Türkiye Cumhuriyeti iktidarı Ak Parti Hükümeti, 2023-2053-2071 vizyonları iddiasıyla büyük devlet olmak yolunda ilerlemektedir. Ya da dışarıdan bakıldığında o şekilde gözükmektedir. Ancak Türkiye ’nin büyük devlet olması için gerekenler hakkıyla ifâ ediliyor mu? Bugün geldiğimiz noktada gözlemlediğimiz zaman görmekteyiz ki, büyük devlet olmak yolunda bazı noktalarda gerekenler yapıldığı halde, çoğu noktalarda hayati hatalar yapılmaktadır. Biz bu yazıda Türkiye’nin büyük devlet olması yolunda rehber ve nasihat niteliğinde bir makale kaleme alacağız.
Türkiye’nin eksikleri ve yapılması gerekenler
Büyük devlet olma yolunda Türkiye’nin eksikleri vardır. Bu eksikler kimilerine göre değişkenlik gösterir. Ancak bizim bakış açımıza göre öncelikli ve hayati eksiklikleri ve yapılması gerekenleri biz aşağıda özetleyerek belirttik. Her bir madde için elbette ayrı makaleler kaleme alınabilir. Bu yazı, sadece kısaca eksiklikleri ve yapılması gerekenleri anlatmayı amaçlamıştır. Türkiye’nin eksikleri ve yapılması gerekenler.
1. Köklü Kültür ve Medeniyet Hazinemizi Çıkarmak
Türkiye 2000 yıldan fazla Türk, yaklaşık 1500 yıllık İslam, ortalama 1200 yıllık Türk İslam ve Osmanlı İmparatorluğu ile birlikte ortalama 500 yıllık bir hilafet geçmişine ve derin bir tarihi tecrübeye sahiptir. Tüm bunlarla beraber köklü bir Türk-İslam kültür ve medeniyet hazinesine sahiptir. Ancak biz bu hazineyi 300 yıl önce kazmaya başladığımız toprağa 100 yıl önce gömdük. Bugün ise bize düşen vazife, bu toprağı kazmak ve gömülü olan hazineyi çıkarmaktır. Eğer nereden geldiğimizi iyi bilirsek, şüphesiz ki geleceğimize ancak o şekilde sağlam adımlarla basabiliriz.
2. Hakiki İslam Anlayışı Olan “Ehli Sünnet ve Cemaat” Akaidine Sımsıkı Sarılmak
Bugün İslam Dünyası maddi-manevi olarak ciddi bir buhran dönemi geçirmektedir. Bunun en temel sebebi ise İslam Dünyasında Siyasi ve İlmi otoritelerin olmamasıdır. Bu buhrandan Tüm Müslüman Dünyası etkilendiği gibi, Türkiye Müslümanlarıda etkilenmektedir. Bugün İslam Dünyasını tehdit eden çeşitli fikri ve itikadi akımlar mevcuttur. Bunların bazıları zaman içerisinde kendiliğinden ortaya çıktığı gibi, büyük bir çoğunluğu ise İslam Düşmanı olan Batılı güç odakları tarafından oluşturuldu. Zaten kendiliğinden ortaya çıkanlarıda Batı Dünyası kendi haline bırakmadı ve Müslümanları içerden maddi-manevi olarak çökertmek için tüm fikri ve itikadi akımları en etkin şekilde kullanmaktadırlar. Tüm bunlara karşı sadece Türkiye değil, tüm İslam Dünyası son derece savunmasız kalmaktadır.
Bugün Türkiye’nin ve Müslüman Dünyasının güçlenememesinin, gelişememesinin ve birlik olamamasının en temel sebebi; İslam Dünyası içinde adeta truva atı işlevi gören İslam dışı fikri ve itikadi akımlardır. Bu akımlar sebebiyle bugün Müslümanlar dini, sosyolojik ve kültürel buhran yaşamaktadır.
Bir yandan bu bozuk harici akımların tahrif çalışmaları ve diğer yandan İslam’a zıt olan Batı Dünyasının ahlaki olmayan kültürü bizim hem İslam’a hemde İslam ile yoğrulmuş kültürel özümüze dönmemiz önünde en büyük engeldir. Bu sebepten tüm sapık kollardan münezzeh olan İslam’ın tek doğru anlayışı “Ehli Sünnet ve Cemaat” akaidine sımsıkı sarılmak ve bu akaidle yoğrulan medeniyetimize dönüş yapmak gerekmektedir. Bunun için ise ciddi propaganda ve ilim faaliyetleri icra etmek lazımdır. Müslümanları yanlış yönlendiren ve sosyo-kültürel bunalıma sokan tüm fikri-itikadi akımlarla mücadele etmek, onların etki alanlarını daraltmak gerekmektedir. Ama bugün bunu yapacak ya da yapabilecek bir siyasi irade yoktur.
Bizim ülkemizde dahi bugün çok çeşitli fikri-itikadi akım faaliyetlerini en etkin şekilde sürdürmektedir ve bunların bazılarına resmen devlet eliyle destek bile verilmektedir. Mesela bugün İslam medeniyetini ve aile kültürünü tehdit eden büyük ve sinsi bir fitneyle karşı karşıyayız. Bu fitnenin ismi Feminizm ideolojisidir. Yine Müslümanları uyuşturan ve Batı Dünyasının bozuk medeniyeti ile barışçıl hale getiren, Müslümanların tüm kırmızı çizgilerini silmeyi amaçlayan başka bir bozuk fikri akım vardır.
Bu akım aynı zamanda çok yakın geçmişimizde ülkemiz için aynı zamanda ulusal güvenlik tehdidi olan FETÖ/PYD yapılanmasının öncülük etmiş olduğu “dinler arası diyalog” projesidir. Bugün FETÖ bir tehdit olarak ortadan kalkmasına rağmen, ne yazık ki “dinler arası diyalog” projesi halen varlığını devam ettirmektedir. Oysa ki FETÖ’yü FETÖ yapan yegane unsur “dinler arası diyalog” projesidir. Yine ülkemizde Mustafa İslamoğlu, Mehmet Okuyan gibi bozuk itikad sahibi kimselerin uydurmuş olduğu, İslam’ın tek geçerli kaynağı Kuran-ı Kerim’dir fikri bizim ülkemizin ve İslam Dünyasının ciddi itikadi krize girmesine sebep olacak ve hatta olan bir tehdittir. Suudi Arabistan menşeili Selefilik ideolojisi, Ali Şeriati ve İran menşeili Şialık bozuk itikadı, Batı menşeilı Ilımlı İslam projesi… Bunlar ve benzerleri yüzünden İslam Dünyası bir türlü asıl kimliğine kavuşamamaktadır. Haliyle Türkiye’de asıl kimliğine ve medeniyetine kavuşamamaktadır.
O halde yapılması gereken; tüm bozuk fırkalardan münezzeh olan Ehli Sünnet ve Cemaat itikadına sımsıkı sarılmak ve tarihi tecrübelerimizi, medeniyetimizi hatırlayıp kaybolan hakiki kimliğimizi tekrar oluşturmaktır. Zira büyük devlet olmanın en temel prensibi, büyük bir medeniyet iddia etmektir. O sebepten bu meseleler sadece dini açıdan değil, en başta dini açıdan olmak şartıyla siyasi açıdanda büyük ehemmiyet arz etmektedir. Eğer özgün ve güçlü bir medeniyet ve kimlik oluşturulamazsa, büyük devlet olmakta mümkün olmayacaktır. Devletin büyük olması, milletin büyük olmasına bağlıdır. Milleti küçülen bir devlet büyüyemez. Biz millet olarak köklü ve derin bir tarihe ve kültüre sahibiz. Ama ne yazık ki bu hazinenin halen hakkıyla idrakinde değiliz. Bütün eğitim ve irşad programlarımız yeniden şekillenmelidir.
3. Türk-İslam Medeniyetine Uygun İmarlar yapmak
Güçlü bir medeniyet inşasından ve dinimizin özü olan Ehli Sünnet ve Cemaat akaidine sımsıkı bağlandıktan sonra, sıra geldi kültür ve medeniyetimize uygun olan mimari yapıların ve meskenlerin inşa edilmesine! Ancak bugün ibretlik bir şekilde görülmektedir ki, ülkemizde inşaat sektörü haddinden katlarca fazla ilerlemiş olmasına rağmen, neredeyse hiçbir imari yapı estetik ve sanatsal değildir. Neredeyse bütün imari yapılar son derece ruhsuzdur. Bu imari yapıların içerisinde geleceğin medeniyetini imar edecek nesillerin yetişmesi ancak mucize ile ifade edilir. Yapılan yerleşim yerlerinde komşuluk ruhu resmen imha edilmiştir. Gelişen teknolojik imkanlarla birlikte aile ruhu bile imha edilmiştir. Bugün ruhsuz Batı Medeniyeti adeta (ctrl-c/ctrl-v) yöntemiyle hiç değiştirilmeden alınmaktadır. Bu imar kültürümüzde de en bariz şekilde kendini göstermektedir. Halbuki bizim imar kültürümüz. Türk-İslam medeniyetiyle yoğrulmuş olan Selçuklu ve Osmanlı mimarisini model almalıydı. Yerleşim yerlerimiz, hayırlı nesillerin yetişebileceği huzur veren bir atmosfer esas alınarak inşa edilmeliydi.
4. Güçlü ve Sadık Müttefiklere Sahip Olmak
Büyük bir devlet olabilmek için Dünya’nın her yerinde sadık ve güçlü müttefiklere sahip olmak esastır. Ama bugün bizim en sadık müttefiklerimiz olması gereken Müslüman ülkelerinin hem çoğu güçlü değiller ve hemde ne yazık ki çoğu ABD ve Batı Dünyasının sadık müttefikiler. Peki bunun sebebi nedir?
Özellikle ABD ve Batı, kendi ülkesine üniversite tahsili için gelen öğrencileri Batı hayranı ve Batıcı yapmaktadır. ABD ve Batıda eğitim gören bu öğrenciler kendi ülkelerine döndüklerinde iyi bir kariyer yapmaları sağlanmakta ve bu asimile olmuş ABD ve Batı hayranı kişiler aracılığıyla ülkeler ABD ve Batı müttefiki, daha doğrusu uydusu haline getirilmektedir.
Ama Türkiye’ye gelen yabancı öğrenciler bir Türkiye ve İslam hayranı olarak kendi ülkelerine dönüp Türkiye müttefiki olabilecek kimseler haline gelmemektedirler. Çünkü Türkiye, gelen bu öğrencileri aynı zamanda Türkiye liderliğine ve gücüne aşık edecek çalışmalar yapmamaktadır. Hatta gelen öğrenciler İslam’a bağlanmak yerine, İslam’dan uzaklaşmış bir şekilde mezun olmakta ve Türkiye’de bazı bozuk ideolojileri benimseyip yine Batı kriterlerine uygun bir şekilde kendi ülkelerine dönmektedirler. Bizim önce Batı hayranlığı ve esaretinden kurtulmamız ve sonra da gelen öğrencilere Türk-İslam medeniyeti, ruhunu empoze etmemiz lazımdır. Ardından bu öğrencilerin kendi ülkelerinde iyi bir kariyer yapmalarını sağlamalı ve onlar eliyle Müslüman ülkelerini kendi sadık müttefiklerimiz haline getirmemiz lazımdır. Bunun içinde zaten en başta güçlü ve kaliteli üniversitelere sahip olmamız lazımdır.
5. Kaliteli Eğitim Sistemine Sahip Olmak
Eğitim her şeyin başıdır. Eğer eğitim olmazsa hiçbir şey olmaz demektir. O sebepten biz Dünya’nın en kaliteli eğitim sistemine sahip olmak zorundayız. Hem maddi hemde manevi olarak büyük devlet olabilmenin yolu, vasıflı nesillerin yetiştirildiği kaliteli eğitim veren okullara ve üniversitelere sahip olmaktan geçer. Ancak bizim ülkemizde ki eğitim sistemi çok kalitesizdir ve güçlü bir medeniyet inşa edebilmekten mahrumdur. Eğitim sistemi baştan aşağı değiştirilmelidir.
6. Güçlü ve Sarsılmaz Ekonomiye Sahip Olmak
Ekonomi! Her kapının anahtarı paradır. Bugün Türkiye büyük bir devlet olmak için güçlü bir ekonomiye sahip olmak zorundadır. Güçlü ekonomi, beraberinde güçlü bir siyaset, güçlü bir diplomasi, güçlü bir ordu, üstün bir teknoloji, vasıflı bir nesil, güçlü bir medeniyet demektir. Bunların hepsi hem birbirine hemde güçlü bir ekonomiye bağlıdır. Tok olan bir millet güçlü bir medeniyet ve üstün bir teknoloji inşa edebilir ve tok olan bir millet, Dünya için bir şeyler yapabilir. Aç olan bir millet, ancak kendi karnını doyurmakla uğraşır ve kendisi için yeterli düzeyde bir şeyler yapamıyor ki, Dünya için bir şeyler yapabilsin.
Bu sebepten Türkiye’nin büyük bir devlet olabilmesi için güçlü bir ekonomiye sahip olması lazımdır. Bunun için ise herkes üreten bir ülke olmak lazımdır diye söyler. Ama sadece üretmek midir mesele? Peki ne üreteceğiz? Bir tencere üretmekle, bir bilgisayar üretmek aynı şey değildir. Bizim güçlü ekonomiye sahip olmamız için katma değeri yüksek olan ürünleri üretmemiz lazımdır. Yani kısaca teknoloji üretmemiz lazımdır. Yine bu teknoloji ile örneğin elimizde bor madenleri var. Biz bu bor madenleri ham olarak değil, işlenmiş olarak satmamız lazım. Bu teknoloji ile, Dünya’nın en gelişmiş tarım-hayvancılık sektörünü yapmamız lazım. Bu teknoloji ile tıpta derman bulunmayan hastalık bırakmamamız lazımdır. Bu teknoloji ile ülkemizi askeri olarak tehdit eden her şeye karşı yeterli savunma kapasitesine ve gücüne sahip olmamız lazımdır. Ama ülkemizde askeri savunma hariç diğer alanlarda halen çok büyük eksiklikler ve hatalar mevcuttur.
Bunların bir kısmı için çalışmalar mevcut olsada, halen hayati olarak yapılan hatalar ne yazık ki mevcutur. Bunlardan bir taneside yap-işlet-devret modeli ile inşa edilen projeler. Şu kadar yolcu garantili havalimanları, şu kadar araç geçişi garantili köprüler-tüneller ve en acayibi ise şu kadar hasta garantili hastaneler! Hepsinin bir açıklaması olur ama yıllık bilmem ne kadar hasta garantili şehir hastanelerinin bir açıklaması olabilir mi? Bunun Türkçesi şudur. Ben insanları hasta eden ve hastanelik eden gıdaların piyasada satışını sağlayacağım. İnsanlarda yediklerinden-içtiklerinden dolayı hastalanacaklar ve soluğu hastanelerde alacaklar! Maalesef acı gerçek budur! Halbuki devlet böyle saçmalıklara parasını ve enerjisini kaptıracağına AR-GE çalışmalarına ve katma değeri yüksek olan üretimlere destek yatırımları yapmalıdır. Ayrıca tarım ve hayvancılıkta Dünya’nın en mükemmel ülkesi olabilecek potansiyeli olduğundan dolayı, adeta devrim yapmalıdır.
7. Hakikatçı Medya ve Siyaset Anlayışına Sahip Olmak
Ülkemizde ki medya ve siyasette, bizim büyük bir devlet olmamız yolunda ki engellerden bir tanesidir. Çünkü bugün medya, insanların doğru bilgiye ve yoruma ulaşması önünde ki en büyük engellerden bir tanesidir. İnsanların, medya aracılığıyla sadece beyinleri uyuşturulmaktadır. Hangi siyasi kesimi savunuyor olursa olsun, mutlaka her medya kuruluşu bir takım gerçekleri gizlemekte ya da çarpıtmaktadır. Kara ve gri propaganda yaparak insanlara sadece onları yönlendirmek istedikleri şekilde bilgileri vermekte ve bu bilgiler ışığında yorumlar yapmaktadır.
Halbuki ancak doğru ve sağlıklı şekilde araştıranlar bazı hakikatları idrak seviyesine erişebilirler. Ancak onların güçlü medya organları olmadığı içinde bu hakikatları insanlara ulaştıramazlar. Bugün medya hem bilgi kirliliğinin ana kaynağıdır. Hemde çeşitli yalanların ve iftiraların ana kaynağıdır. Bugün her medya, kendi desteklediği siyasi cenahı desteklemeyen karşı siyasi cenahları ihanetle ve hırsızlıkla suçlamaktadır. Bu bilgilerin bir kısmı gerçektir ama büyük bir kısmı ise sadece uydurma ya da varsayımdan ibarettir. Her medya kuruluşu, ancak malzeme olarak kullanabileceği bilgiyi alır ve yayınlar. O bilgiler üzerindende yorumlamalar yapar.
Mevcut bilgilerin doğruluğu kabul edilerek yapılan yorumlara bakılınca hepsi doğrudur. Çünkü ortada bir bilgi vardır. Ama mevcut bilgilerin sağlaması yapıldığı zaman ve yeni bilgiler eklendiği zaman ortaya çoğu zaman çok başka yorumlar çıkmaktadır.
Şu bir gerçek ki, medya insanları aldatan ve bunu bir sanat olarak yapan iki yüzlü bir organdır. Elde ki yüzde yüz gerçek bi bilgiyi bile medya alır yorumlar ve öyle olur ki, bilgi unutulur ve yorum akılda kalır. Bu yorumlar öyle kelime oyunlarıyla yapılır ki; yorum, bilginin yerini alır. Bilgi devreden çıkar ve yorum, bilgi olur. Tüm siyasilerde milletin desteğini almak için medyanın tüm hile nimetlerinden istifade eder ve medya ile kitlelerin beyinlerini kontrol eder. Onlara hakikattan çok farklı bir Dünya’yı medya aracılığıyla gerçek olarak kabul ettirir. Medya ve siyaset ilişkisi tüm Dünya’da olduğu gibi bizim ülkemizde de aynı şekildedir.
Biz büyük bir devlet olmak için öncelikle hakikat sahibi bir millet olmalıyız. Bunun içinse hakikatları insanlara ulaştıran kaliteli bir medya ilkesine ve misyonuna sahip olmalıyız. İnsanları yalanlarla aldatan siyasi anlayışlara ve medyaya değil, insanları hakikatla pekiştiren ve hakikat üzere siyaset yapan, gerçek bir siyasi anlayışa ve bu anlayışı hakikat ışığında destekleyen bir medya anlayışına sahip olmalıyız.
Bugünkü atmosferde bizim ülkemizde medya kısaca şu şekildedir. İktidarı destekleyen medyaya göre yaşanan tüm olumsuzlukların sebebi dış güçlerdir ve ülkemizde ki iktidar muhaliflerinin hepsi bu dış güçlerin maşasıdır. Muhalefeti destekleyen medyaya göre ise yaşanan olumsuzlukların tüm sebebi iktidar partisidir ve ülkeyi dış güçlere satmıştır. Peki hakikat nedir? Aslında her iki tarafında kendi hakikatları vardır. Ancak yorumlama biçimleri yanlıştır.
Çünkü ellerinde ki mevcut bilgileri sadece kendi siyasi anlayışları lehine kullanmak için değerlendiriyorlar ve doğru-yanlış demeden sadece karşı siyasi anlayışı zayıflatmak için eldeki mevcut bilgileri kullanıyorlar. Bu da refleksif olarak kara-gri propagandayı doğuruyor. Kara propaganda, tamamen yalanlar üzerine inşa edilir. Gri propaganda ise doğru-yanlış karışımı üzerine inşa edilir. Medyanın bu bozuk özelliği yüzünden ahlaki siyasette ortadan kaybolmuştur ve yapıcı muhalefet ile yıkıcı muhalefet birbirinden ayırt edilmeden, her türlü muhalefet, ihanet olarak değerlendirilmiştir. Muhalefet içinse iktidar aleyhinde olan her türlü bir sorgusuz sualsiz doğru olarak kabul edilmiştir. Yeter ki iktidar aleyhinde olsun. Gerisi teferruattır!
8. Dini ve Kültürel Genetiğimize Uygun Adalet ve Hukuk Sistemine Sahip Olmak
Hukuk ve adalet sistemi zaafiyette olan bir devlet, adaletsiz olmaya mahkumdur. Bugün Batı’dan ithal edilen ve AB standartları için halen ithal edilmeye devam eden hukuk sistemimiz, büyük tezatlıklarla ve zaafiyetlerle doludur. Biz ilk iki madde de İslam ve İslam’la yoğrulmuş güçlü ve köklü medeniyet demiştik. İslam demiştik. O halde biz inandığımız din olan İslam dinine ve dinimize paralel olan Türk-İslam medeniyeti normlarına uygun olan bir adalet ve hukuk sistemine sahip olmalıyız. Eğer bizim kültürel genetiğimize uygun bir adalet ve hukuk sistemimiz olmamaya devam ederse, bu beraberinde kültürel yozlaşmayı daha da derinleştirecektir.
Kültürel yozlaşmaya en büyük birinci sebep medya, ikinci sebep eğitim sistemi olsa; muhakkak üçüncü sebepte kültürel genetiğimize aykırı olan hukuk ve adalet sistemidir.
9. Medyayı Zararlı Olmaktan Çıkarıp Yararlı Hale Getirmek
Medya bugün bizim en büyük düşmanlarımızdan birisi olarak kabul edilmelidir. Çünkü medya, 7. maddede belirttiğimiz gibi bizi yanlış bilgilendirmekle kalmıyor, aynı zamanda kültürel ve ahlaki olarakta bu milletin yozlaşmasına ve çökmesine sebep oluyor. Bugün medyanın insanlar üzerinde ki tesiri inkar edilemez bir gerçektir. Buna birde sosyal medya eklenmiştir ki, sosyal medyanın tesiri bize göre medyadan daha büyüktür. Çünkü artık insanlar televizyon karşısında değil, bilgisayar karşısında ve akıllı telefonlarıyla daha fazla vakit geçiriyorlar. Artık gazete almıyorlar ve bunun yerine gündemide sosyal medya üzerinden takip ediyorlar.
Bizim büyük devlet olmamız için, bizi en çok etkiliyen medya faktörünü düşünmeden es geçmemiz kabul edilemez. Türkiye devleti, bu konuda medyayı ve sosyal medyayı iyi kontrol etmelidir ve bununla ilgili en yapıcı ve tedbirli kanunları geliştirip yürürlüğe sokmalıdır. Milleti ahlaki olarak, kültürel olarak yozlaştıran, aile-akraba-komşu kültürüne zarar veren her türlü yayını yasaklamak gerekmektedir. Bunun yerine ise Türk-İslam medeniyetini empoze eden, aile-akraba-komşu kültürünü aşılayan, insanlara doğru ve şeffaf bilgi aktaran, insanlara yararlı bilgileri aktaran, kişisel gelişimi destekleyici yayınların yapılmasına ağırlık verilmelidir. Bu yönde yayın yapanlar ise desteklenmelidir.
10. Dış Politikada Tutarlı Olmak ve Üstün Diplomasi Kimliğine Sahip Olmak
Büyük bir devletin mutlaka bir diplomasi kimliği olur. Öyle ki başka devletin atacağı adımlara verilebilecek karşılıklar tahmin edilebilir olmalıdır. Çünkü büyük devletin dış politikada kırmızı çizgileri ve ilkeleri bellidir. Peki bizim ülkemizinde belli mi? İktidarı destekleyenlere göre bellidir. Ama ne yazık ki belli değildir.
Bir Filistin meselesinden bile yola çıkacak olsak, Filistin’i Dünya’da en şedid savunan devlet Türkiye olmasına rağmen, İsrail’le ilişkilerimizin sekteye uğramaması diplomasi kimliğinin zayıflığının tezahürüdür.
Yine Filistin için Dünya beşten büyüktür denilmesine rağmen, İsrail’in Filistin’e yaptığı zulümden daha fazlasını Doğu Türkistan’lı Türk ve Müslüman kardeşlerimize yapan ve kasdedilen beş ülkeden birisi olan Çin’e karşı, Doğu Türkistan konusunda ses çıkarmayan devletimizin halen diplomaside kimliği oturmamış demektir. Üstelik bizim Batı’dan her geçen gün koptuğumuz söyleniyor ama oradan koparken nereye bağlanıyoruz? Çin’e ve Rusya’ya değil mi? Hem Filistin’e zulmeden İsrail’i lanetleyip, hemde bu zalimlerle ilişkilerimizi devam ettirmemiz bir tezatken; Doğu Türkistan’a daha büyük zulmü yapan Çin’e hiç ses çıkarmamak daha büyük bir tezat değil midir? Bu da diplomaside net bir kimliğimizin olmadığının göstergesidir. Bu tezatlar çoğaltılabilirde. Mesela ABD’nin ekonomik olarak ABD Doları kozunu kullanıp Türk Lirasını değersizleştirmesine karşılık milleti seferberliğe davet eden devletimiz, ABD’ye karşı hangi ciddi yaptırımı uygulamıştır?
ABD tüm yaşanan olumsuzluklara rağmen halen Türkiye’de askeri varlığını sürdürmektedir. İncirlik Üssü başta olmak üzere Türkiye’de ki tüm ABD askeri üslerinin kapatılması henüz gündemde bile değildir. Özet olarak Türkiye, net bir diplomasi kimliğine sahip olmalıdır. Burada Türkiye’nin önüne gelene rest çekmesi ve önüne gelen ülkeyle diplomatik kriz yaşamasını elbette kasdetmiyor. Ancak kasdettiğimiz şey sadece şeffaflıktır. Çin ile bir kriz yaşanmadanda Doğu Türkistan konusunda bir uzlaşı sağlanabilir.
Biz sadece elimizde ki diplomatik kozları en etkin şekilde kullanmasını bilmeliyiz. Burada eleştirilen asıl nokta ise, Hem Dünya beşten büyüktür manifestosu yapılması, hemde bu beş ülkeden birisi olan Çin’e, Doğu Türkistan konusunda ses çıkarılmamasıdır. O zaman neden Dünya beşten büyüktür diye Dünya’ya posta koyuldu, bu zulme karşı susulacaksa? Bir ülkenin diplomasi kimliği çok önemlidir. Biz bugün ABD ve İsrail’e karşı tezatlar içeren bir ilişki yumağına sahibiz. Bir yandan dil ile onlara restler üstüne restler çekiyoruz ama diğer yandan ilişkilerimiz gözle görülür şekilde sekteye uğramadan, hatta uzun vadede gelişerek devam ediyor. Dil başka, eylem başka! O sebepten yapıcı, gerçekçi ve etkin bir dış politikaya sahip olmalıyız ve özgün, şeffaf bir diplomasi kimliğine sahip olmalıyız.
Sonuç
Tüm bu maddelerin ışığında hareket edildiği zaman Türkiye kısa zamanda çok yol katedebilecektir. Türkiye büyüdükçe Türkiye’nin müttefikleride büyüyecektir. Türkiye büyüdükçe İslam Dünyasında yaşanan zulümler, krizler ve kaoslarda azalacaktır. Türkiye büyüdükçe Dünya’da adalet ve hoşgörü artacaktır. Türkiye’nin Büyük Devlet Olması Uluslararası huzurun ve barışında destekleyicisi olacaktır. Çünkü kaos ve savaşla beslenen karanlık güç odakları kaybedecektir. Ama her şeyin en başı özümüze dönmek ve kim olduğumuzu hatırlamaktır. Nereden geldiğimizi idrak etmek ve nereye gideceğimizi iyi belirlemektir.
Çok kaliteli bir eğitim sistemine sahip olmamız ise zaten her şeyin olmazsa olmazıdır. Medya ve sosyal medya bir tehdit olmaktan çıkarılıp, menfaat haline getirilmelidir. Türkiye güçlü bir ekonomiye sahip olmalıdır ve bilimin merkezlerinden birisi haline gelmelidir. Askeri savunmada en üstün teknolojilere sahip olmalıdır ve müttefiklerinide bu askeri savunma sistemleri ile desteklemelidir. Bugün en gizli ve etkin silahlardan biriside fikirler ve ideolojilerdir. En büyük devletleride fikirlerle yıkmışlardır. O yüzden özümüze aykırı olan fikri ve ideolojik akımlara karşı özümüze dönme stratejisini en etkin şekilde uygulamalıyız. Unutmayalım ki Osmanlı İmparatorluğu aslında savaşla değil, özüne aykırı fikri ve ideolojik akımlarla zayıflatılmış ve yıkılmıştır.
Eğer yukarıda geçen on madde uygulanırsa ve gerekli başka uygun maddelerlede desteklenirse, Türkiye sadece büyük devlet olmakla kalmaz, aynı zamanda asırlarca bu konumunu artırarak muhafaza edecektir.