Türkiye ile İsrail İlişkileri Görüldüğü Gibi mi?

Türkiye ile İsrail İlişkileri Görüldüğü Gibi mi?

İsrail ne zaman Filistin’e zulmetse, Filistin ve İsrail arasında ne zaman çatışmalar başlasa, Türkiye’de AKP iktidarı sert söylemleriyle, en sert kınamalarıyla siyasal ve toplumsal psikolojiyi dibine kadar sömürerek bu işin kaymağını yemekte ve İslamcı kesimlerdeki nüfusunu pekiştirmeyi amaçlamaktadır. Ancak bendeniz bugün, Türkiye ile İsrail ilişkileri görüldüğü gibi mi? Sorusunu cevaplayacağım. Bu soruyu cevaplarken ise, siyasal ve toplumsal psikolojiye göre açıklamaları değil, eylemleri baz alacağım.

Uluslarası İlişkiler ve Siyaset Bilimi alanında okuyanlar bilirler. Aslında algıların esiri olmamak için bunu herkesin bilmesi lazımdır. Uluslararası İlişkiler Teorileri vardır. Bu teorilerden biriside davranışsalcılık teorisidir. Her ne kadar davranışsalcılık teorisi denilsede, aslında bu bir teori değil yaklaşımdır. Davranışsalcılıkta, iki devlet arasındaki ilişkileri incelemek için söylemlere değil eylemlere bakılır. Bendenizde bu makalemde, davranışsalcılık yaklaşımı üzerinden Türkiye ile İsrail ilişkileri görüldüğü gibi mi? Sorusunu cevaplandıracağım.

AKP Döneminde Türkiye ile İsrail Ekonomik İlişkileri

İsrailli bir iktisatçı Paul Rivlin, Türkiye ile İsrail ekonomik ilişkilerini ele alırken iki model öne sürmektedir. Birincisi Ortadoğu Modeli olan, ticari ve ekonomik ilişkilerin ekonomiye bağımlı olması, ikincisi ise Amerika-Avrupa Modeli olan, politikanın bir anlamda ekonomiye boyun eğdiği ve ekonomi odaklı olan modeldir. Türkiye ile İsrail ekonomik ilişkilerini ise ikinci model olan Amerika-Avrupa Modeli olarak tarif etmektedir. Gerçektende Türkiye ile İsrail Ekonomik ilişkileri incelendiğinde net şekilde görülmektedirki her türlü politik ve diplomatik gerginliğe rağmen Türkiye ile İsrail’in ekonomik ilişkileri sürekli yükselmektedir.

AKP iktidarının İsrail’i kınaması, tepki göstermesi, boykot etmesi… tamamen söylemlerden ibarettir. Eylemsel olarak ise neredeyse hiçbir karşılığı yoktur. Türkiye ile İsrail ticaret hacmine baktığımızda 1990 – 2003 yılları arasında normal seyirde bir yükselişe geçildiği görülecektir. Ancak 2003 yılından 2013 yılına kadar ise dış ticaret hacminde 4 katlık bir patlama yaşandığı görülecektir. 2013 yılından günümüze kadarsa yükselişin, tüm politik ve diplomatik olumsuzluklara rağmen dış ticaret hacminin rekor üstüne rekor tazeleyerek devam ettiği görülecektir.

7 Mayıs 2020’de bir Twitter kullanıcısının “Türkiye ve İsrail 1990’lardaki gibi yeniden dost ve müttefik olacak mı?” sorusuna, İsrail’in kamu diplomasisini yürüten sosyal medya hesabı üzerinden “Türkiye ile diplomatik ilişkilerimizle gurur duyuyoruz. Bağlarımızın gelecekte daha da güçlenmesini umuyoruz. Bütün Türk takipçilerimize sevgilerimizi gönderiyoruz.” şeklinde cevap vermiştir. İsrail’in eski Ankara Büyükelçiliği Maslahatgüzarı Roey Gilad şu şekilde açıklama yapmıştır:

“Bugün dahi, çoğunuzun bildiği gibi, olabileceği en iyi düzeyde değiller. Öte yandan 70 yıllık diplomatik ilişkiler süresince ticaret ve ekonomide, kültür ve diğer birçok alanda güçlü bağlantılar kuruldu. Tüm bu zorluklara ve çetin koşullara rağmen ilişkilerin en nihayetinde sağlam temellere dayandığını söylemek mümkündür. 2020 yılı sona ererken ilişkilerin yakın gelecekte iyileşmesi yönünde bazı işaretler bile görüyoruz.”

Mavi Marmara Saldırısı Sonrası Gelişen Ticari İlişkiler

2010 yılındaki Mavi Marmara Saldırısı ardından yaşanan siyasi krizde, Türkiye ile İsrail arasındaki diplomatik ilişkilerin en alt seviyeye indirilmesine rağmen, Türkiye’nin İsrail’den ithalatı %51 oranında artıp 2 Milyar Dolar olmuştur. Dış ticaret hacmi ise 4.5 Milyar Dolar olmuştur.

2014 yılında İsral’in Gazze’ye düzenlemiş olduğu Koruyucu Hat Operasyonu saldırısına Türkiye’nin AKP Hükümetinden çok sert tepkiler gelse bile, ticaret hacmi son yılların en yüksek seviyesine ulaşmıştır.

ABD Elçiliğinin Kudüs’e taşındığı ve Yahudi Ulus Devlet Yasasının İsrail Parlemantosunda kabul edildiği dönemde Türkiye ile İsrail arasında siyasi gerilim artsada, iki ülke arası ticaret hacmi 6 Milyar Dolara yaklaşmıştır. Türkiye ve İsrail arasındaki ithalat – ihracat sürekli olarak artmaktadır. Her iki ülke tarafında da hem itlahatta hem ihracatta ilk 20’de yer almaktadır. İsrail’in ABD ve Çin’den sonra en çok ithalat yaptığı üçüncü ülke Türkiye’dir. En çok ihracat yaptığı yedinci ülkede Türkiye’dir.

Ayrıca İsrailli şirketlerin birçoğu Türk şirketlerle ortak teşebbüslerde bulunarak İsrail kimliklerini gizlemeyi tercih etmekte ve böylelikle bazı Arap ülkeleriyle iş ilişkilerini daha kolay tesis edebilmektedirler. Türk şirketler ise İsrail ile ABD arasındaki anlaşma sebebiyle İsrailli ortakları üzerinden ABD pazarına geçiş yapabilmektedirler.

Türkiye İsrail İthalat İhracat Hacim Denge

Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) Türkiye-İsrail İş Konseyi Başkanı İbrahim Sinan Ak, İsrailli iş insanlarının corona virüs salgını döneminde Türkiye’ye yöneldiğini açıklamıştır.

Türkiye’de AKP iktidarı ve yandaş medyaları, AKP Trolleri, AKP’ye gönül veren İslamcı ve Müslüman kesimler; her ne kadar sabahtan akşama kadar İsrail’e lanet okusalar, İsrail’i kınasalar, Bir gün Kudüs fetih olunacaktır!” sloganıyla kitlelerin gazını alsalar bile, hakikatta İsrail ile Türkiye arasında kuvvetli bir ticari ve ekonomik ilişki mevcuttur. Yani söylemler ve eylemler birbirinden farklıdır.

Burak Erdoğan ve İsrail ile Olan Ticareti

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın oğlu Burak Erdoğan, sahip olduğu ticaret gemileriyle (kamuoyunca gemicikler olarakta bilinir) İsrail ile ticaret yapmaktadır. Her ne kadar AKP’ye yakın olan medya ve basın organları bu ticareti saklamaya çalışsa veya yalanlasa bile, Burak Erdoğan’ın, İsrail ile olan ticari faaliyetleri aşikardır.

İsrail basınına baktığımız zaman İsrail gazetesi olan ŞALOM‘un İsrailli Yedioth Ahoronot’a dayandırdığı habere göre son yıllarda Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın oğlu Ahmet Burak Erdoğan, siyasi ilişkilerin her geçen gün kötüye gitmesine rağmen İsrail ile olan ticaretinin arttığını yazmıştır. 95 metrelik yük gemisiyle, İsrail’in Aşdod limanı ve Türkiye arasında defalarca kargo taşıdığı yazmaktadır. Yani bu kargolar, ticari kargolar oluyor. Türkiye ile İsrail arasında ticaret yapan şirketlerin ithalatının ve ihracatının kargoları oluyor.

ŞALOM haber sitesinin bu haberinin tarihi, Temmuz 2014’tür. Yukarıda da zikretmiştim. 2014 yılında İsrail, Gazze’ye Koruyucu Hat Opersyonu gerçekleştirmiştir. O dönemde Türkiye, tıpkı şimdi olduğu gibi sert eleştirilerde bulunmuştur. Ama tabi eleştirilerden öteye her zamanki gibi gidememiştir. Bilakis, bu sert eleştirilere rağmen 2014 yılında Türkiye ve İsrail ticari ilişkileri artış göstermiş ve dış ticaret hacmi 2014 yılında 6 Milyar Doların üzerine çıkarak rekor tazelemiştir. Zaten ondan sonrada sürekli ve istikrarlı olarak rekor tazelemeye devam etmiştir.

Isparta Coca Cola Fabrikasının Açılışı

Isparta’da Coca Cola Meyve Suyu Üretim Tesisi açılmasından ziyade ilginç olan şey, Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından bu açılışın gerçekleştirilmesidir. Bir ülkenin devletinin en tepesindeki isim acaba neden bütün işi gücü bırakırda, düşman olarak addettiği, sürekli olarak tepki gösterdiği, sürekli olarak kınadığı bir ülkenin firmasının kendi ülkesindeki fabrikasının açılışına katılır? Bundaki amaç nedir anlamak mümkün değildir.

Isparta’daki Coca Cola Meyve Suyu Üretim Tesisi Ağustos 2017 tarihinde açılmıştı. Bu açılışta ise kurdele keserken meşhur, “Ya Allah Bismillah!” sözünü söylemiştir. Hatırlarsanız çok sayıda kilise açan ve açılışlarına bizzat katılan Cumhurbaşkanı Erdoğan, hepsinin açılışında “Ya Allah Bismillah!” diyerek hayırlı olsun demeyide ihmal etmemişti. Besmeleyle Kilise açmak! Belkide içinizden haykırıyorsunuzdur, “Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu!” Diye!

Isparta’da açılan Coca Cola Meyve Suyu Üretim Tesisi, dediğimiz Coca Cola şirketinindir. Anadolu Grubu ise, Coca Cola Cappy Meyve Suyu’nun Türkiye’deki partner şirketidir. Açılışı aşağıdaki videoda izleyebilirsiniz.

Suriye Sınırında Mayın Temizlenmesi Meselesi

1999 yılında imzalanan Ottowa Anlaşmasına göre Türkiye sınırlarındaki bütün mayınları temizlemeliydi. 2007 yılında Suriye sınırındaki mayınların temizlenmesi için İsrail’li bir firmaya ihale verilmesi gündeme gelmiştir. Muhalefet bu duruma tepki gösterince dönemin Başbakanı, günümüzün ise Cumhurbaşkanı olan, Recep Tayyip Erdoğan; “Yahudi düşmanı mısınız? Irkçılık yapmayın!” diye tepki gösteren muhalefete esip gürlemişti. O dönemde Suriye sınırındaki mayınların temizlenmesi tartışması başlamıştı.

Tabi 2009 tarihinde AKP iktidarı, Suriye sınırındaki mayınların temizlenmesi için İsrailli firmayla anlaşmayı planlamıştır. Bu anlaşmaya göre Suriye sınırındaki mayınları temizleme ihalesi İsrailli firmaya verilince 5 yıl içinde mayınlar temizlenecek ve aynı zamanda mayından temizlenen bu bölge 44 yıllığına İsrail’e kiralanacaktı.

Mayınlı olan bu bölgenin, tarım açısından, zengin su kaynakları açısından ve petrol açısından mühim olduğunuda atlamamamız gerekmektedir. O dönemde muhalefet bu işe şiddetle karşı çıkmış, Filistin işgalinin toprak satın almayla başladığını, dolayısıyla sınırımızda ikinci bir Gazze oluşturulmaması gerektiğini dile getirmiş ve “toprağımızı peşkeş çekiyorsunuz!” Diye tepki göstermiştir.

2011 yılında 900 km karelik alanın mayından temizlenme kararı alındı ve bu mayın temizleme ihalesi İsrail’e verildi. Dönemin muhalefetinin baskılarıyla ve tepkileriyle mesele Anayasa Mahkemesine taşındı ve AYM, ihaleyi iptal edip, mayın temizleme işi Milli Savunma Bakanlığına verdi.

Şimdi biz bu hadiseden anlıyoruz ki, AKP Hükümeti ve Erdoğan resmen Suriye sınırını 44 yıllığına İsrail’e peşkeş çekmeye kalkışmış. Ama bugün beğenilmeyen muhalefet, o gün bu ihanete engel olmuş. Lütfen sorgulayın. Bu yazdıklarımızı kendinizde araştırıp öğrenin! Ayrıca AKP’nin bugünkü ulaştığı güç eğer o gün olsaydı, kimbilir neler olurdu?

Ayrıca Şu anda İran, Ermenistan sınırındaki mayınlarda temizlenmekte! Acaba neden sınırdaki mayınlar temizleniyor? Türkiye gibi dört tarafı düşmanlarla çevrili olan ve dört taraftan tehdit altında olan bir devlet, sınırlardaki mayınları niçin temizler? Bu bir güvenlik tehdidi değil midir? İnsanlarımızın bunlarıda ayrıca sorgulamasını rica ediyorum!

Malatya Kürecik Üssü Neden Kuruldu?

Malatya Kürecik Radar Üssünü bazı kaynaklar İsrail’in zannediyorlar ve İsrail’i korumak için Türkiye’de kurulan üs olarak nitelendiriyorlar. Ancak Kürecik Radar Üssü ABD’ye ve NATO’ya aittir. ABD ve NATO’ya ait olduğu gibi İsrail’i korumak içinde hizmet vermektedir. Bu üssün amacı, İran’dan fırlatılacak balistik füzeleri en erken şekilde tespit etmektir. Tabiki sadece İran değil, Rusya’ya karşıda bir erken uyarı görevi görmektedir.

Bu radar her ne kadar Türkiye-Malatya şehrinde olsa bile, Türkiye’nin hiçbir faydasına yaramamaktadır. Malatya Radar Üssü, tamamen Avrupa’yi ve İsrail’i korumaktadır. Çünkü Türkiye’yi hedef alan bir balistik füzeyi engelleyebilecek anti-balistik füze Türkiye’de bulunmamaktadır. Akdenizde ki ABD ve NATO’nun deniz donanmaları ise ancak Türkiye’nin Batı yarısına gelebilecek balistik füzelerden koruyabilir. O da eğer korursa! Ancak misal olarak başkent Ankara’ya atılacak bir balistik füzeyi hiçbir NATO ülkesi ve ABD durduramaz. Çünkü menzil yetmiyor.

Düşünün! NATO üyesi olan bir ülkede balistik füzelere karşı erken uyarı radar üssü var. Ancak bu üs bölgesinden, üs bölgesinin kurulduğu bir NATO ülkesi istifade edemezken, NATO üyesi olmayan bir ülke olan İsrail istifade edebiliyor! Üstelik bu üs, 2012 yılında kurulmuştur. Yani Mavi Marma saldırısından 2 yıl sonra!

İsrail’e NATO’nun Kapılarını Kim Açtı?

Mayıs 2010 tarihinden sonra Türkiye, İsrail’in NATO tarafından yapılan bazı tatbikatlara katılmasını veto etmiştir. Ancak dönemin NATO genel sekreterinin geliştirdiği uzlaşı formülüyle, Türkiye’ninde onayıyla İsrail tatbikatlara katılmasada, tatbikatların seminerlerine ve çalışmalarına katılmıştır. Yine aynı dönemde, Suriye’den gelecek tehditlere karşı Suriye sınırına Patriot savunma füzelerinin yerleştirilmesi için İsrail ile işbirliği yapılmıştır.

Tüm bunlar yaşanırkense o dönemde başbakan olan Erdoğan ve AKP hükümeti, İsrail’i en ama burası çok önemli en sert sert şekilde eleştirmiştir. Erdoğan konuşmalarında sürekli İsrail’i yerden yere vurmuştur ve “ortak hiçbir iş yapmayız” demiştir. Aynı dönemde iki ülke arasındaki dış ticaret hacmi yine yükselmiştir. Söylemlerle eylemler her zaman olduğu gibi yine farklı olmuştur.

Kürecik Erken Tespit Radar Üssünün ABD ve NATO’ya ait olmasına rağmen İsrail’i de İran tehdidinden korumak için kullanıldığını ama Türkiye NATO üyesi olmasına ve üssün Türkiye’de bulunmasına rağmen Türkiye’ye herhangi bir korunma sağlanmadığını, Bu üssün yine Mavi Marmara saldırısından yaklaşık 2 yıl sonra kurulduğunu tekrar hatırlatmak isterim!

Gazze’yi Bombalayan İsrail Pilotlarını Kim Eğitti?

İsrail, pilotlarının eğitimi için kendi ülkesinde yer sıkıntısı yaşamaktadır. Bu yüzdende pilotlar Türkiye’de Konya şehrinde eğitilmekteydi. Ancak İsrail’in Mavi Marmara Saldırısı sonrası pilotların Türkiye’de eğitimi iptal edildi.

O güne kadar Gazze’yi bombalayan İsrail pilotlarının Türkiye’de eğitim alması, 1200 yıldır İslam’ın ve Müslümanların koruyuculuğunu, hatta liderliğini yapmış olan bu aziz millete utanç olarak yeter! Ahirette bunların hesabı nasıl verilecek?

İsrail Halkı Türkiye’ye Vizesiz Girerken Filistin Halkı Vizeli mi Giriyor?

Baktığımız zaman Türkiye vatandaşları, gerek Filistin’e gerek İsrail’e gitmek için İsrail vizesi almak zorundadır. Yani ilk 30 gün ya da 90 gün vize muafiyeti gibi bir durum söz konusu bile değildir. Ama öte yandan İsrailli vatandaşlar Türkiye geldiğinde ilk 90 gün vize muafiyeti hakları vardır. Filistin vatandaşlarının bile yakın zamana kadar 30 gün vize muafiyeti hakları varken, bu hak bir yıl önce 90 güne çıkarılmıştır. Dolayısıyla İsrail ile Türkiye arasında vize dengesizliği söz konusudur. İsrail’e tanınan vize muafiyeti hakkı yakın zamana kadar Filistin’e tanınmıyordu. Ayrıca Türkiye, İsrail’e 90 güne kadar vize muafiyeti hakkı tanırken, İsrail bir gün bile Türkiye’ye vize muafiyeti hakkı tanımamaktadır.

Ceyhan’dan İsrail’e Petrol Sevkiyatı

2018 yılında ABD’nin, İsrail büyükelçiliğini Kudüs’e taşıması ve İsrail’in Gazze’ye saldırması sonrası Türkiye ile İsrail ilişkileri yine bozulmuştur.

Türkiye’de AKP iktidarı tarafından Zulme Lanet Kudüs’e Destek mitingi düzenlenmiştir. Ancak miting düzenlendikten sadece bir gün sonra Adana Ceyhan’dan İsrail’e, 1 milyon varil petrol sevkiyatı gerçekleştirilmiştir.

Düşünebiliyor musunuz?

Zulme Lanet Kudüs’e destek propagandasıyla kitleleri etkilemek, gözlerini boyamak, gazlarını almak için miting düzenleniyor ve hemen ardından ertesi gün İsrail’e 1 milyon varil petrol sevkiyatı yapılıyor! Söylemlerle eylemler arasında ne kadarda büyük farklılık var öyle değil mi?

Antalya Manavgat Çayı Suyu İsrail’e mi Satıldı?

Mart 2004 tarihinde Türkiye ve İsrail arasında Tel Aviv’de, Antalya Manavgat Çayı Suyunun 20 yıl boyunca her yıl 50 milyon metreküp olacak şekilde satışı yönünde anlaşma imzalandı. Bu su deniz yoluyla tankerlerle taşınması öngörülmüştü.

2006 yılında ise bu anlaşma iki ülkenin karşılıklı feshiyle iptal edilmiş oldu. İptal edilme sebebi ise siyasi gerilimler değildir. Petrol fiyatlarındaki yükseliş, suların taşınması için üretilen tankerlerin maliyetinin yüksek olması, ulaştırma maliyetinin artmasıdır.

Her ne kadar anlaşma karşılıklı olarak feshedilse bile alternatif projelerin gündemde tutulması hususunda açık kapı bırakılmıştır.

TBMM’ye Sunulan İsrail ile Yapılan Anlaşmaların İptali Önergesinin Reddedilmesi

Mayıs 2018 tarihinde ABD, İsrail Büyükelçiliğini Kudüs’e taşıma kararı almıştı. Bunun üzerine Gazze’de protestolar gerçekleşti ve İsrail’in bu protestolara müdahalesi sonucunda onlarca Filistinli şehit oldu. Tüm bunların ardından enteresandır PKK Terör Örgütünün siyasi ayağı olan HDP, İsrail ile yapılan bütün anlaşmaların iptali önergesini TBMM’ye sunmuştur. Ancak bu önerge, AKP ve MHP oylarıyla reddedilmiştir.

Burada enteresan olan husus elbetteki PKK’nın siyasi ayağı olan HDP’in meclise böyle bir teklif sunmasıdır. Burada ilk etapta bu teklif HDP tarafından sunulduğu için AKP ve MHP, bu önergeyi reddetti sonucunu çıkaran Ak Troller olacaktır. Kimbilir belkide olmuştur. Bende soruyorum o zaman;

Eğer bu önerge İyi Parti veya CHP tarafından sunulmuş olsaydı kabul edecekler miydi?

Bu sorunun cevabı için beynimizi zorlamaya, boşuna yormaya bile gerek olmadığını düşünüyorum. Ben makalede baştan sona ne yazdım? Siyasi olarak yaşanan söylemlerden öteye gitmeyen bütün gerilimlere rağmen, İsrail ve Türkiye ilişkileri sürekli gelişme göstermiştir. Sadece zaman zaman geçici duraksamalar ve gerilemeler olmuşsada, ilişkiler sürekli olarak yükselmiş ve gelişmiştir. AKP iktidarı döneminde Türkiye ile İsrail arası dış ticaret hacmi neredeyse 5 kat yükselmiştir.

Tüm bunları ve daha fazlasını göz önünde bulundurduğumuz zaman, 19 yıllık iktidarı boyunca İsrail’e karşı yapıcı ve somut adım atmamış bir iktidarın, kalkıpta herhangi bir muhalefet partisinin meclise sunduğu önergeyle karar verecek değildir. Zira onlardan böyle bir şey beklenemez.

İsrail’e Kaç Dönüm Arazi Satıldı?

Son beş yılda 18 milyon metrekare arazi yabancılara satılmıştır. Türkiye’den en çok arazi alan üç ülke ise Ürdün, Suudi Arabistan ve Mısır ülkeleridir. İsrail ise son beş yılda 220 bin 922 metrekare dönüm arazi satılmıştır.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 23 Nisan’da Çamlıca Kulesindeki Bayrak Töreninde yapmış olduğu bir konuşmasında:

Türk milleti için bayrak bağımsızlığının en önemli sembollerinden biridir. Ne diyor Arif Nihat Asya: Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır. Toprak uğrunda ölen varsa vatandır. Toprak kan dökülmediyse vatan olmaz. Ben bunu şuna benzetiyorum. Arsa ve arazi var. Araziyi arsaya dönüştürmek için belli bedel ödemek gerekiyor. Aksi takdirde arazinin hiçbir anlamı yok. İşte bizler bu toprakları vatan yapmak için nice şehitler verdik. Bizim büyüklerimiz nice şehitler verdi. Gençler işte sizleri büyüğünüz olarak böyle görüyorum. 2053’ün Türkiye’sini siz inşa edecek ve kuracaksınız. Sizsin gözlerinizde bu pırıltıyı görüyorum. Çok çalışacağız, okuyacağız. 2053’ün Türkiye’sini inşa edeceğiz. Biz toprağın altında olacağız. Sizi izleyeceğiz. Size inanıyoruz.

Bu sözleri söyleyen bir cumhurbaşkanının yönettiği ülkede, son beş yılda 220.922 metrekare arazi satılmıştır. Sanırım vatan toprakları kendisi için henüz halen bedeli ödenmemiş araziler olarak gözükmektedir.

İsrail ülkesinin yüzölçümü 22.125 kilometrekaredir. Türkiye’den son beş yılda aldıkları 220.922 metre kare ise, İsrail’in kendi yüzölçümünün üzerindedir. Yani İsrail, kendi ülkesinin yüzölçümünden fazla toprağa sahiptir Türkiye’de!

Üstelik sadece bu da değil! Güneydoğu bölgesinden özellikle Suriye ve Irak sınırına komşu olan şehirlerde daha önceki yıllarda milyon küsür metrekare toprağında sadece İsraillilere satıldığı belirtilmektedir. Güneydoğu’nun aynı zamanda Yahudilerin inancına göre Arzı-Mevud sınırları içerisinde olduğunuda ayrıca hatırlatmak isterim!

Kudüs’ü Üç Dinin Temsilcilerinden Oluşan Bir Komisyon mu Yönetsin?

Sanırım tüm mevzu buradan anlaşılıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçtiğimiz günlerde aynen şu cümleleri kullanmıştır:

Kudüs’ün üç dinin temsilcilerinden oluşan bir komisyon tarafından yönetilmesi, günümüz şartlarında en doğru ve tutarlı yol olacaktır.

Bir kere şu bilinmelidir ki, “Allah katında tek din İslam’dır!” Kuran-ı Kerim’de bu net bir şekilde yazmaktadır. Ancak FETÖ’nün en büyük fitnesi Dinler Arası Diyalog fitnesidir. Erdoğan’ın bu talihsiz açıklamasından da, FETÖ’nün diyalog tuzağına düştüğünü, açıkça FETÖ gibi dinler arası diyalogçuluk yaptığını görüyoruz. Dinler Arası Diyalog fitnesinin ne olduğunu bilmiyorsanız, bağlantıya tıklayarak öğrenebilirsiniz.

Birde artık AKP’nin kontrolünde olan birçok medya organı, Kudüs davası değilde, Doğu Kudüs davasına vurgu yapıyorlar ve Kudüs’ü batı-doğu diye ikiye ayırıyorlar. Hayır! Kudüs tektir! Kudüs üç dinin ortak yönetiminede bırakılamaz! Kudüs, Dinler Arası Diyalog fitnesine alet edilemez!

Sonuç

Olaylara idealist değil realist bakmak gerekir. Aynı şekilde söylemlere değil, eylemlere bakmak gerekir. İki ülke arasındaki ilişkilere bakarken her daim davranışsalcılık yaklaşımı üzerinden bakmak gerekir. Yani söylemlere değil eylemlere bakmak gerekir! Ancak o zaman koyun olmayız! Yukarıdaki anlatılanların hiçbirisi hayal ürünü yahut yalan değildir. Eksiği var fazlası yok. Bütün altbaşlıklar aslında kendi içinde birer konudur. Ben elimden geldiğince kısa kısa altbaşlıklar halinde ele aldım.

Değerli okuyucular kendileride tek tek araştırabilirler. Söylemlerin farklı eylemlerin farklı olduğunu görebilirler. Siyasal İslamcıların, Ak Trollerin Kudüs davasını sömürmelerine aldanmayınız! AKP’nin, Kudüs davasını bir siyasi propaganda ve oy toplama malzemesi yapmasına aldanmayınız!

Yazan - Yavuz Şahin

Yavuz Şahin
Bir şeyi bilmek ve istemek başka, onu hayata geçirmek başka şeydir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir