Esed Rejimi İsrail İçin Tehdit Miydi?

Esed Rejimi İsrail İçin Tehdit Miydi?

Suriye’de 61 yıllık zalim Baas Rejimi artık tamamen yıkıldı. Ama birilerine göre bu zalim rejim terörist olmuyor ama bu rejimi deviren muhalif güçler terörist oluyor. Birilerine göre ise bu zalim rejimin devrilmesi Siyonist İsrail’in çıkarlarına hizmet etmekteymiş. Bu yazımızda gelin hep beraber acaba gerçekten Esed Rejimi İsrail İçin Tehdit Miydi? Birlikte ele alalım.

Duygularımı da ifade etmek istiyorum. Allah’ın izniyle bir zalim rejim daha son buldu. Darısı bütün zalimlerin başına. Allah’a ne kadar hamd etsek azdır. Asla zalimlerin safında yer almıyoruz ve almayacağız da! Bu dünyada zalimlerin safında yer alanlar, ahirette de onlarla birlikte haşr olurlar. Böyle bir edebi felaketten Allah’a sığınırız.

Baas Rejimi cehennemi olarak tarif edilen Sednaya Hapishanesinden insanların kurtarılma anları beni çok duygulandırdı. Sevinç ve hüzünü bir arada yaşadım. Adam en az 30-40 yıldır hapishanede zulüm ve işkence görüyor. Hapisten çıkıyor ne oldu diyor. Hiçbir şeyden haberi yok. Esed devrildi diyorlar, sanıyor ki Hafız Esed devrildi. Hatta bir tanesi, “Bizi Saddam mı kurtardı?” Diye soruyor. Adamlar dünyadan habersiz, tamamen izole edilmiş. Belki de ülkesinde 12-13 yıldır iç savaş olduğundan bile haberleri yok.

Bu gibi sevinç ve hüzünü bir arada yaşatan hadiselerin yanında kalbimizi parçalayan görüntülerde oldu. Çürümeye terk edilen cesetler, asitli suyla imha edilen cesetlerin kalıntıları, organları alınan kesilip parçalanmış cesetler, defalarca tecavüze uğramış ve tecavüz sonucu dünyaya gelen çocuklarıyla birlikte hapiste kalan kadınlar, şoka girmiş ve hiçbir şekilde konuşmayan ve elini uzatınca ürken mahkumlar… ve dahası!

Şimdi yazımıza dönelim. Yazımda Suriye’deki ilişkiler yumağına, Heyeti Tahrir el Şam Örgütünün bir terör örgütü olup olmadığına, inanç ve ideolojisine, Esed Rejiminin Siyonist İsrail ve ABD için bir tehdit olup olmadığına, son olarak ta İbrahim Kalın ve Ebu Muhammed el Colani’nin aynı arabada görüntülenmesi olayına değindim. Tabi ele alınması gereken çok mesele olmakla birlikte önemli olarak gördüğüm sadece bu konulara değinmeyi kafi gördüm.

Suriye’deki İlişkiler Yumağı

Suriye’ye baktığımız zaman garip bir ilişki yumağı karşımıza çıkmaktadır. Öncelikle bu garip ilişki yumağına değinmeyi gerekli görüyorum. Esed Rejimi ile başlayalım. Esed Rejimi; İran, İran’ın maşası Hizbullah ve Rusya ile müttefiktir. Aynı zamanda Suriye’de kurulan YPG’de, Esed Rejimi ile müttefiktir. YPG, aynı zamanda ABD tarafında büyük askeri ve lojistik desteklerle güçlendirilen bir örgüttür. Ancak ABD ve Rusya birbirine rakiptir ve Esed Rejimine bu yüzden ABD’de karşıdır. DAİŞ ile mücadele bahanesi ile bölgede YPG’yi desteklemiş ve büyütmüştür.

Heyeti Tahrir el Şam Örgütüne baktığımız zaman eski adı El Nusra Cephesi idi ve El Kaide Örgütüne bağlıydı. El Nusra ilk kurulduğunda DAİŞ’in Suriye kolu olarak kuruldu ama daha sonradan DAİŞ’ten ayrılıp El Kaide’ye bağlı olduğunu açıkladı. Daha sonra El Kaide’den de ayrılıp tamamen bağımsız ve tek amaçlarının Esed Rejimini devirmek olduğunu belirterek isim değiştirip bugünkü Heyeti Tahrir el Şam Örgütü ismini aldı. İşte bu örgüt zamanla başka küçük Sünni mücahid grupları da bünyesine katarak gücünü artırdı.

Türkiye ise Heyeti Tahrir el Şam Örgütünü terör örgütü olarak tanımaktadır. Türkiye’nin önderliğinde bölgede YPG tarafından sözde bir Kürt devleti kurulmaması amacıyla eski adıyla Özgür Suriye Ordusu, yeni adıyla Suriye Milli Ordusu isimli askeri bir yapı kurulmuştur. Bu yapı aynı zamanda Heyeti Tahrir el Şam’in kontrolündeki bölge ile komşudur. Aralarında işbirliği de mevcuttur. Çünkü ortak düşmanlara sahipler. Bunlardan birisi en başta Esed Rejimi, sonra da YPG terör örgütüdür.

Ben kabaca ilişkileri özetledim. Bu ilişki ağına baktığımız zaman asimetrik olduğunu görüyoruz. Tabi daha derinlere inince iş iyice mantığı tatile çıkarıyor. Mesela Suriye’de yüz binlerce Sünni Müslümanı katleden Hizbullah öte yandan bir Sünni olan Gazze’ye destek amacıyla İsrail ile savaşıyor ve çok büyük hezimete uğruyor. Öte yandan Hizbullah’ın askeri olarak desteklediği Beşar Esed, Muhaliflerin Şam’a yürümesi üzerine İsrail’den destek talep ediyor. Şamdaki Rejimin cehennemi olarak tarif edilen Sednaya Hapishanesinden onlarca El Kassam Tugayları mensubu mücahid çıkarılıyor. Ama İran’a sorsanız, Esed Rejimin devrilmesi Siyonist İsrail ve ABD’nin çıkarlarına hizmet etmek oluyor.

Heyeti Tahrir el Şam Terör Örgütü mü?

Sanırım en çok tartışmalı konulardan birisi de, Heyeti Tahrir el Şam Örgütünün ne olduğu ile alakalıdır. Eğer ABD’ye sorarsan terör örgütüdür. Aynı ABD, YPG’nin terör örgütü olmadığını savunuyor. O zaman ABD’nin aklına kendi aklını teslim edenler, Heyeti Tahrir el Şam terör örgütü derken, YPG’nin de terör örgütü olmadığını söyleyebilir mi?

Bir kere terör nedir? Terörist kimdir? bu soruların cevabını iyi bilmek lazımdır. Terör kriterlerini masaya yatırdıktan sonra bu kriterler ışığında konuyu ele aldığımız zaman, bölgedeki en büyük terör örgütünün Siyonizm, Esed Rejimi, YPG, PKK olduğu görülecektir. DAİŞ’in de ismini saymak isterdim ama onun bir fonksiyonu kalmadığından saymıyorum.

Heyeti Tahrir el Şam, her ne kadar kökü DAİŞ’e ve El Kaide’ye kadar dayansa bile, bugün onlarla hiçbirisinin bağının olmadığı bizzat kendileri tarafından açıklanmıştır. Yaptıkları eylemlere, verdikleri mücadeleye baktığımız zamanda hiçbir terör eylemi gerçekleştirmediklerini görmekteyiz. Hatta idare ettikleri bölgelerde huzur ve asayişi sağladıklarını, halk tarafından da sevilip kabul gördüklerini gözlemliyoruz. Üstelik mücadele ettikleri Beşar Esed Rejiminin yaptıkları zulümlere, katliamlara baktığımız zaman, böyle büyük zalim bir rejimi devirenler terörist değil ancak büyük kahraman ve umut olurlar.

Tüm bunlar göz önünde bulundurulduktan sonra asıl olan bundan sonraki süreçtir. Heyeti Tahrir el Şam amacına ulaştı. 61 yıllık Baas Rejimini devirdi. Artık yeni bir nizam kurulacak. Gücü eline aldıktan sonra, bundan sonraki yapacakları Heyeti Tahrir el Şam hakkında daha net bir görüşe sahip olmamızı sağlayacaktır. Bakalım güç eline geçtikten sonra adil mi olacaklar, zalim mi olacaklar? Bunu zaman gösterecektir.

Heyeti Tahrir el Şam İnancı ve İdeolojisi Nedir?

Heyeti Tahrir el Şam Örgütünün inancının Ehli Sünnet ve Selefi karışımı bir örgüt olduğunu görmekteyiz. Ancak bu Selefiler tekfirci olmayıp, Mutedil Selefi çizgiye sahiptir. Yani Ehli Sünnet Müslümanları tekfir etmeyip din kardeşi olarak görmekteler. Zaten Heyeti Tahrir el Şam Örgütünün zamanla DAİŞ’ten kopması ve daha sonra da El Kaide’den kopmasında ki ana sebeplerden birisi bu olabilir.

Heyeti Tahrir el Şam Örgütü lideri Ebu Muhammed el Colani, asıl adıyla Ahmed Hüseyin el-Şara Selefi mi, yoksa Ehli Sünnet mi? Bu sorunun cevabını bilmiyorum. Bununla alakalı da pek bir şey bulamadım. DAİŞ’in Suriye kolu olarak kurulması ve akabinde DAİŞ’ten ayrılıp El Kaide’ye biat etmesi sebebiyle, Heyeti Tahrir el Şam lideri ve ana kadrosunun Selefi olduğunu varsayımı ile hareket ediliyor. Ancak kendi ülkesi işgal edilen nice kimseler, tamamen iyi niyetlerle düşmanla ve zalim yöneticilerle mücadele etmek için bu örgütlere girmiş, daha sonra bunların tekfirci Neo-Selefi olduklarını ve asıl gayelerinin cihad etmek olmadıklarını görünce onlardan bağını koparmış olabilir. Heyeti Tahrir el Şam Örgütü de böyle bir yapı olabilir. Zira ben böyle bir kanıya vardım.

DAİŞ, El Kaide Örgütünün Irak’ta ki Tevhid ve Cihad Örgütüdür. Tevhid ve Cihad Örgütü daha sonradan ismini DAİŞ yani Türkçe olarak Irak ve Şam İslam Devleti şeklinde değiştirmiştir. Ancak tekfirci Harici bir örgüt olduğundan dolayı, mutedil Selefiler ile Ehli Sünnet olup hata ettiğini anlayanlar DAİŞ’ten ayrılmıştır. Bunların başını da, DAİŞ’in Suriye yapılanması olan El Nusra Cephesi çekmektedir. İlkte DAİŞ’ten ayrılıp El Kaide’ye bağlanan El Nusra Cephesi, zamanla El Kaide’ye de bağlı olmadıklarını açıklayıp tamamen bağımsız olduklarını belirtmişlerdir. Hatta DAİŞ’ten ayrıldıktan sonra bir cephede de DAİŞ ile savaşmak zorunda kalmıştır.

Tüm bunların temel sebebi terör örgütü ve tekfirci Neo-Selefi imajından kurtulmak ve gerek Suriye halkı tarafından, gerek uluslararası kamuoyu tarafından kabul görmektir. Hatta El Kaide kurucusu Usame bin Ladin tarafından ortaya atılan Küresel Cihad teorisini de benimsemediklerini, tek gayelerinin Suriye’yi Esed Rejiminin zulmünden kurtarmak ve Esed Rejimini devirmek olduğunu belirtmişlerdir. Özetle Heyeti Tahrir el Şam Selefi bir örgüt olmayıp, Ehli Sünnet ve Mutedil Selefi karışımı bir örgüttür. Her şeyin en doğrusunu ancak Allah Celle Celalüh bilir.

Heyeti Tahrir el Şam Örgütüne Su-i Zan ile Yaklaşmayınız!

Muaz bin Cebel’den (radıyallahu anh) rivayet edilen bir hadis-i şerifte Resulullah Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdular:

“İslam’ın en üstün zirvesi Allah yolunda cihattır. Allah yolunda cihada ise ancak Müslümanların en faziletlileri nail olur.”

Müceddid-i Elf-i Sâni İmam Rabbani (kuddise sirruh), Kılıçhanoğlu Kılıcullah’a göndermiş olduğu 73. Mektubunda şöyle demektedir:

“…Düşmana karşı duran, kahraman askerlere; bilhassa düşmanların istila zamanında çok çok itibar edilir. Hatta o zaman; bunlardan az amel ve az sebat, pek değerli ve itibarlı görülür. O kadar ki böyle bir itibar düşman şerrinden emin olunduğu zaman hiç olmaz.”

İçinde bulunduğumuz devir, daha önceki devirlerde eşi benzeri görülmemiş şekilde kafir düşmanların İslam Dünyasını istila ettiği bir devirdir. Böyle bir devirde bu kafir düşmanlarla cihad edenlere karşı sevgi beslemek hatta destek olmak icap eder. Böyle bir devirde az amel ve az sebat dahi göstermeyip, çok amel ve çok sebat gösterenlere dil uzatmak acaba caiz mi? Onların yaptıkları her şeyin altında bir düşman oyunu aramak su-i zan değil mi? Su-i zan caiz mi? Su-i zannın çoğu yalan değil mi?

Esed Rejimi İsrail İçin Tehdit mi?

İran ve İrancı perspektiften bakacak olursanız İran ve müttefiklerinin aleyhinde olan her şey Siyonist İsrail ve ABD çıkarlarınadır. Onlara karşı olan herkeste Siyonist İsrail ve ABD dostudur. Ancak bu tamamen İran ve İrancıların uydurdukları bir propagandadır. Esed Rejimi var olduğundan beri İsrail için ne tür bir tehdit işlevi gördü ki? Baktığımız zaman tek yaptığı şey halkına zulmetmek, halkını katletmek, kadınlara tecavüz etmek. Rejim karşıtı olan halkını Sedyana Hapishanesine atmak ve buradaki mahkumların organlarını satmak suretiyle devlet eliyle organ kaçakçılığı yapmak ve dahası…

Esed Rejimi mi daha zalim, yoksa Siyonist İsrail mi? Bu ikisi de zulümde birbirine denk rakiplerdir ve tartışmaya açıktır. Her ikisi de birbirinden zalimdir. O yüzden her ikisinin de yıkılması her şeyden evvel adaletin ve nizamın çıkarınadır. Müslümanların çıkarınadır. İran Dini Lideri Hamaney tarafından şöyle bir açıklama yapılmış:

“Suriye’de yaşananlar Amerika ve İsrail’in ortak planının sonucudur. Suriye’nin bir komşusunun da bu süreçte payı var ama asıl suçlu ABD ve Siyonizm.”

Bizce zırvadan öteye gidemeyen bu düşünce tamamen takiyye ve iki ruhluluktur. İran, Hizbullah ve Esed Rejiminin yüz binlerce Sünni Müslüman’ı katletmesi, zulmetmesi, işkence etmesi, kadınlara tecavüz etmesi… milyonlarcasının zulümden kaçmak için vatanlarını terk etmek zorunda kalması kimin planıydı? Birde bu zalimler utanmadan vahdet edebiyatı yapıyorlar.

Muhalifler Şam’ı fetih ettikten sonra Sednaya Hapishanesindeki on binlerce mahkumu kurtarmak için çalışmalar başlattı. Mahkumlar arasında bugün Gazze’de, Siyonist İsrail’e karşı cihad eden El Kassam Tugaylarına mensup çok sayıda mücahid bulunmaktaydı. Madem Esed Rejimi, Siyonist İsrail Rejimi için bir tehditti, o halde neden El Kassam Tugayları mensubu olan bu mücahidler Sednaya Hapishanesinde zulüm ve işkence görüyorlardı?

Üstelik Beşar Esed zalimi, muhalifler Şam’a ilerleyince muhaliflere karşı İsrail’den yardım talep etmişti. Aristoteles olsa şöyle sorardı:

“Kendisine muhalefet edenlere karşı İsrail’den destek talep eden bir iktidar, nasıl olur da İsrail için bir tehdit olabilir?”

Yine muhalifler Şam’ı fetih ettikten sonra İsrail derhal Esed Rejimi ordusuna ait silahlar ve mühimmatlar muhaliflerin eline geçmesin diye askeri harekatla hepsini vurmuştur. Esed Rejimine ait olan kimyasal silahların bulunduğu tesisler ve bazı başka stratejik hedefler de, muhalif güçlerin eline geçmemesi için vurulmuştur. Yani buradan anlıyoruz ki, İsrail neyin nerede olduğunu gayet iyi bildiği halde hiçbir şekilde dokunmamıştı. Çünkü kendisi için bir tehdit olarak görmüyordu. Platon olsa şöyle sorardı:

“Kendi halkına kimyasal silah kullanan, varil bombaları atan, kendi halkı nezdinde meşruiyetini kaybetmiş olan bir iktidar nasıl olur da İsrail için tehdit olabilir?”

Platon ayrıca şöyle sorardı:

“Esed Rejiminin kimyasal silahlarının, cephanelerinin, kritik askeri tesislerinin yerini İsrail en başından beri biliyordu ve vurmuyordu. Ama ne zamanki muhalifler rejimi devirdi. O zaman hepsini vurdu. O halde İsrail için asıl tehdit gerçekten Esed Rejimi mi?”

Meselenin özü şudur ki, İran ve İrancılar başta olmak üzere onların hiçbir müttefiki ne Siyonist İsrail için, ne de ABD için gerçek bir tehdit değildir. Gerçek tehdit her zaman Sünni Müslümanlardır. İran ve müttefikleri ile İrancılar ise Sünni Müslümanların başındaki belalardır ve en az Siyonist İsrail ve ABD kadar Sünni Müslümanlar için tehdittir.

İbrahim Kalın ve Ebu Muhammed el Colani

Bu yazıyı kaleme aldığın esnada sosyal medya da ve haberlerde bir görüntü gündem oldu. İbrahim Kalın, Colani’nin kullanmış olduğu arabada yan koltukta otururken görüntülendi. Tabi bu görüntü ile oluşturulan algıyı tahmin edebiliyorsunuz. Böyle bir kareden sonra Heyeti Tahrir el Şam, Türkiye’nin gizli destekleriyle Esad Rejimini devirdi. Acaba gerçekten öyle mi? Yoksa durumdan pay mı çıkarmaya çalışıyorlar?

Burada tam anlamıyla bir Kazan/Kazan stratejisi mevcuttur. Colani’nin de Türkiye gibi bir devletten kabul görmeye, meşruluk kazanmaya ihtiyacı var. O yüzden onlara kapıları sonuna kadar açacaktır. Hakikatte Türkiye’nin kurup desteklediği ve YPG terör örgütüne karşı ortak askeri operasyonlar düzenlediği oluşum, Suriye Milli Ordusudur.

Öte yandan Heyeti Tahrir el Şam, Türkiye tarafından resmiyette terör örgütü olarak listelenmiştir. Nitekim halen daha öyledir. Yani İbrahim Kalın böyle bir durumda Türkiye tarafından terör örgütü olarak tanınan bir örgütünün lideri ile aynı arabada görüntülenmiş oluyor. Eğer samimi olsalar, hemen şimdi Heyeti Tahrir el Şam’ı terör örgütü listesinden çıkarırlardı. Bunu bile yapmadılar. Ancak Türkiye’de ki hitap ettikleri kendi kitlelerine oynuyorlar. Durumdan pay çıkarmaya çalışıyorlar.

Heyeti Tahrir el Şam, Türkiye’den aldığı lojistik desteklerle ve askeri eğitimlerle hareket ederek Esad Rejimini devirmedi ki! Tamamen kendi imkanlarıyla bu işi yaptı. Daha sonradan Suriye Milli Ordusu’da bu harekata dahil oldu ama etkisi o kadar yoktu. Heyeti Tahrir el Şam, Şam’a doğru ilerlerken, Suriye Milli Ordusu daha çok YPG’ye yönelik askeri harekat başlattılar. Ama nasıl olduysa Türkiye kamuoyunda sanki Erdoğan, Şam’ı fetih etti gibi bir algı oluşturuyorlar. Eğer Heyeti Tahrir el Şam olmasaydı, Türkiye’nin kurup desteklediği Suriye Milli Ordusu daha YPG’yi Fırat Nehrinin batısı olan Münbiç’ten bile çıkarmaktan acizdi! Hakikat bu iken insanlar sadece inanmak istediklerine inanıyorlar.

Dahası ise Heyeti Tahrir el Şam, tıpkı Taliban tarafından yönetilen Afganistan İslam Emirliği gibi şeriat ile yönetilen bir İslam Emirliği kurmak istiyorlar. Ancak Türkiye’nin desteklediği Suriye Milli Ordusu, demokratik bir devlet sistemi kurmak amacını taşıyorlar. Türkiye’nin Heyeti Tahrir el Şam’dan talepleri ve onlara tavsiyeleri de bu yönde olacaktır. Esad Rejiminin devrilmesinden Erdoğan ve AKP iktidarı her ne kadar kendilerine pay çıkarmaya çalışsalar da o iş öyle değildir. Türkiye Heyeti Tahrir el Şam’ı desteklemese bile en azından onlara karışmamak ve yollarını açmak yönünde katkısı olmuştur.

Türkiye’nin Heyeti Tahrir el Şam’a desteği her ne kadar olmamış olsa bile kösteği de olmadığı bir gerçektir. Esad Rejiminin devrilmesi en çok Türkiye’nin işe yaradı. İnşallah ilerleyen dönemlerde YPG eliyle kurulmak istenen Davud Koridoru başarısız olacaktır. Sözde Büyük Kürdistan hayalleri bitecektir. YPG’de tasfiye edilip, artık PKK terör örgütü sadece tarih kitaplarında yazacaktır. Bakalım gelecek bize ne gösterecek. Bölgede riskler ve tehditler halen devam etmektedir. Mesele sadece Esad Rejiminin devrilmesi değildir.

Allah Celle Celalüh, Suriye İslam Emirliği’nin kurulmasını nasip eylesin. Şam’ın fethinden sonra Kudüs’ün de fethini nasip etsin. Kafir ve zalim rejimler bir bir yıkılsın, yerine bir bir İslam emirlikleri kurulsun. En nihayetinde bu emirliklerinin üstünde bir hilafet yeniden kurulsun.

Yazan - Yavuz Şahin

Yavuz Şahin
Bir şeyi bilmek ve istemek başka, onu hayata geçirmek başka şeydir.

Bir Yorum

  1. Avatar

    Hocam türkiyenin htş yi desteklemediği görüşünüze katılmıyorum. Htş nin tek sınırı Türkiyeye. Düşünsenize htş mısıra komşu olsaydı. Bugün idlib gazze gibi olurdu. Ne yardım giderdi ne de bu derece askeri bakımdan güçlü olurdu htş. Eğer htş askeri olarak bu derece güçlendiyse bu türkiyenin devlet olarak arkasında durmasındandır. Nitekim hakan fidan açıkladı; htş bağlı olduğumuz uluslararası hukuk gereği terör listesinde ama sahada böyle bişey yok.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir