarının kitapları çeşitli dillere çevrilip özellikle İslam Dünyasında ya bedava dağıtılmakta, ya da maliyetinin bile altında fiyatlara satılmaktadır.
Selefilik yayılmacılığı her ne kadar Suudi Arabistan tarafından yayılıyor olsa bile, aslında ABD’nin kontrolü altındadır ve gerektiğinde bir silah olarak kullanılmaktadır. Selefiler, gerektiğinde İslam ülkelerinde silahlanıp terör faaliyetleri yapmaya her daim psikolojik olarak hazırdırlar. Bunu ise Allah yolunda yaptıklarını sanmaktadırlar. Aynı Hazreti Ali’yi şehit edenlerin Allah yolunda bu zalimliği yaptıkları gibi!
ABD için, Batı Dünyası için bugün en önemli tehdit, özellikle Maturidi-Hanefi mezhebine mensup olan Ehli Sünnet ve Cemaat Müslümanlarıdır. Onları ise ancak Selefilik ile, Maturidilik üzerinde tahrifat yapıp reform yapmaya kalkışmakla durdurmayı hedeflemektedirler.
Konuyla alakasız gibi gözükse bile, Maturidilik üzerine oynanan oyunları Harun Çetin Hocamız anlatmıştır. Videosunu izlemenizi tavsiye ederim.
Selefilik Üzerinden Suudi Arabistan Bir Hegomanya Kurabilir mi?
Selefilik üzerinden Suudi Arabistan bir hegomanya kurabilir mi? Diye sorulacak olursa, bunun cevabı hayırdır! Çünkü Selefilik/Vehhabilik ideolojisinde herkes müçtehiddir. Yani okuma yazma bilen herkes, ayetleri ve hadisleri kendi anlayışına göre yorumlayabilir. Selefiler kendi içlerinde de bölünmüşlerdir. Radikal Selefilik olduğu gibi, Ilımlı Selefilikte vardır. Tabi okuma yazma bilen herkes müçtehidliğe soyunduğu içinde kendi içlerinde de bölünmeler mevcuttur.
Vehhabilik/Selefilik ideolojisinin özünde tekfircilik yatmaktadır. Birçok ayeti kendi dar anlayışlarına göre yorumlayıp insanları tekfir edebilirler. Birçoklarına göre büyük günah işleyenler dinden çıkmış kafirlerdir ve kanlarıda, mallarıda, namuslarıda helaldir. Ancak bunu fiiliyata dökmeleri için bulundukları ülkede devletin otoritesinin zayıflaması gerekmektedir. Önce Ehli Sünnet ve Cemaat Müslümanları tekfir ederler, sonra dönüp birbirlerini tekfir ederler. Belli bir ilmi disiplin, ilmi usül olmadığı içinde fikri birlikleri yoktur.
Bu özelliklerinden dolayıda, her ne kadar İslam Dünyasında karışıklık çıkarmak için ABD gibi büyük güçler açısından elverişli silah olarak kullanılsa bile; Suudi Arabistan tarafından, İslam Dünyasında bir hegomanya tesis etmek için kullanılması çok güçtür. Halihazırda Suudi Arabistan devletini, Suudi Aşiretini sert şekilde tekfir eden hem Suudi Arabistan’da hemde diğer ülkelerde çok sayıda Selefi/Vehhabi ulemalar ve gruplar vardır. Suudi Arabistan, Selefi yayılmacılığı için sadece bir taşerondur!
Selefilik yayılmacılığı büyük bir tehdittir ve bu tehditle mücadele edilmesi son derece ehemmiyeti haizdir. Bu tehditle mücadelenin tek yolu ise, Ehli Sünnet ve Cemaat inancını ilmi otorite olarak yeniden tesis etmektir. İlmi otoritenin tesisinden sonra siyasi otoritenin tesisinin gelmeside kaçınılmaz olacaktır.
Selefi Salihin Akidesi Aldatmacısı başlıklı makalemi okumak için, başlığın üzerine tıklayabilirsiniz.