Türkiye’nin Yaptığı Büyük Hata Nedir?

Türkiye’nin Yaptığı Büyük Hata Nedir?

Eğer Türkiye’nin yaptığı büyük hata nedir? Diye sorulacak olursa, bu soruya tek cevap vermek elbette mümkün olmayacaktır. Türkiye birçok konuda büyük hatalar yapmıştır ve yapmaya ne yazık ki devam etmektedir.

Bendenizin bugün dikkat çekmek istediği büyük hata, İdlib meselesiyle birlikte sorgulamamız gereken büyük bir hatadır. O da; ABD ve Avrupa’dan kendimizi gün geçtikçe soyutlayıp, Rusya’ya fazla güvenmemizdir.

Rusya’ya asla güvenmemiz gerektiğini sanırım bu ülkede pek çok kimse dillendirmiştir. Lakin Avrasyacı zihniyetle zehirlenmiş ve realistlik kavramını devre dışı bırakarak, idealistlik kavramını kendisine ilke edinen ABD düşmanlığı takıntısında boğulan İktidar kesimleri; Rusya ile yakınlaşmaya yapılan en ufak eleştiriye karşı hemen karşısındaki kişiyi ABD uşağı, İsrail iti, Siyonist kuklası ilan ediyorlar. Bu da haliyle bütün istişare kanallarının kapanmasına sebep oluyor. Halbuki kendileri Siyonizm kuklası; ama bundan habersizler. Çünkü gafiller!

ABD Şeytanda, Rusya Melek mi?

Bu zihin bulanıklığında aklını yitiren kesimlere sormak lazımdır. ABD şeytanda, Rusya melek mi? Eğer tarihimizi azıcık öğrenirsek, Türkiye için en birincil tehdidin hangisi olduğunu anlamak için sanırım müneccim olmaya veya dahi olmaya gerek yoktur. Rusya’nın; İstanbul’u işgal etme, Ayasofya’yı tekrar kilise yapma, Boğazlara tamamen hakim olma, Akdeniz’i işgal edip orada yurt tutma gibi… tarihten gelen idealleri vardır ve Türkiye politikalarıda tamamen bu tarihten gelen idealleri doğrultusundadır.

Rusya’nın en başından beri amacı, Türkiye’yi NATO ittifakından uzaklaştırmak, Batı Bloğundan koparıp yalnızlaştırmak ve yutmaktır. Bunu fark edememek ise en büyük basiretsizliktir.

Doğru! ABD’nin eli Müslüman kanıyla boyanmıştır. Peki ya Rusya? Rusya’nın yaptıklarından habersiz mi bu aklı evveller? Müslüman kanı üzerinden kendi facia politikalarını doğru ve isabetli göstermeye hiçbirisinin hakkı yoktur! Böyle gafiller yüzündende Müslüman Dünyasında akan kanlar asla durmayacaktır!

Biz Neden NATO’ya girdik?

Peki biz neden NATO’ya girdik? Malum olduğu üzere İkinci Dünya Savaşından sonra çift kutuplu bir Dünya meydana gelmiştir. Dünya’nın batısında ABD hegemonyasına bağlı Batı Bloğu, doğusunda ise SSCB (Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği) hegomanyasına bağlı Doğu Bloğu mevcuttu. ABD ve SSCB, yaklaşık yarım asır boyunca Dünya’nın süper gücü olabilmek için soğuk savaş ve rekabet yapmışlardır ve her iki ülkede birbirleriyle sıcak savaşa girmekten çekinmiştir.

ABD, SSCB yayılmacılığının ve olası bir Avupa işgalinin önüne geçmek için ise NATO’yu (Kuzey Atlantik İttifakı) kurdu. Bizde SSCB’nin Türkiye’yi işgal etmesinden ve tıpkı Orta Asya gibi, Türkiye’yi de SSCB’nin arka bahçesi haline getirmesinden endişe ediyorduk. Hiç şüphe yok ki Türkiye’nin böyle bir işgale karşı koyabilecek gücü yoktu. O yüzden sırtımızı sağlam bir duvara yaslanmamız icap ediyordu. Zaten önümüzde fazla bir seçenekte yoktu.

Türkiye için iki seçenek vardı. Ya SSCB topraklarından birisi olacaktı ki, bu bağımsızlığın mutlak suretle ortadan kalkması ve Türkiye Cumhuriyeti’nin son bulması demektir. Ya da bu beladan kurtulmak için NATO’ya üye olup Batı Bloğunda yerini alacaktı ve ABD, NATO stratejileri doğrultusunda hareket etmek şartıyla bağımsızlığını devam ettirecekti. Türkiye için üçüncü bir seçenek yoktu! O yüzden Türkiye ehveni şer olanı tercih etti ve SSCB’nin arka bahçesi olup bağımsızlığımızı tamamen kaybetmektense, NATO’ya üye olup bağımsızlığımızı devam ettiririz dedi!

Üstelik biz NATO’ya girmek için bedel ödedik. NATO’ya girmek karşılığında Kore Savaşına 5000 kişilik bir tugay asker gönderdik ve 741 şehit, 2000’den fazla gazi verdik!

Bugün ise Türkiye’yi yönetenler, gerçekçilikten uzak hayalperest dış politika ile Türkiye’yi Uluslararası arenada yalnızlığa ve yokoluşa mahkum ediyorlar! Batı Bloğundan çıkıp Rusya’ya her geçen gün daha da yakınlaşarak, Rusya’ya her geçen gün daha da bağımlı hale gelerek ülkenin geleceğini ateşe atıyorlar! Zira Rusya amacına her geçen gün ulaşmaktadır. Rusya, tarihinde ilk defa bir NATO ülkesine böylesine açık bir askeri saldırı yapma cesaretini kendinde görmüştür.

Düşünsenize yarın öbür gün katil ABD, haçlı Avrupa diyerek Batı Bloğundan tamamen çıkarsak, o zaman Rusya’nın ayı pençelerinden bizi kim kurtaracak? Bizim tek başımıza Rusya ile mücade edebilecek gücümüz mü var? O halde hangi akla hizmet edilerek ve kime güvenilerek Batı Bloğundan uzaklaşılıyor ve Rusya’ya yakınlaşılıyor? Kaldı ki Rusya’ya yakınlaşmaktan ziyade, Rusya’nın kuklası haline geliyoruz!

Biz Amerikancı ve Kapitalist miyiz?

Bizim burada ABD ve Batı ittifakından çıkmamızın çok büyük bir stratejik hata olduğunu yazmamız, bazı kesimlerce yanlış anlaşılmalara sebep olabilir ve bizi Amerikancı olarak düşünebilirler. Lakin biz ne Amerikancıyız, ne de Avrasyacıyız!

Bizim inandığımız tek bir ideal vardır! O da İlahikelimetullah! Ancak bu idealin gerçekleşmesi için idealizmden soyutlanmak ve realist olmak şarttır!

Devletler kendi içlerinde sınıflara ayrılır. Sıradan devletler, bölgesel güç olan devletler, büyük güç olan devletler ve süper güç olan devlet. Bugün ABD süper güçtür. Çin ise geleceğin süper güç ülkesi olmaya namzed bir ülkedir. Rusya büyük devlettir. Hindistan bölgesel bir güçtür. Almanya hem bölgesel güçtür hemde büyük devlettir. İngiltere büyük devlettir. Türkiye’de yanlış politikaları yüzünden tam olarak bölgesel bir güç olamayan, ancak potansiyeli olan bir ülkedir. İran’da bölgesel bir güçtür. Suudi Arabistan’da bölgesel bir güç olarak sayılabilir.

Türkiye, eğer doğru politikalar uygulasa; Balkanlar, Ortadoğu, Kuzey Afrika ve hatta Afrika’nın tamamını kapsayacak bir bölgede bırakın bölgesel güç olmayı, büyük devlet statüsüne bile sahip olabilir. Rusya ile Orta Asya’da güç mücadelesine girip Orta Asya’da dahi söz sahibi olabilen bir devlet olabilme potansiyeline bile sahip olabilir. Uzak Doğu’da Malezya, Endonezya gibi ülkeler üzerindede ağırlığını ortaya koyarak küresel bir güç haline gelip geleceğin süper gücü olmaya namzed bir ülke bile olabilir. Tabi bu süreç en az yarım asırlık bir süreç olur.

Lakin Türkiyeyi yönetenler, realistlikten uzak olan hayalperest dış politikalarıyla ülkeyi ateşe atmaktadırlar. Türkiye’nin gelecekteki potansiyelini de gün geçtikçe eritmektedirler!

Eğer bizim yeteri kadar gücümüz yoksa, güçlü olanlarla ittifak yaparak varlığımızı ve bağımsızlığımızı devam ettirmemiz gerekmektedir. Taki güçlenene kadar. Hatta güçlendiğimizde bile bu ittifaklarla gücümüze güç katmalıyız ve bu ittifaklar vesilesiyle yapılacak doğru politikalarla her daim kazanan biz olmalıyız!

Sonuç

Sonuç olarak özetle diyebiliriz ki, mesele tamamen menfaat ilişkileridir. Biz önce varlığımızı ve bağımsızlığımızı devam ettirmeliyiz. Sonra emniyetimizi ve güvenliğimizi sağlamalıyız. Diğer yandanda büyük devlet olabilmenin şartlarını yerine getirmek için gerekli stratejileri geliştirmeliyiz ve bunları uygulayabilmeliyiz. Zamanlamaya ise çok dikkat etmeliyiz. Her şeyden önce geliştirilen stratejiler uygulanabilir ve gerçekçi olmalıdır! Bir plan veya strateji ne kadar mükemmel olursa olsun, zamanında uygulandığında sonuç verir. Yoksa zamansız uygulanan plan veya stratejinin sonucu ya hüsran olur ya da istenilen sonucu tam anlamıyla vermez.

Türkiye’nin büyük devlet olması demek, İslam ülkelerinin Türkiye liderliğinde siyasi ve askeri olarak ittifaklar kurması demektir. Dolayısıyla tüm İslam ülkelerinin caydırıcı birer güç haline gelmesi demektir. Bu da İslam Dünyasının içinde bulunduğu durumunun düzelmesi demektir. Lakin bütün gerçekçilik kavramlarımını öteleyip, tamamen hayalperest şekilde politikalar üretilirse, bu durum bizi açık bir şekilde felakete sürükler!

Bu yüzden henüz kendimize bile yetebilirlik durumumuz yokken, dış politikada kumar oynamamızın akılla izah edilebilir bir yanı yoktur. Bizim yapmamız gereken öncelikli iş, İslam Birliği kurmak ve İslam NATO’su kurmak değildir. Bizim öncelikli olarak yapmamız gereken şeyler:

      1.  Ekonomik yeterlilik ve bağımsızlıktır.
      2.  Bilim ve teknolojide ilerlemektedir.
      3.  Askeri savunmada bağımsız olabilmektir.
      4.  Siyasi bağımsızlıktır.

Eğer kabaca listelediğim bu dört şeye kendimizi odaklarsak, çok kısa sürede önce bölgesel güç ve sonrada büyük güç haline gelebiliriz. Yeterki realist yani gerçekçi olalım ve idealizmden yani hayalperestlikten kendimizi soyutlayalım!

Yazan - Yavuz Şahin

Yavuz Şahin
Bir şeyi bilmek ve istemek başka, onu hayata geçirmek başka şeydir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir