Müslüman İçin Noel Belası Yılbaşı Değil Yılan Başı adlı bu yazımızda malumunuz üzre yılbaşından bahsedeceğiz. Bir miladi yılın daha sonuna doğru yaklaşıyoruz. Bilindiği üzere milat demek Hazreti İsa (aleyhisselam) doğduğu zaman demek. Yıllardır bu meseleyi bu şekilde biliyoruz. Fakat teknoloji gelişip de tarih araştırmaları da aynı doğrultuda gelişme gösterdikçe bu meselenin bu şekilde olmadığı da ortaya çıktı. Eski zamana kıyasla bu bilginin yayılıp herkes tarafından bilinmesi de daha çabuk oldu. Ki eskiden de yılbaşı kutlamalarının ta Hazreti İsa (aleyhisselam)dan beri değilde O’nun doğumundan yaklaşık 350 sene sonra Roma da ortaya çıktığını biliyorduk. Bu bilgi zamanla daha da genişleyerek Romalıların neden bu tarihi seçtiğini de öğrendik.
Şöyle ki; o dönem Roma’sında güneşe tapılıyordu. Nasıl ki içimizden bazı kafir yalakaları İslam’ı, hristiyanlığı ve yahudiliği birleştirmek istedikleri gibi o zamanda da Roma’da güneşperestlik ve hristiyanlığı birleştirmek isteyenler vardı. Nitekim öyle de oldu. Güneşperestler günlerin uzamaya başladığı 25 aralık ve akabindeki tarihleri dans, çoşku, içki, ışıklandırma, ağaçlarla yeşillendirme, hindi kesme gibi eğlencelerle kutladıkları için hristiyanlarda aynı kutlamalara katılmakla birlikte o günü de Hazreti İsa’nın doğum günü olarak kabul ettiler.
Onların bu gelenekleri devam ede dursun zamanla insanların kaynaşması ve Türkiye’deki batılılaşma sürecinde bu gelenek müslümanlar arasında da yaygınlaşmaya başladı. Peki bu mesele ne kadar doğrudur? Kafirler gibi olmaya dinimiz nasıl bakmaktadır? Kur’an’ı Azîmuş-şan da Mevlamız şöyle buyurmaktadır:”Ey iman etmiş olan kimseler! Hem Benim düşmanım, hem de sizin düşmanınız olanları birtakım dostlar edinmeyin!(Mümtahine-1)” Peki kimdir bu Allah’ı ve müslümanları düşman edinenler, kafirlerin ta kendileridir. Kafir adı altında Allâhu Teâla’ya şirk koşanlar ve inkar edenler çoktur.
Yahudi ve hristiyanlar ise bunlardan sadece ikisidir. Bir hristiyan geleneği olan yılbaşını kutlamak onlara itaat etmek, benzemek, onlar gibi olmak demektir. Allâh-u Teâla “Ey iman etmiş olan kimseler! Eğer siz o kâfir olmuş kimselere itaat edecek olursanız, sizi ökçelerinizin üstünde (kafirliğe) çevirirlerde, sonra siz (dünya ve ahireti) kaybeden kimselere dönüverirsiniz. (Âl-i İmran-149)” buyurarak o kâfirlere itaat edildiğinde onlar gibi kâfir olunacağından bahsediyor. İtaat kelime olarak boyun eğmek, yumuşak davranmak, birinin isteğine emir ve yasağına isteyerek uymak demektir. İtaatin söz konusu olması için ise bir emrin, isteğin, telkinin ve tavsiyenin veya bir yasağın bulunması gerekir.
Halbuki ülkemizde hiçbir hristiyan zorla bize yılbaşını kutlatamaz. Onların propagandaları görsel telkinlerin ve misyoner faaliyetlerinin önüne geçemez. Yani bir boyun eğme söz konusu olmamasına rağmen bu işi gönüllü bir şekilde yapmak, gerek dünyevi gerekse uhrevi olarak tehlikenin ne kadar büyük olabileceğini bize göstermelidir.
İslamın ilk günlerinden beri kâfirler asla Müslümanların lehine olan hiç br şeyi istememişlerdir. Aksine din ve dünya hususunda daima Müslümanların sıkıntıya ve zarara uğramalarını arzu etmişlerdir(Âl-i İmran-118). Allah-u Azîmuş-şan onlara karşı bizleri uyarmış ve zerre kadar meyl etmememizi istemiştir. Buna rağmen onların geleneklerine, dinlerine karşı ta’zim göstermek onlar gibi kutlamak Müslümanlıkla asla bağdaşmaz. Bu tür kutlamalar onlara benzemektir. Peygamber Efendimiz ise “Kim bir kavme benzerse o da onlardandır (Tirmizi, Ebu Davud)” ve “Kim bir kavmin karartısını arttırırsa o da onlardandır” buyurarak bizi uyarmıştır.
Dinler Arası Diyalog Etkisi
Günümüzdeki “Dinler Arası Dialog” çalışması adı altında misyonerlik faaliyeti yürüten sözüm ona müslüman görünenler bu işler için “Ne var ki bunda? Biz sadece yeni yılı kutluyoruz.” “Bizler müslümanlar olarak iman etmemiz gereken Hazreti İsa’nın doğumuna seviniyoruz.” ya da “Falanca falanca da hristiyan olmasına rağmen bizim bayramlarımızı kutluyor. Biz de onların bayramlarını kutlayabiliriz. Bunlar hoşgörüden ibaret şeyler.” diyerek inançlı insanların kafalarını karıştırmak isteyebilirler. Allâh-u Teâla ise insanlardan İslam’dan başka hiçbir dinin kabul edilmeyeceğini bizlere bildirmiştir. Zaten kâfirlere itaat edilmemesi, dost edinilmemesi, onlara benzenilmemesi ayet ve hadislerde gayet açıktır (3:100,149,28, 18:28, 25:52, 28:86, 33:1-3, 42:15, 76:24, 96:19)
Hristiyanların hindi kesmeleri dahi yıllardan beri İslam’ı muhafaza etmiş olan türklere garazlarından ileri geldiği aşikardır. Osmanlı zamanında türkleri katletmek veya onlara zülmetmek mümkün olmadığı için sırf psikolojik açıdan içlerindeki kini dindirmek istediklerinden dolayı türklere benzettikleri hindiyi keserek tatmin olmakla kalmamışlar, kendi dillerinde de hindiye bizzat türk demişlerdir. Allâh-u Teâla ise bu konuda ne kadar güzel buyurmuştur:
“Gerçekten (size karşı büyük bir kin ve nefret taşıdıklarından, kendilerine hakim olamamış ve) ağızlarından (dökülen sözlerinde) aşırı öfke açığa çıkmıştır. Onların göğüslerinde gizlemiş olduğu (düşmanlık) ise (açıkladıklarından) daha büyüktür. Muhakkak Biz (Allâh ve Rasulünün düşmanlarıyla dost olmamanızı ifade eden) ayetleri size iyice açıklamışızdır. Eğer siz (dostla düşman arasındaki farkı düşünüp) anlamakta olduysanız (gerekeni yaparsınız)! İşte siz (kâfirlerle dostluk kurduğunuz için) öyle (hatalı) kimselersiniz ki, kendi kitabınıza inanmadıkları halde) onları seversiniz, ama siz (onların kitabı dahil) kitapların hepsine inandığınız halde onlar sizi sevmezler. Onlar size kavuştukları zaman (aldatmak için yalan yere) ‘Biz de inandık’ derler. Yalnız kaldıklarında ise (zararınıza bir şey yapamadıklarından hayıflanarak) size karşı kızgınlık(ların)dan parmak uçlarını ısırırlar.
(Habibim!) de ki: ‘İslâm’ın ve ehlinin kuvvet ve izzetini gördükçe kendi zillet ve hakaretinizi daha çok fark edin de) öfkenizle geberin! Zira şüphesiz ki Allâh göğüslerin sahip olduğu şeyi(; kalplarin barındırdığı tüm sırları, niyet ve inançları hakkıyla bilen bir) Alim’dir. Size (bolluk, ganimet ve zafer gibi) güzel bir şey dokunacak olursa bu onları üzer. Size (darlık ve bozgun gibi) kötü bir şey isabet edecek olursa da bununla sevinirler. Eğer (onların eziyetlerine) sabrederseniz ve (onlarla dosluk gibi yasaklardan) iyice sakınırsanız, (bu durumda siz Allâh’ın korumasına gireceğinizden) onların hileleri(, ne sıkıntı ne de eziyetten) hiçbir şeyle size zarar veremez. Şüphesiz ki Allâh onların yapmakta olduğu (hile ve tuzak gibi) şeyleri(,ilmi ve kudretiyle çepeçevre kuşatıp zararsız hale getiren bir) Muhit’dır”
İşte bütün bu ayet ve hadislerden çıkarılacak şudur; bir müslüman asla başka bir dinin öğretilerine, geleneklerine ve göreneklerine göre yaşayamaz, sıradanmış gibi görünen şeylere karşı asla bilinçsizce yaklaşamaz. En ufak bir tazimin bile imanını tehlikeye sokacağı bilgisinden gafil bir şekilde hareket edemez. Aksi halde son nefesinde imanı kurtaramadan Hakk olana kavuşur ve çetin bir azaba düçar olur. Bizler müslümanlar olarak kâfir adet ve geleneklerinden en kısa zamanda kurtulup tövbe etmemiz gerekmektedir. Yoksa halimiz şairin şiirindeki gibi olur:
Bir elde kadeh, bir elde Kur’an!
Ne helâldir işimiz ne de haram!
Şu yarım yamalak dünyada,
Ne tam kafiriz, ne de tam bir müslüman!
Müslümana:”Sen hristiyan mısın?” diye sorsan darılır.
Ama yılbaşında hindi, kaz; yemesine bayılır.
Çam deviren hindici nasıl mü’min sayılır.
Bilmiyoruz çoğumuz ne edip yapıyoruz:
“Batı batı” diyerek, eyvah! Hep batıyoruz!
Yaklaşınca her sene özyurdumda yılbaşı:
Yapılır milletime Firenkçe türlü aşı!…
Buna, ağlar ağacı; hem toprağı hem taşı:
Müslümanız (!) onlarla, noel de yapıyoruz.
“Batı batı” diyerek, eyvah! Hep batıyoruz!