Türkiye ve Yunanistan Sorunu sadece bugüne özel bir konu değildir. Mevzu Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde yaşanan Balkan Savaşlarına ve öncesinde İtalyanların Libya ile On İki Adaları işgaline kadar gider. Sorunun ana kaynağıda On İki Adalar ve Kıbrıs’tır. Özellikle Anadolu kara parçasının tabi uzantısı olan On İki Adalar, Türk-Yunan ilişkilerinde her daim gerilime sebep olmuştur.
Yunanistan, On İki Adaları bahane ederek Ege Denizinin neredeyse tamamının kendilerine ait olduğunu iddia etmektedirler. Oysa kıta sahanlığı belirlenirken küçük adacıkların kıyıları baz alınmaz, ana kara baz alınır. Ancak Yunanistan ana karayı baz almıyor, Ege Denizinde ki bütün adaları baz alıyor.
Ege kıyılarımıza baktığımız zaman ise, kıyılardan Yunanistan toprağı olan adalar çıplak gözle bile görülebilmektedir. İyi bir yüzücü, yüzerek adalara ulaşabilmektedir. Onların hesabına göre Türkiye’nin sadece kendi kıyılarında hakkı vardır.
On İki Adalar Kime Ait Olmalıydı?
Bugün Yunanistan egemenliğinde olan On İki Adalar, esasında Osmanlı ve İtalya arasında yapılan Uşi Antlaşmasına göre Türklerindi. Antlaşmaya göre Trablusgarp, İtalyanlara bağlı olacak ve Osmanlı askerleri Trablusgarp’tan çekilecekti. Buna karşılık ise İtalyanlar, işgal ettikleri On İki Adalardan askerini çekecek ve oraları Osmanlı’ya bırakacaktı.
Osmanlı Askerleri Trablusgarp topraklarından çekilmişti. Ancak tam bu dönemde Balkan Savaşları patlak verdi. İtalyanlar On İki Adayı boşaltırsa, Osmanlı askerleri yerine Yunan işgalcileri adalara yerleşebilirdi. Bundan dolayı Osmanlı, İtalyanların adalardan askerlerini savaş bitene kadar çekmemesini istedi. İtalyanlar ise bu talebi kabul ettiler.
Ancak savaş bittikten sonra da adalardan çekilmediler. İngilizlerde İtalyanların adalardan çekilmesini istemiş olsalar da, Yunanların, Balkanlarda çok toprak ele geçirmesinden dolayı onlarda bu işe karşı oldular. İkinci Dünya Savaşından sonra ise adalar, asıl hakkı olan Türklere teslim edilmeyip Yunanistan’a hibe edildi.
Esasında Yunanistan’ın adalar üzerinde hiçbir hakkı olmamasına rağmen, Emperyalist güçler adaları Yunanistan’a bıraktılar. Türkiye ise o dönemde buna karşı koyacak güce sahip olmadığından gereken tepkiyi gösterememiştir.
Meis Adası Fedakarlığı!
Meis Adası esasında On İki Adalar arasında yer olmasa bile, ismi hep On İki Adalar ile anılmaktadır. On İki Adaların hepsi Ege Denizindeyken, Meis Adası Akdeniz’de bulunmaktadır. Türkiye’nin Mavi Vatan politikasında da Meis Adası önemli bir role sahiptir.
Meis Adası eğer bugün Türkiye adası olsaydı, Akdeniz’de elimizde çok daha fazla kuvvetli olurdu. Bugün Akdeniz’de yaşanan münhasır ekonomik bölge ihtilafının kilit noktası Meis Adasıdır.
Meis Adası her ne kadar Lozan Antlaşmasında Türkiye’ye bırakılması teklif edilmiş olsa da, Lozan’da Türk heyeti, Küresel Barışa katkı sağlamak amacıyla fedakarlık yaparak Meis Adalarındaki haklarından vazgeçtiklerini belirtmiştir. Şaka gibi!
Eğer Meis Adası o gün sözde küresel barışı sağlamak amacıyla Yunanistan’a hibe edilmemiş olsaydı, bugün en azından Doğu Akdeniz’de kıta sahanlığı ile alakalı bir problemimiz olmayacaktı.
Türkiye’nin Eli Daha Kuvvetli
Yunanistan her ne kadar ABD’ye ve başta Fransa olmak üzere Avrupa ülkelerine güvenip Ege ve Akdeniz’de Türkiye’nin Mavi Vatan’ına çökmeye çalışıyor olsa bile, Eli zannedildiği kadarda güçlü değildir.
Çünkü Türkiye bugün Batı’dan yüzünü çevirirse, Doğu’da alternatif ve en önemlisi Batı’nın karşısında olan ittifaklara dahil olabilir. Ama Yunanistan’ın böyle bir tercih şansı yok. Yunanistan, Batı’ya organik olarak bağımlıdır.
Bugün ABD ve Avrupa için Türkiye jeo-politik ve jeo-stratejik muvaceheden, Yunanistan’dan daha fazla ehemmiyeti haizdir. Çünkü Türkiye, Ortadoğu, Orta Asya ve Uzak Doğu’ya açılan bir kapıdır. Eğer Türkiye kaybedilirse bu kapıda kaybedilir.
ABD ve Avrupa, Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra, şimdide Rusya tehdidi ile karşı karşıyadır. Diğer yandan da ABD’yi tahtından edip yeni süper güç olmaya hazırlanan Çin vardır.
Avrupa’nın arası şu an Çin’le her ne kadar iyi olsa bile, Rusya’yı birinci derece tehdit olarak görmekteler. ABD ise hem Çin’i hem de Rusya’yı tehdit olarak görmektedir. Türkiye, Avrupa ve özellikle ABD için hiçbir zaman kaybedilmemesi gereken bir müttefik konumundadır.
Batı Aynı Zamanda İkilemde Kalıyor
Batı için Rusya her ne kadar birinci tehdit olsa bile, Türkiye her ne kadar vazgeçilmemesi gereken bir müttefik olsa bile, Batı aynı zamanda ikilemde kalıyor. Bir yandan Türkiye’yi kaybetmek istemiyor, fakat diğer yandan da güçlü bir Türkiye devletinin varlığını istemiyor.
Çünkü güçlü bir Türkiye, bugün Rus tehdidine karşı her ne kadar Batı çıkarına olsa bile, yarın Rus tehdidi ortadan kalktıktan sonra güçlü bir Türkiye’nin Batı için tehdit olmayacağının kimse garantisini veremez.
Hele ki genetik kodlarını hatırlayıp narkozdan uyanan ve İslam sancağını eline alıp yeniden fetih ve fütuhat hareketini başlatan Türkiye’yi, Batı hayal bile etmek istemiyor!
Bir yandan Türkiye’nin kendi dış politika ve güvenlik çıkarlarına uygun şekilde Batı ile müttefik olmasını istiyorlar, diğer yandan ise güçlenmesini istemiyorlar. Bu durumda Türkiye ve Batı arasında garip bir müttefikliği ortaya çıkarıyor. Bu müttefiklik ise zoraki bir müttefikliktir.
Batı her ne kadar güçlü bir Türkiye’yi, ileride tehdit olur endişesi ile istemiyor olsa bile, bugün var olan Rusya tehdidine karşı güçlü bir Türkiye’ye muhtaçtır. Yunanistan’ın, Rusya karşısında yapabileceği pek bir şey yoktur.
Türkiye, Batı için Ortadoğu, Orta Asya ve Uzak Doğu’ya açılan kapı olduğu gibi; Rusya içinde Akdeniz’e açılan kapı konumundandır. Akdeniz’e açılan ve yerleşen bir Rusya’yı, Batı kesinlikle istemeyecektir.
Yunanistan’da Neden ABD Üsleri Var?
Baktığımız zaman, Yunanistan’ın her tarafında ABD üsleri bulunmaktadır. ABD üslerinin amacı ise, muhtemel bir NATO-Rus Savaşında, Rusya’nın Ege ve Akdeniz’e inmesini engellemektir.
Diğer bir sebepse, Türkiye’nin Batı’dan, ABD tarafından sarılmasıdır. Eğer Türkiye bir gün Rusya’dan sonra tehdit unsuru olursa veya NATO’dan çıkıp Rusya safına katılırsa, buna karşı da ABD’nin bir önlemidir.
Çünkü Türkiye her ne kadar NATO üyesi bir ülke olsa bile, diğer NATO ülkelerinden farklıdır. NATO ülkelerinin hepsi Hristiyan devletlerden meydana gelmekteyken, tek Müslüman ülke Türkiye’dir. Türkiye’nin NATO üyeliği ise hem Türkiye hem de Batı açısından tamamen stratejik ve her iki tarafında çıkarına bir ittifaktır.
Ama bu çıkarlar ve koşullar bugün aynı değildir. Türkiye bir gün ansızın Batı Blokundan çıkıp Doğu Blokuna dahil olabilir. Bu sebepten ABD’nin Yunanistan’daki üsleri her ne kadar Rusya’nın Ege üzerinden Akdeniz’e inmesini engellemek amacıyla gözükse bile, bir diğer amaçta gelecekte saf değiştirip Batı için tehdit olabilecek bir Türkiye’nin karşısında da savunma duvarı kurmaktır.
Türkiye ve Yunanistan Sorunu Nasıl Sonuçlanacak?
Batı Dünyası ikilemdedir. Bir yandan Türkiye gibi jeo-stratejik ehemmiyeti haiz bir müttefiki kaybetmek istemiyorlar. Diğer yandan ise, Türkiye’nin güçlenip bölgesel bir güç olmasına razı gelmiyorlar. Olaya Batı Dünyası muvacehesinden baktığımız zaman, öyle bir şey yapmalılar ki… hem Türkiye’nin bölgesel güç olmasına pekte fazla katkıda bulunulmamış olsun, hem de Türkiye’nin Batı müttefiki olarak kalmaya devam etmesi sağlansın.
Türkiye’nin şu anda On İki Adaları topraklarına katmak gibi bir derdi yok. Sadece anakara baz alınarak kıta sahanlığının belirlenmesi, Ege Denizin Yunanistan ile adil şekilde paylaşılmasını amaçlamaktadır. Akdeniz’de ise münhasır ekonomik bölgesinin tanınmasını amaçlanmaktadır. Yani Türkiye’nin şu anda On İki Adalarda veya Kıbrıs’ta gözü yok, sadece Mavi Vatan sınırlarını güvence altına almak istemektedir.
Batı Dünyası ise, Türkiye ile Yunanistan arasında bu cihetten bir uzlaşma ve anlaşma yapılmasına ön ayak olarak, sorunun çözülmesini sağlayabilir. Böylece Türkiye, muhtemel bir savaşla hem On İki Adaları ve Kıbrıs’ı hatta Batı Trakya’yı topraklarına katmaya kalkışmaz. Hem de Türkiye, Batı Bloku olan ittifakını devam ettirir.
Ancak Rusya-Ukrayna Savaşında yaşanacak gelişmelerde önemlidir. Daha önce Sovyetler, Afgan İşgalinde hezimete uğramış ve bu hezimet en nihayetinde Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla neticelenmiştir. Sovyetlerin varisi olan Rusya, şu an da Ukrayna’yı işgal etmektedir. Eğer ki burada da Rusya hezimete uğrarsa, iç siyasete ciddi yansımaları olacaktır. Özerk yönetimlerin Rusya’ya baş kaldırmasıyla Rusya Federasyonun dağılması söz konusu olabilecektir.
Rusya Federasyonu dağılırsa, artık Batı Bloku için Rusya, bir tehdit olmaktan çıkacaktır. Yeni birincil tehdit ise Türkiye olacaktır. Bu durumda işler değişecektir. Türkiye Batı Bloku için, henüz küçükken başının ezilmesi gereken bir yılan olacaktır. Türkiye’yi parçalama planları en acımasız şekilde devreye girecektir.
Türkiye bir yandan Batı Blokunun sonsuz desteğini alan Yunanistan ile savaşırken, diğer yandan Doğu’da İran ile savaşa sokulabilir. Hem batı cephesinde ve hem de doğu cephesinde savaşan Türkiye aynı zamanda içeride de etnik, mezhepsel ve ideolojik gruplar üzerinden iç savaşa da sürüklenebilir.
İyice zayıflayan Türkiye’yi ise barış gücü adı altında Batı’nın modern Haçlı Ordusu tarafından işgal edilebilir. Tarihte gerçekleştiremedikleri Sevr Haritasına benzer bir haritayı gerçekleştirmeyi amaçlayabilirler.
Türkiye’yi Yönetenler Ne Yapıyor?
Görünürde baktığımız zaman Türkiye’yi yöneten AKP İktidarı, Mavi Vatan için Batı Dünyasını karşısına almış ve ciddi bir diplomasi mücadelesi veriyor. Diğer yandan da adeta bir soğuk savaş yaşıyor. Devleti yönetenlerin zaten asli görevi, dış politikada devletin ve milletin çıkarlarını savunmaktır. Yani bu bir meziyet değildir.
Ancak diğer yandan Türkiye için halihazırda var olan tehditleri iyi okuyamıyorlar. Sanki yukarıda anlattığım felaket senaryosu gerçekleşsin ve Türkiye yıkılsın diye özel ve titiz bir şekilde çalışıyorlar. Dış politika da Mavi Vatan mücadelesi vermek lazım. Buna katılıyorum. Ama diğer yandan ise çözülmesi gereken çok ciddi sorunlar var.
Ülke gırtlağa kadar faizli dış borca batmış. Devletin kasasında rezerv -30, -40 Milyar Dolarlara kadar inmiş.
Yap İşlet Devret ve Özelleştirme adı altında devletin neredeyse her şeyi peşkeş çekilmiş.
Yabancılara çok ciddi oranda gayrimenkul ve arazi satışları yapılmakta ve vatandaşlık kampanyaları verilmektedir.
Milyonlarca mülteci kaçak olarak yaşamakta ve çalışmaktadır. Bunlar ülke için her an patlamaya hazır birer bomba statüsündedir.
Toplum siyasi, mezhepsel ve ideolojik olarak her geçen gün daha da kutuplaştırılıyor ve birbirlerine karşı düşmanlıkları artırılıyor.
Toplum ahlaki olarak ciddi bir şekilde dezenformasyona uğratılıyor. Aile kavramının köküne ise dinamit yerleştiriliyor.
Toplumsal travma ve suç oranları ciddi şekilde artıyor. İnsanlar çok daha kolay suç işlemeye meyilli hale geliyor.
Bu yukarıda saydıklarım sadece başlıca ciddi sorunları oluşturmaktadır. Bu listeyi uzatmak mümkündür. Bu sorunların çözümü için ise hiçbir şey yapılmaktadır. Peki yarın öbür gün Yunanistan ile savaş yaşandığında, Suriye’de ne olacak? Suriye’de ise karşımıza hem PYD-PKK ve hem de Rusya’dan boşalan yeri dolduran İran ve onun desteklediği Şia Terör Örgütleri çıkacaktır.
Afganistan’dan Türkiye’ye kaçanlar kimler? Çoğunluğu 20 yıldır ABD’ye çalışan ve oranın meşru gerçek hükümeti olan Taliban’a ihanet eden Şia Mezhebine mensup olanlardır. Dün Afganistan’da ABD’ye çalışıp kendi milletine ihanet eden bu gruplar, yarın Türkiye’de kime çalışacaktır? ABD ve İran arasında gerçekten bir mücadele olduğuna inanan bu ülkede kaç tane saftirik kaldı acaba?
Türkiye eğer Yunanistan ile savaşırsa hemen arkasından Suriye ve İran cephesinde de savaşacağımızın garantisini verebilirim. İçeride ise etnik, ideolojik ve mezhepsel gruplar üzerinden iç savaş tertiplendiğinde o zaman siz görün bir ülke nasıl yıkılıyor!
Ekonomi ise zaten bitik durumda olduğundan, hem doğu hem batı cephesinde savaşan Türkiye, diğer yandan da iç savaş yaşayınca kolayca savunmasız hale gelecektir ve yıkılacaktır. İç savaşla düşen ülkeyi ise başta ABD güçleri olmak üzere Batı’nın Haçlı Ordusu işgal için gelecektir. Daha sonra Anadolu’nun haritası yeniden çizilecektir. Bize Sevr Haritasına benzeyen bir haritayı tekrar dayatacaklardır.
Türkiye’yi yönetenler milletin dini ve milli duygularını sömürerek sanki büyük bir mücadele gerçekleştiriyor izlenimi veriyorlar. Ama hakikat ise hem iç hem dış ve hem de ekonomi politikalarında yaptıkları bilinçli hatalarla ülkeyi büyük bir yıkıma ve yok oluşa doğru götürüyorlar. Bunun adına ise İstiklal Mücadelesi diyorlar! Milli Mücadele diyorlar! Beka Mücadelesi diyorlar!
Uyan Ey Müslüman Evladı!
Mavi Vatan Doktrini başlıklı makalemizi okumak için başlığın üzerine tıklayınız!