Yönetim Sistemi ve Ekonomi İlişkisi

Yönetim Sistemi ve Ekonomi İlişkisi

Bu yazı, devletlerin yönetim sistemi ve ekonomi ilişkisi üzerine bir fikir beyanıdır. Ülkemiz 24 Haziran 2018 tarihinde yapılan cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimleri ile birlikte parlamenter sistemden, cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine bir geçiş yaptı. Ama bu süreç zarfında ortaya atılan ilginç iddialar vardı. Ortaya konan bir fikre göre Türkiye, cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçerek daha hızlı ekonomik büyüme sağlayacaktır. Ancak bu fikir sadece bir seçim propagandası mıdır? Yoksa gerçekten yönetim sistemi ve ekonomi ilişkisi var mıdır? Bunu anlamanın en basit yolu, Dünya’nın en büyük yedi ekonomisini temsil eden G7 üyesi olan ülkelerin devlet yönetim sistemlerine bakmak olmalıdır diye düşünüyorum.

G7 Üyesi Ülkelerin Devlet Yönetim Sistemleri Nelerdir?

G7 ülkeleri arasında öncelikle ABD’ye baktığımız zaman, federal cumhuriyet sistemiyle idare edildiği görülmektedir. Federal cumhuriyet sistemi, çeşitli özerk bölgelerin belli bir otonomi altında birleşerek bir devlet sistemi içerisinde, bazılarında iç işlerinde özgür, dış ilişkilerinde merkezi idareye bağlı olarak yönetilmesidir.

Almanya’ya baktığımız zaman, federal parlamenter cumhuriyet sistemi ile idare edildiği görülmektedir.

Birleşik Krallık devletine baktığımız zaman, üniter parlamenter monarşi ile idare edildiği görülmektedir. Parlamenter monarşi sisteminde kral ya da kraliçe ölene kadar devletin başkanıdır ve yetkileri ölene kadar devam etmektedir. Kendisi ölünce yerine kendi soyundan ya da hanedanından birisi tahta geçer. Ancak devletin idaresi ise parlamenter sistem dahilinde, halk tarafından seçilen hükümete ve meclise havale edilir. Bu yönüyle parlamenter monarşi sistemi aynı zamanda demokratiktir.

Fransa’ya baktığımız zaman, üniter yarı başkanlık sistemiyle idare edildiği görülmektedir. Yarı başkanlık sistemi, başkanlık ve parlamenter sistem karışımı bir sistemdir. Çift başlı yürütme sistemine sahiptir. Bir yanda devlet başkanı ve diğer yanda ise bakanlar kurulu vardır. Ayrıca yasama organı olan parlamento, güvensizlik oyuyla hükümeti görevden alma gücüne sahiptir.

Japonya’ya baktığımız zaman, anayasal monarşi sistemiyle idare edildiği görülmektedir. Anayasal monarşi sistemi, hükümdarın yetkilerinin anayasa ve halk oylarıyla seçilen meclis tarafından kısıtlandığı yönetim biçimidir.

Kanada’ya baktığımız zaman, federal yönetim sistemiyle idare edildiği görülmektedir.

Son olarak İtalya’ya baktığımız zaman, üniter parlamenter anayasal cumhuriyet sistemiyle idare edildiği görülmektedir.

Burada hepsi birbirinden farklı yönetim sistemine sahip ve aynı zamanda Dünya’nın en zengin ülkelerinden olan yedi ülkenin yönetim sistemlerini söyledik. Sadece buradan anlaşılmaktadır ki, ülkelerin yönetim sistemleriyle, ekonomik kalkınmaları arasında bir ilişki olamaz. Çünkü yönetim sistemi bir yöntemdir. Herhangi bir yönetim sistemiyle devlet idare edilir. Ama nihayetinde politikaları şahıslar geliştirir.

Birleşik Krallık ve Japonya monarşi ile yönetilen devletlerdir. Ama bu iki ülke hem eğitim alanında, hemde ekonomi ve sanayi, teknoloji alanlarında gözde ülkelerdir. ABD, ülkemizde ki düz tabirle başkanlık sistemiyle yönetilen bir ülkedir ve Dünya’nın en büyük ekonomisine sahiptir. İtalya parlamenter anayasal cumhuriyet sistemiyle yönetilmekte ve sekizinci büyük ekonomi konumundadır. G7 haricinde olan ülkelerden Dünya’nın en büyük yedinci ekonomisine sahip Hindistan, federal parlamenter cumhuriyet ile yönetilmektedir. Yine Dünya’nın ABD’den sonra en büyük ekonomisi olan ve geleceğin süper gücü olarak tabir edilen Çin, tek parti rejimiyle idare edilmektedir.

Devlet Yönetim Biçimiyle Ekonomik Kalkınmanın Alakası Var mı?

Örnekler çoğaltılabilir. Ama bir gerçek var ki, devletin yönetim biçimiyle ekonomik kalkınmanın bir alakası yoktur. Devlet yönetme biçimi sadece bir tercih meselesidir. Ancak devlet ne şekilde yönetilirse yönetilsin, ekonomik kalkınma için geliştirilen ve uygulamaya sokulan politikalar o ülkenin ekonomik kalkınmasında ya da zayıflamasında belirleyici rol oynamaktadır. Bizim ülkemizde seçim propagandasında en belirgin manifestolardan birisi, parlamenter sistemden cumhurbaşkanlığı sistemine geçişle birlikte ekonomik büyümenin hızlanacağı iddiası olmuştur. Ne yazık ki bu yanlış bilgi kabul görmüştür. Ancak rejim değişikliği değil, üstüne basarak söylediğim gibi geliştirilen ekonomik politikalar bir devletin ekonomisinin büyümesinde etkin rol oynar. Yoksa Dünya’nın en mükemmel yönetim sistemi de olsa, bu sistemle devleti idare edenlerin geliştireceği politikalar iyi ve tutarlı olmadıktan sonra, o yönetim sisteminin o ülkeye hiçbir faydası olmayacaktır. Her ülke bir yönetim modelini tercih eder. Bizim ülkemizde cumhurbaşkanlığı sistemini tercih etmiştir. Hepsi bu kadar.

Hollanda’dan misal vermek çok isabetli olacaktır diye düşünüyorum. Hollanda bir krallıktır ve anayasal monarşi sistemi ile idare edilmektedir. Hollanda’nın yüzölçümü bizim Konya şehrimizden bile küçük olduğu halde Hollanda, 2017 yılında rekor kırarak tarım ihracatında 91.7 milyar avro seviyesine ulaşmıştır. Bu ihracata tarım teknolojileri, tarım alet-edevatları dahil edilince ihracat seviyesi 100 milyar avroyu geçmektedir. Ancak Türkiye’nin aynı yıl tarım ihracatı ise sadece 15 milyar dolar. Oysa ki Türkiye, Hollanda’dan onlarca kat daha büyük ve geniş tarım alanlarına sahip olan bir ülkedir ama tarım ihracatı oldukça gerilerdedir.

Hollanda’nın tarım sektöründe ki başarısının sırrı yönetim sistemi mi, yoksa tarım politikaları mı?

Sonuç olarak, devlet yönetim biçimiyle ekonomik kalkınmanın alakası yoktur. Bir devlet hangi yönetim biçimiyle idare edilirse edilsin, o devletin ekonomik politikaları kalkınmada belirleyici rol oynamaktadır.

Yazan - Yavuz Şahin

Yavuz Şahin
Bir şeyi bilmek ve istemek başka, onu hayata geçirmek başka şeydir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir