Dolar 10 TL olma yolunda ilerlerken daha evvel defalarca yaptıkları gibi art arda algı operasyonlarıyla milletin dini, milli ve manevi duygularını suistimal ediyorlar. Milletin bir kısmı, Doların 10 TL’ye dayanmasının asıl müsebbiplerin aslında kimler olduğunu bu algılar yüzünden göremiyorlar. Dolar neden 10 TL olmak üzere? Acaba gerçekten de dış güçlerin oyunu mu? Acaba gerçekten de içerideki işbirlikçilerin oyunu mu?
Evet aslında doğru diyorlar! Dolar gerçekten de dış güçlerin ve içerideki işbirlikçilerin oyunu ile yükselmektedir. Peki ama dış güçler ve içerideki işbirlikçiler kimler? Acaba iktidarın hedef gösterdiği muhalefet mi? Yoksa iktidar hedef mi saptırıyor? Yani iktidarın bizzat kendisi mi dış güçlerin içerideki işbirlikçileridir?
Baktığımız zaman 20 yıllık AKP iktidarı döneminde Dolar 9 kat civarında yükseliş yaşadı. Cari açık sürekli arttı, faizli dış borç sürekli arttı, vergiler sürekli arttı, ithalat sürekli arttı, tarım ve hayvancılık kasıtlı olarak bitirildi, devletin kamu kurum ve kuruluşları özelleştirildi, bütün projeler yap işlet devlet modeli ile özel sektörlere verildi, bütün sermaye betona gömüldü.
Devletin vergi ve vatandaşa kesilen para cezalarının haricinde neredeyse hiçbir ek geliri kalmadı! Çünkü AKP Parti Programında da yazdığı üzere, AKP’nin en öncelikli politikalarının başında özelleştirme ve yap işlet devret politikaları gelmektedir.
Yukarıdaki paragrafta yazdıklarımın bugün hiçbirisini hiçbir Allah’ın kulu inkar edemez! 20 yılda ülke ekonomisinin geldiği nokta içler acısıdır. 20 yıl bir ülkenin ekonomisi düzeltmek için yeterli bir süreç olması gerekir. Ekonomi üzerinde hiçbir kudreti olmayan muhalefet nasıl oluyor da ekonominin bu duruma gelmesinden sorumlu tutulabiliyor? Ayrıca büyük bir çelişkide ortada değil mi?
Hem ekonominin uçuşa geçtiğinden, her evde en az iki araba olduğundan dem vuruyorlar ve ekonomi kötü diyenleri algı yapmakla ve yalan atmakla suçluyorlar, hemde ekonominin kötü gitmesinin ve Doların 10 TL’ye dayanmasının müsebbipleri muhalefet ve dış güçler diyorlar! Bu bir çelişki ve aynı zamanda itiraf değil mi?
Sürekli Milli ve Manevi Duyguları Suistimal Ediyorlar
Ekonominin gün geçtikçe daha da kötüye gittiği aşikardır. Dövizin tekrar ralli hareketine başlamasıyla birlikte hemen Osman Kavala’nın yargı sürecinin akabinde 10 büyükelçinin bildiri yayınlaması ve bunun üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, bu büyükelçileri istenmeyen adam ilan etmesi hadisesi patlak verdi. Bunların hiçbirisi tesadüf değildir.
Dövizin ralli yapmasının sebebi, sanki bu diplomatik hadiseymiş, dış güçlermiş gibi bir algı oluşturuldu. Millet bu şekilde narkozlanmak istendi. Her zamanki gibi hiçbir şekilde sorgulamadan taptıkları partiye iman edenler önüne gelen herkesi vatan haini ve dış güçlerin uşağı ilan etti!
Daha sonra da Suriye’ye yeni operasyonlar için tezkerenin iki yıl uzatılması teklife meclise sunuldu ve meclisten geçirildi. Tezkereden elbette en çok PKK Terör Örgütü rahatsız olurdu ve nitekim tezkereye karşıda çıktı. AKP İktidarının ekmeğine bal sürmekten başka neredeyse hiçbir fonksiyonu olmayan,
sanki AKP’nin iktidarda kalmasını sağlamak için kasıtlı olarak çalışan CHP ve cenahları da tezkereye karşı çıkarak sanki CHP’nin ve millet ittifakının PKK ve HDP ile aynı paralel eksende hareket ettikleri izlenimini oluşturmuşlardır.
Türkiye sınır güvenliği için elbette gerekirse egemenlik haklarını korumak için sınır ötesi operasyonlar icra etmek zorundadır. Buna hiç kimsenin hiçbir şekilde itirazı olamaz. Lakin bu meseleyi, milletin milli ve manevi duygularını suistimal etmek ve onları narkozlamak için kullananlara şiddetle itiraz edilir!
Türkiye ekonomisi kötü giderken, kasıtlı olarak suni bir diplomatik kriz çıkarıp Doların asıl yükseliş sebebi ülke ekonomisinin kötü yönetilmesi iken sanki sebebin dış güçler ve içerideki işbirlikçileri muhalefet imiş gibi intiba oluşturulması, öte yandan ise askerin kanı üzerinden kirli siyaset üretip milli ve manevi duygular üzerinden başarısızlıklarını örtbas etmeye çalışmak milletin aklıyla alay etmek değilde nedir?
Yani bir yandan milletin dikkatini sınır ötesi operasyonlara celp edip milli ve manevi duyguları suistimal edilirken, diğer yandan da suni bir diplomatik kriz çıkarılarak Doların yükselişinin asıl sebebi sansürlenmek istenmektedir. Her iki hadisenin amacıda aynıdır. Amaç millet uyumaya devam etsin! Gerçekleri görememeye devam etsin! Hayal aleminde yaşamaya devam etsin!
Dış Güçlerin İçerideki İşbirlikçileri Kimler?
Dış Güçlerin içerideki işbirlikçilerini çokta uzakta aramamak lazımdır. İktidara baktığımız zaman bunu net bir şekilde görebiliyoruz. Birinci sırada ise AKP Genel Başkanı ve Türkiye’nin Cumhurbaşkanı olan Recep Tayyip Erdoğan ve ailesi yer almaktadır. 20 yıllık iktidarlık döneminde tabiri caizse Karun gibi zengin olmuşlardır.
Rahip Brunson hadisesinde ABD medyasında Erdoğan’ın ve ailesinin yurt dışındaki mal varlığının araştırılması yönünde gündem oluşturulduğunda, Rahibin özel uçakla ABD’ye teslim edildiğine hepimiz şahit olmadık mı? Ama Ak Troller böyle bir gündemden acaba ne kadar haberdarlar?
AKP’de kime baksan gerçekten Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dediği gibi herkesin en az son model iki arabası var. Ama herkes AKP’li değil ki! İşin garibi ise; bırak araba sahibi olmayı, zaten kiralık olan evine bir adet ekmek almakta zorluk çeken milyonlar bu yalana inanıyorlar.
Yahu çevrene bakmıyorsun anladık! Kendine bile mi bakmıyorsun? AKP iktidarı döneminde zengin hiç olmadığı kadar daha zengin, fakir ise hiç olmadığı kadar daha fakir olmadı mı? İşte 20 yılda daha evvel hiç olmadığı kadar daha zengin olanlara baktığımız zaman, kimlerin bu ülkede dış güçlerin yerli işbirlikçileri olduklarını net olarak olarak görebiliriz!
Bu zenginlerin başında ise Erdoğan Ailesi, yakın çevresi ve beşli beton çetesi gelmektedir.
AKP İktidarının öncelikli politikaları arasında yer alan özelleştirme ve yap işlet devret politikaları sayesinde ülkenin bütün birikimleri dış güçler olarak adlandırdığımız yabancı büyük sermayeye ve içerideki yerli işbirlikçilerine adeta peşkeş çekilmedi mi? Devlet bu politikalar yüzünden fakirleşmedi mi?
Faizli borca dayalı ekonomik sistem yüzünden hem millet hemde devlet borç batağına saplanmadı mı? Devletin bugün 500 Milyar Dolar civarında faizli borcu yok mu? Gerçek enflasyon sizce yüzde kaç? Faizle gerçekten mücadele edildiğine halen inanıyor musunuz?
Ekonomi Ülkenin En Zayıf Karnı
Türkiye’nin en zayıf karnı ne yazık ki ekonomidir. Peki bu noktaya nasıl gelindi? Elbette 100 yıllık Türkiye tarihi boyunca ülke ekonomisi sürekli olarak hep geride tutuldu. Kasıtlı olarak yükselmesinin önüne geçildi. AKP İktidarı dönemine baktığımız zaman ise ülkenin zaten ne zorluklarla elde edilen bütün birikimlerinin yabancı süper zengin sermayeye ve onların yerli işbirlikçilerine peşkeş çekildiğini görüyoruz.
Yani tıpkı öncekiler gibi AKP İktidarı da ülke ekonomisinin kasıtlı olarak büyümesinin önüne geçti. 20 yıllık süreç boyunca katma değeri yüksek yerli üretim yapan bir ekonomi değilde, betona dayalı bir ekonomi politikası benimsendi. Bütün sermaye betone gömüldü.
İlk başta beton ekonomisi politikalarıyla suni bir kalkınma sağlanmış olunsa da, bu kalkınmanın bir balon olduğu çok sonradan anlaşıldı. Bugün ise 20 yıllık betona ve faizli borca dayalı, aynı zamanda özelleştirme ve yap işlet devret misyonuna dayalı ekonomi politikalarının karın ağrısını yaşamaktayız.
Mademki dış güçlerin oyun var, mademki yerli işbirlikçilerinin oyun var… o halde 20 yıllık iktidarları boyunca ülkenin en zayıf karnı olan ekonomiyi güçlendirmek için neden gerekli tedbirler alınmadı da, bilakis zaten zayıf olan ekonomi her türlü finansal saldırıya dahada açık hale neden getirildi? Diye sormazlar mı? 20 yıllık AKP İktidarı boyunca ülke ekonomisi çok daha kırılgan hale getirilmiştir.
Bugün devletin, vergilerden ve vatandaşa kesilen cezalardan başka neredeyse hiçbir geliri yoktur. O yüzden cari açık arttıkça vergi bindirimi ve ceza bindirimi yapılmaktadır. Ekonominin omurgası olan orta sınıf olarak kabul ettiğimiz esnaflar ise ciddi zarar gördü. Kapital Ekonominin babaları karşısında esnaf ciddi zararlar gördü. Üstüne sürekli binen vergilerde cabasıdır!
Sonuç
Sonuç olarak ise dönüyoruz dolaşıyoruz ve her zaman aynı terane ile karşılaşıyoruz. Cumhur İttifakı ve Millet İttifakı diye millet ikiye bölünüyor ve eğer Cumhur İttifakından değilsen Millet İttifakından tarafasın ve dolayısıyla vatan hainisin algısı oluşturuluyor. Bu tıpkı 1970-1980 dönemlerindeki sağcı ve solcu ayrımının olduğu döneme benziyor. Millet ya sağcıdır ya da solcudur. Bunun ortası yok! Ben bugüne kadar ne sağcı oldum ne de solcu oldum.
Bugünde ne Cumhur İttifakından oldum ne de Millet İttifakından oldum. Bana göre hiçbir siyasi parti bu ülkeyi yönetebilecek kapasitede değildir. Cumhur İttifakı dini ve milli duyguları siyasi çıkarları için suistimal ederken, Millet İttifakı da Kemalizm ve Sol görüşleri, ayrıca milliyetçiliği siyasi çıkarları için suistimal etmektedir. Her iki tarafta kendi kesimlerine hitap eden propagandalar üzerinden siyaset yapmaktadır ve kesinlikle bu milleti hakiki anlamda temsil edecek basiretten yoksundur.
O yüzden bu siyasi partiler ve ittifaklar üzerinden tartışarak kimse birbirinin kalbini kırmasın ve hakikatları görsün. İktidarın peşinden gidip bu milletin diğer yarısını tekfir edip hainlikle suçlayan Ak Trollerde artık bir an evvel uyanmalıdır. AKP’nin suyu iyice ısındı.
Kendilerini güçlerinin zirvesinde olarak görüyorlar. Bu anlayışta olmaları bile son demlerinde olduklarının en büyük alametidir. O yüzden yarın batacağı kuvvetle muhtemel bir gemiden ahkam kesmenin anlamı yok! Gemi epey su aldı ve battığında sizde boğulursunuz. İyisi siz bir tekne veya bot ayarlayıp bir an evvel gemiyi terk edin! Tanrı bile batıramaz dedikleri Titanik Gemisi batmış, AKP’nin gemisi mi batmayacak?
ÜLKEMİZ 1950 den BU YANA AĞIRLIKLI OLARAK SAĞCI DİN TACİRİ PARTİLER TARAFINDAN YÖNETİLDİ VE YÖNETİLİYORKEN,ÜLKEMİZİN KURUCUSU MUSTAFA KEMALİN ÇİZGİSİNDEKİ PARTLERİ “KEMALİST” DİYE SUÇLAMANIZ VE ÜLKEYİ YÖNETEMEYECEKLERİNİ YAZMANIZ ABESLE İŞTİGALDİR-20 SENEDİR ÜLKEYİ SATA SATA YÖNETENLERİ ELEŞTİRECEĞİNİZ YERDE MUHALEFETİ ELEŞTİRMENİZ HİÇDE KABUL EDİLİR DEĞİL.ÜLKEMİZİN KURTULUŞU BATININ KAPISINDA UYUZ İT GİBİ BEKLEMEKTEN DEĞİL,ATATÜRKÜN KURULUŞ İLKELERİNE DÖNMEKTEN GEÇER.
Biz kesinlikle AKP ve münafık Siyasal İslamcıları, ayrıca sağcı ve milliyetçi olanları desteklemiyoruz ve desteklemeyiz. Biz onlardan beriyiz, onlarda bizden beri. Onların bu millete ve İslam dinine verdikleri zararları, Kemalizm dahi veremedi. 1950’den evvel Kemalistler bu ülkeyi yönettiler ve yaptıkları tek icraat İslam dinine düşmanlık ve İslam dinini bu topraklardan silip atma çabaları oldu. Bu sebepten dolayı tek parti devrinin bitmesiyle ilk seçimde millet Kemalistleri seçimle tasviye etti. Ancak ben bu durumada denize düşen yılana sarılır atasözüyle bakıyorum. Yani bu millet Kemalistlerden kurtulayım derken Sağcı ve Siyasal İslamcı olan münafıkların ipine sarıldı. Netice olarak bu ülkede siyasi olarak temelde iki farklı güç var. Birisi Sağcı ve Muhafazakar olan güç, diğer ise Kemalist ve Sol olan güçtür. Ancak olması gereken üçüncü bir güç olarak bu Anadolunun gerçek evlatları olan özünü korumayı başarmış Ehli Sünnet Müslümanlar siyaset sahnesinde yoklar. Yani siyasette Ehli Sünnet Müslümanları temsil eden bir kesim yok. Peki neden yok? Çünkü devletin dini yok ve Laiklik ilkesiyle yönetiliyor. Kurulan her parti Kemalist ilke ve inkılapları çizgisinde olmak zorunda ve Anayasanın değiştirilmesi teklif dahi edilemez olan ilk üç maddesinde Laiklik ilkesi de yer almaktadır. İslam dinine göre Müslüman bir devlet başkanı Allah’ın hükümleri ile hükmetmek mecburiyetindedir. Ancak Anayasa ve kanunlar buna müsaade etmemektedir. O zaman Anayasa ve Kanunlardan Laikliği çıkaralım ve devletin dini İslam yapalım ve Allahın hükümleri, İslam fıkhı temelli Anayasa ve kanunlar çıkaralım bakalım ülkenin gidişatı ne olacak?
Tarihimize baktığımız zaman 1400 yılı aşkın İslam tarihi boyunca son 100 – 200 yıl hariç ve aralarda da 100 küsür yıl hariç 1200 yıl civarında olarak her daim Müslümanlar hep süper güç oldular. İslam tarihi boyunca Dünyada her daim Müslüman devletler, kendi devirlerinin süper güçleri oldular. Bunu hiç kimse inkar edemez. Bunların ekseri kahiri ise aynı zamanda Türk devletleri idi. Bu gücü ise Allahın ipine, Rasulullahın ipine sımsıkı sarılmalarına borçluydular. Yani Allah’ın emrettiği şekilde devletini ve milletini yönettiler. Sürekli olarak Allah yolunda cihad ettiler ve sürekli olarak muzaffer oldular. Allah’ın ayetinde buyurduğu gibi Müslümanlar çok kere nice azlar olarak nice çok olan küffara karşı galip oldular. Bu savaşların bir çoğu halen günümüzde hayranlıkla anılıyor. Bu zaferler tarihe halen altın harflerle yazılıyor. Ama biz ne zamanki özde değil sözde Müslümanlar haline geldik, işte o zaman zillete düştük. Çünkü Allah’ta, onun Habibi Rasulullah’ta aleyhisselatüvesselam, Allah’ın emirlerinden uzaklaşanların ve cihadı terk edenlerin zillet içinde olacakları hususunda bizleri uyarmıştır.
Kemalizm bir prangadır. Müslüman olan bu milletin at görüşüyle Dünyaya bakmaması için kafasına geçirilmiş bir at gözlüğüdür. Biz Dünyaya Kemalist ve ya da başka bir ideolojik görüşüyle değil, İslam görüşüyle bakıyoruz. Allah neyden razı ise, nasıl emretmiş ise bütün Dünya’ya o şekilde bakıyoruz ve kurtuluşun ancak Kuranı Kerim ve Sünneti Seniyye’ye sımsıkı sarılmakla mümkün olacağına inanıyoruz.
Velhasıl kelam, bu ülkenin bu halde olmasının sebebi bellidir. Siyasetin bir tarafını Kemalist Sol, diğer tarafını ise Sağcı ve Muhafazakar olanlar işgal ettiler. Bizler ise ortada olan Ehli Sünnet ve Cemaat Müslümanlarıyız ve henüz bizi siyasette temsil eden kimse yok. Bugün bu ülkede PKK terör örgütünü dahi temsil eden bir siyasi parti var ama Ehli Sünneti temsil eden yok! PKK’yı savunmaları, teröristlere şehit demeleri ve Türkiye’den talep etmeleri… fikir özgürlüğü iken, İslam dinini savunmak, Şeriatla yönetilmeyi savunmak ve Kemalizm bir prangadır demek fikir özgürlüğü olmuyor!
Bu millet 100 yıl oldu kurtulamadı bu prangadan. Güzellikle kurtulamadığı için felaketler ve yıkılışlar yakındır. Allah mühlet verir. 100 yıl oldu! Ama halen uyuyor bu millet! Artık her türlü belanında kapıda olduğunu düşünüyorum. Ancak bizim inancımıza göre her şerde bir hayır vardır, her hayırda bir şer olduğu gibi! O yüzden gelecek elbette elinde sonunda Allahın ipine sımsıkı sarılanların olacaktır. Elbette millet bu prangadan kurtulacak! Elbette bu prangayı bu millete geçirenlerden hesapta sorulacaktır!
İLAVE OLARAK BATAN akepenin GEMİSİ DEĞİL TC DEVLETİNİN GEMİSİ BATIRILMAYA ÇALIŞILIYOR,akepe ve mhp SADECE 1-2 GÜN DAHA RAHAT KOLTUKLARINDA OTURABİLME TELEŞIDA DERDİNDELER.
Bu yorumunuzda ne yazık ki doğru. Ülke mutlak bir yıkılışa doğru sürükleniyor. Ülke batınca gemiyi ilk iktidar ve avaneleri terk edecekler. Olan millete olacak.