Son yıllarda yaşadıklarımız ne yazık ki içler acısıdır ve artık Türkiye bir hukuk devleti mi? Diye sorgulamamıza neden olmuştur. Kâğıt üzerinde baktığımız zaman evet, Türkiye bir hukuk devletidir. Anayasamızın değiştirilmesi teklif dahi edilemez olan 2. Maddesinde, Türkiye’nin sosyal bir hukuk devleti olduğunun altı çizilidir. Anayasamızın 9. Maddesinde, yargının yetkisini Türk milleti adına bağımsız mahkemelerce kullandığı yazmaktadır.
Anayasamızın 10. Maddesinde, “Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organları, idare makamları ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır.” Diye yazar. Anayasamızın 138. Maddesinde ise, “Hakimler görevlerinde bağımsızdırlar; anayasa, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm verirler. Hiçbir organ, makam, mercii veya kişi, yargı yetkilerini kullanmasında mahkemelere veya hakimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez, tavsiye ve telkinde bulunamaz.” Diye yazar.
Anayasal olarak Türkiye bir hukuk devletidir. Ama devleti yönetenler, elindeki gücü artırdıkça ve bu gücü kendi çıkarları doğrultusunda kullandıkça, Türkiye eylemsel olarak hukuk devleti olmaktan çıkmaktadır ve genelgelerle, kararnamelerle, talimatlarla kanunlara aykırı olarak hareket eden bir devlet haline gelmiştir.
Bu acı durumu bazı hadiselerde çok açık bir şekilde görebilmekteyiz. Birincisi; Koronavirüs salgını sürecinde anayasaya ve kanuna aykırı olarak uygulanan pandemi tedbirleri kapsamında uygulanan genelgeler, ikincisi; Sedat Peker’in itiraflarına karşı devleti yönetenlerin vurdum duymazlığı ve yargının üç maymunu oynaması, üçüncüsü; Ak Trollerin muhalefet edenlere saldırmaları ve toplumda kin ve nefret oluşturmaları, dördüncüsü; ihalelerde yapılan sayısız kanun değişiklikleri ve ciddi yolsuzluklar, beşincisi; FETÖ mağduriyeti edebiyatı ve muhalif olan herkese FETÖ’cü iftirası atılmasıdır. Tabi bu liste uzatılabilir. Ancak ben en çok dikkat çeken bu hadiselere değinerekten, Türkiye’nin eylemsel olarak bir hukuk devleti olma özelliğini ciddi oranda kaybettiğine değineceğim.
Pandemi Kapsamında Alınan Tedbirler
Pandemi kapsamında alınan tedbirler tamamen kanuna aykırıdır. Ancak buna rağmen hiçbir şekilde itiraz edilmemektedir, sorgulanmamaktadır. Maske, sokağa çıkma yasakları, işyerlerinin kapatılması, seyahatlere kısıtlamalar getirilmesi, Koronavirüs ve aşılar hakkında bilimsel olarak ortaya atılan iddialar, aşı olanlara pozitif ayrımcılık yapılması… hiçbirisi hakkında soruşturma açılmamaktadır. Bilimsel olarak ortaya atılan iddiaların doğruluğu veya yanlışlığı ancak hukuki bir soruşturma ve bağımsız bilimsel araştırma ile ortaya çıkarılabilir. Ancak ölenlerin üzerinde otopsi bile yapılmıyor ve koronavirüs sebebiyle öldü denilerek insanlar gömülüyorlar.
Sokağa çıkma yasağı ve aşı baskısı yapıp, aşı olanlara pozitif ayrımcılık yapılması, Türk Ceza Kanunu 77. Maddesine göre suçtur. Aşı dayatmasının suç olma sebebi ise, bilimsel yeterliliğinin olmamasıdır. Aşı olanların imzaladıkları kâğıtlarda dahi, aşıların bilimsel olarak yeterli olmadığı, deneylerin devam ettiği yazmaktadır. Aşı olanlar aynı zamanda denek oldukları için, kimse kimseyi denek yapamaz! Bu TCK’nın 77. Maddesine göre suçtur.
İşyerlerini kapatmak TCK’nın 117. Maddesine göre suçtur. HES Kodu ile seyahat hürriyetini engellemek, Anayasamızın 23. Maddesine göre suçtur. Eğitim Hürriyetinden yoksun bırakmak, TCK’nın 112. Maddesine göre suçtur.
En dikkat çekeni ise Anayasaya aykırı genelgelerle Anayasal düzeni bozup dikta rejimi uygulamak TCK’nın 309. Maddesine göre suçtur! Pandemi bahanesi ile anayasal düzeni bozan genelgeler imzalanmak suretiyle resmen dikta rejimi uygulanmaktadır ama insanlarımız bunu görememektedir.
Alınan tedbirlerin hiçbir bilimsel dayanağı olup olmadığı ile alakalı ne kanuni ne de bilimsel olarak kapsamlı bir soruşturma ve araştırma yapılmamaktadır. Ciddi tepkilere ve şüphelere, endişelere, bilimsel verilere rağmen üç maymun oynanmaktadır. DSÖ’nün dayattığı şekilde hareket edilmektedir.
Sedat Peker’in İtirafları
Devleti yönetlerin ve devleti yönetenlerle yakın olan birçok ismin kirli çamaşırlarını adeta ortaya dökmüştür. Ortaya attığı iddialar hakkında ise hiçkimseye en ufak bir soruşturma başlatılmamıştır. Yargı adeta üç maymunu oynamaktadır.
İddialar arasında tecavüz, cinayet, uyuşturucu ticareti, mal varlığına çökme, rüşvet, yolsuzluk, tehdit, sabotaj… ne ararsanız var. Tüm bu iddialara karşı ise sadece dış güçlerin oyunu denilmektedir.
Yahu o kadar isim, o kadar adres açıklandı! Devleti yönetenlerin mafyayla olan kirli ilişkisi ortaya döküldü yine kendiside bir mafya olan Sedat Peker tarafından! Hiç mi bu iddiaların doğruluğu ile alakalı yargı harekete geçmez?
Yukarıda yazmıştım Anayasanın maddelerinde yargı bağımsızdır. Talimat ve emir almaz! Bakanların ve milletvekillerinin dokunulmazlığı var ve bu sebepten evvela dokunulmazlıklarının kaldırılması ve soruşturmanın selameti açısından milletvekili olanların istifa etmesi, bakan olanlarında görevden uzaklaştırılması gerekirdi. Ama hiçbir şekilde soruşturma yok!
Bunun yanında dokunulmazlığı olmayan ismi geçen kimselere ise çoktan soruşturma açılmalı ve iddiaların doğruluğu araştırılmalı, iddia sahibinden deliller talep edilmeliydi! Sedat Peker, istenildiği takdirdi delilleri göndereceğini dahi söylemişti.
Türk Adaletine teslim ol çağrısına karşı ise Sedat Peker, iddiada ismi geçenlerin adaletine teslim olmayacağını söylemiştir.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun Türkiye’nin bir hukuk devleti olmadığı ile ilgili geçen günkü açıklamalarını izleyebilirsiniz.
Ak Trollerin Saldırıları ve Tehditleri
Öte yandan baktığımız zaman Ak Trol denen zavallı adanmışlar güruhu, taptıkları Erdoğan ve AKP adına herkese sözlü olarak saldırıyorlar. Erdoğan’ı desteklemeyen, AKP’yi desteklemeyen, Cumhur İttifakını desteklemeyen herkesi vatan haini, FETÖ’cü, CHPKK’lı, HDPKK’lı ilan ediyorlar.
Bunun örneklerine defalarca kez şahitçi oldum. Hatta en son Facebook’ta bir paylaşıma denk gelmiştim. AKP’yi desteklemeyenleri kasdederek, “O gün geldiğinde çok fazla kaçarak kendinizi yormayınız yoksa yorgun ölürsünüz!” Diye paylaşım yapmıştı. Herif Erdoğan’a adeta tapıyor ve en ufak bir eleştiriyi dahi kabul etmiyor. Üstelik bir gün hepimizin kaçacağına ve yakalananlarımızın ise yorgun şekilde öldürüleceğine inanıyor. AKP ve mafya ilişkisine ise zaten girmiyorum bile!
Şimdi bu şiddete eğilimli, dört gözle iç savaş bekleyen, muhalif olan herkesi münafık ve vatan haini ilan eden belkide on binlerce, yüz binlerce Ak Trol var. Bunların hepsi toplumu kutuplaştırıyor ve topluma nefret tohumları ekiyorlar. Bunların yaptığı ise TCK’nın 216. Maddesine göre bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasını gerektirmektedir. Ancak kim verecek bu cezayı? Neredeyse hergün görüyoruz AKP’yi eleştiren, muhalefet eden herkesi münafık ve vatan haini ilan ediyorlar. Hatta tehdit ediyorlar. Eleştirenlerin tweetlerini EGM olarak etiketleyen ruh hastaları bile var. Ama yargı bunların hiçbirisi için harekete geçmiyor ne yazık ki!
İhalelerdeki Hukuksuzluklar
2003 tarihinden bu yana İhaleler Kanununda 190-200 civarında değişiklik yapılmıştır. Bir kanunda bu kadar sık değişikliklerin yapılması, elbetteki hayra yorulmaz. Dünya’da bir örneği daha yok. Bu değişikliklerle elde edilen istisnalar sayesinde ihaleler hep yandaş iş adamlarına ve özellikle beşli havuz çetesine verilmiştir.
Böyle adaletsizlik, böyle vurgun bir hukuk devletinde asla olamaz! Ellerindeki devlet gücünü bugüne kadar sadece daha fazla yemek için kullandılar ve en nihayetinde devletide milletide fakirleştirip kendilerini Karun gibi zengin yaptılar.
Bütün yolsuzlukları, vurgunları, hukuksuzlukları yazmaya kalksak klavyenin tuşları bile bozulur çok yazmaktan!
Ulaştırma Bakanlığı, TCDD, Havayolları, Karayolları Genel Müdürlüğü, iletişim sektörü… ağzına kadar yolsuzluklarla doludur. Ben ise aşağıda en büyük vurgun olan Üçüncü Havalimanı İnşaatındaki yolsuzlukları sizinle paylaşacağım.
Üçüncü Havalimanı İnşaatındaki Büyük Yolsuzluklar
En büyük yolsuzluk Üçüncü Havalimanı İnşaatında yapılmıştır. 3 Mayıs 2013 tarihinde 22 milyar 152 milyon Avro değerinde, KDV ile yaklaşık 26 milyar Avro değerinde ihale yapıldı. Bu ihale ise beşli havuz çetesi olan Limak, Cengiz, Kolin, Kalyon ve MNG şirketlerine verildi.
İhaleyi alan firmalar 42 ay içerisinde Üçüncü Havalimanı inşaatını tamamlayacaklardı. Rekabeti belirleyen üç temel prensip vardı. Bunlar; denizin ne kadar metre üzerinde havalimanı inşa edileceği, kredi garanti ve talep koşulları, işletme süresidir. Üçünde de yolsuzluk yapıldı.
İhale yapıldıktan iki yıl sonra havalimanı inşaatı için yer teslimi yapılmıştır. Sebep ise Orman Bakanlığından izin alınamamışmış. Yani devlet kendisine izin vermemiş! Aynı hükümetin bakanlığı içinde bir bakanlık diğerine izin vermiyor. Sizcede enteresan değil mi? Kaldıki ihalelerden evvel iznin zaten alınmış olması gerekiyordu. Bu iki yıllık süre zarfında ise, ihaleyi alanlar iki yıl daha fazla işletme hakkına sahip olmuşlardır. Bu da devletin kasasından yani milletin cebinden her yıl ortalama 1 milyar Avro çıkması demektir.
Üstelik yer teslimi dahi edilmemiş olan Üçüncü Havalimanı İnşaatının temel atma töreni o dönemde cumhurbaşkanı adayı olan Erdoğan tarafından yapılmıştır. Güler misiniz yoksa ağlar mısınız?
Üçüncü Havalimanı ihaleye göre, inşaat yapılacak yer 90 metre yükseltilerek yapılacaktı. Ancak ihale alındıktan sonra bu oran 30 metre düşürüldü. Bu da, 2.5 milyar Avro oranında inşaat maliyetlerinin düşmesi demek oluyor. Bu da müteahhit olan beşli havuz çetesi lehine, kamu aleyhine oluşan büyük bir zarardır.
Havalimanının inşaat izninin iki yıl geç verilmesiyle, zemini yükseltme planının 90 metreden altmış metreye düşürülmesiyle, bu beşli havuz çetesi müteahhitler 4.5 milyar Avroluk vurgun yaptılar. Kamu ise yani millet ise, 4.5 milyar Avro zarar ettiler. Bunlar ise sadece bilinenler!
FETÖ Mağduriyetleri ve FETÖ İftiraları
Azıcık düşünün! Bir yanda FETÖ’ye devletin anahtarını teslim eden AKP Hükümeti, diğer yandan yine o AKP Hükümeti döneminde darbe teşebbüsünde bulunan FETÖ! Daha öbür yandan ise Fetullah Gülen’e, “Ne istedinde vermedik?” Diyen ve “Kandırıldık!” Diye itirafta bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan!
Hem FETÖ ile etle tırnak gibi ortak olarak devleti senelerce beraber yönettiler, beraber yürüttüler bu yollarda, hemde mağdur edebiyatı yapıp kendilerine muhalefet eden herkese FETÖ’cü iftirası atmaktan utanmadılar!
Hem FETÖ, AKP’ye ve MHP’ye düşman deyip bütün muhalefet partilerini FETÖ ile işbirliği yapmakla suçladılar, hemde FETÖ ile işbirliği yapmakla suçladıkları muhalefet partilerinin TBMM’ye sunduğu FETÖ’nün siyasi ayağı araştırılsın önergesini defalarca mecliste AKP ve MHP oylarıyla reddettiler.
Kim inanır bu mağduriyet edebiyatına? Ama inananlar ve sorgulamayanlar var!
Üstelik Ak Troller bu işi öyle suistimal ediyorlar ki, muhalif birisiyle tartışmaya girdiğinde sıkıştıkları yerde hemen FETÖ’cü iftirasına can simidine sarılır gibi sarılıyor! AKP’nin FETÖ üzerinden oluşturduğu algıyla, AKP’yi destekleyen zevat FETÖ ile mücadele edildiğini zannediyor.
Bu ülkede Zaman Gazetesine abone olduğu için, Bank Asya’da hesabı olduğu için mağduriyetler yaşayan işinden olan, memurluktan atılan ve hatta hapse giren garip insanlar var. Bunların neredeyse hepsi zamanında Erdoğan’a güvenip Zaman Gazetesine abone olmuşlardı. Bank Asya ile çalışıyorlardı. Hatta çocuklarını FETÖ’nün kucağına teslim ediyorlardı.
Hepsi Erdoğan’a güveniyorlardı. Güvenmelerinin bedelini ise evlatları terörist olarak ödediler! Bugünde halen Erdoğan’a taparcasına güvenen ve sorgulamayanlara sesleniyorum! Birgün o sizede bedelini ödetecek!
Bugün bariz bir şekilde görüyoruzki, aslında FETÖ ile mücadele filan yok. FETÖ ile mücadele adı altında bütün muhalefeti susturma, sindirme politikası var. Bu konuda çok sayıda ciddi mağduriyetler yaşandı ve yaşanıyor. Ancak FETÖ’nün siyasi ayağı tam kadro vazifelerine devam ediyorlar.
Sedat Peker’inde iddiaları dehşet vericidir. İş adamına FETÖ’cüsün deyip bütün malına çöküyorlar. Tabi böyle çok var! İnsanların malına çöküyorlar!
FETÖ üzerinden oynanan mağduriyet edebiyatı, kendisinden olmayan herkesi FETÖ’cü ilan etmek gibi skandal saçmalıklar asla bir hukuk devletinde olamaz!
Sonuç
Tüm bunlardan ve daha fazlasından yola çıkarak baktığımız zaman, Türkiye’nin kâğıt üzerinde bir hukuk devleti olduğunu ama eylemsel olarak kesinlikle hukuk devleti olmadığını, devleti yönetenlerin; anayasayı, anayasaya bağlı kanunları, TBMM’yi hiçe sayarak oluşturdukları genelgelerle, kararnamelerle, yönetmeliklerle devleti yönettiğini söyleyebiliriz.
“Allah size, emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Allah size ne güzel öğütler veriyor. Şüphesiz Allah her şeyi işitmekte, her şeyi görmektedir.” (Nisa, 4/58)
Adaletin Reisi Hazreti Ömer’e isnad edilen bir sözde, Hazreti Ömer (radıyallahü anha): “Adalet mülkün temelidir!” Demiştir. Ancak mitinglerde Hazreti Ömerler yetiştirmekten bahseden Cumhurbaşkanı Erdoğan kendisini sorgulamalıdır. Acaba Hazreti Ömer’den adalet namına ne kadar nasiplenmiştir? Bir yanda kendi işini görürken devletin mumunu söndürüp kendi mumunu yakan Hazreti Ömer, diğer yanda ise “Devletin malı deniz yemeyen domuz” anlayışıyla milleti ve devleti söğüşleyenler!
Hazreti Ali’nin (kerremallahü vechehü) dediği gibi: “Devletin dini adalettir!”
Makale isminin üzerine tıklayarak, Plandemi Tedbirlerinin Hepsi Kanunsuzdur ve Anayasal Suçtur isimli makalemi okuyabilirsiniz.
Şimdi soruyorum sizlere! Sizce Türkiye Bir Hukuk Devleti mi?