Bitkisel Hayattaki İslam Dünyası Herkes ABD nefretinden dolayı, ABD hegomanyasının zayıflamasını arzu etmekte. Günümüz Dünyasında açıkça görülüyor ki doğu güçleniyor ve batı zayıflıyor. Doğu ‘da, artık ABD ‘ye baş kaldıracak güçler meydana geliyor ki, bu güçlerin başında Çin bulunmaktadır. Bütün herkesçe kabul gören gerçek ve gidişat şu ki, Çin geleceğin süper gücü olmaya namzed bir ülkedir. ABD pek fazla zayıflamıyor ama Çin’in gücü, ekonomik ve teknolojik gücü ABD’ye yaklaşıyor. Artık ABD’nin durdurumayacağı ve müdahale edemeyeceği noktaya çoktan geldi. ABD zaten 1.4 Milyar nüfuslu ve Dünya’nın kendisinden sonraki en büyük ekonomisine sahip olan Çin’i karşısınada sıcak savaş yoluyla alamaz. Çin’de bir darbe yoluyla Çin’i durdurma ihtimali değil, hayali bile söz konusu değil. Sonuç olarak yakın gelecekte Çin yeni süper güç olacak ve ABD ise yavaş yavaş küresel siyasetteki etkinliğinden ve Dünya jandarması postundan el etek çekecek.
Yarım asırdır ABD’den ne çileler çeken İslam Dünyası ise beyinsiz bir şekilde ABD’nin küresel hegomanyasının bitmesinden memnun olacak. Niye beyinsizliktir bu durum. Çünkü ABD şeytanda, Çin melek mi? Doğu Türkistan’da yaptıkları zulümlere tüm Dünya şahit değil mi?
Dünya’nın ve bilhassa İslam Aleminin başına hem Dünya’nın en büyük ekonomik gücü, hem en büyük askeri gücü, hem en teknolojik gücü olarak Çin musallat olursa; o zaman Çin, ABD gibi olmayacaktır. Direk işgal yoluyla başta birinci sırada Orta Asya olmak üzere İslam Dünyasını zapturapt altına alacaktır. Çin’in, Afrika’ya olan özel ilgisinden anlaşılacağı üzere, yüzde doksan dokuz Afrika’yıda kontrol altına alacaktır tamamen.
Ayrıca Çin’in süper güç olması demek, Kapitalizmin yerini Komünizmin alması demektir ki, Komünizm, İslam’ı deforma etme çalışmalarıyla fazla uğraşmaz, direk İslam’ı yok etmeye, silmeye yönelik çalışır. Zulüm ve katliam yoluyla İslam Alemindeki alimleri, münevverleri toprağın altına yollar.
İşe bu perspektiften baktığımız zaman, Gelecek muazzam Çin tehdidine karşı ABD ve Avrupa, ne yazık ki bize lazım! Çünkü İslam Alemi, ellerine geçen o kadar fırsata rağmen bunu değerlendirememiştir. Yani değişen Dünya dengelerinde kendi öz kimliğinden yola çıkarak etkili misyon ve vizyon geliştirip kendi geleceğini kendi çizecek potansiyele erişememiştir.
Türkiye ise değişen Dünya dengelerine ayak uydurma yolunu seçip, ABD ve Avrupa’dan yavaş yavaş kopma ve Çin ve Rusya’yla yakınlaşma yoluna girmiştir. Yani bir eksenden çıkıp başka eksene kapak atmayı tercih etmiştir. Kendi eksenini kurmak değilde, ısrarla başka eksene dahil olmak istemiştir. Devleti yönetenlerin bugünkü bazı İslami söylemleri kimseyi aldatmasın. Lafla peynir gemisi yürümez! İcraate bakmak gerekir.Bugün ülkemizde İslami olduğunu iddia eden bir siyasi parti iktidardadır.
Peki davası İslammış gibi gözüken bu iktidar döneminde İslam ve Müslümanlık ilerledi mi, yoksa geriledi mi? Ahlak ve Aile yapısı ilerledi mi, yoksa geriledi mi? Müslümanların durumunda ne gibi değişiklikler oldu? İslam’a taban tabana zıt ne kadar yasanın bu iktidar döneminde çıkarıldığından, acaba iktidarı İslam’ın son umudu zannedenlerin kaç tanesinin haberi vardır? İktidar Filistin ve Mescidi Aksa üzerinden oy devşirmeye çalışıp “Ey Amerika! Ey İsrail!” diye ahkam keserken, acaba neden halen Ayasofya Camini ibadete açmıyor? Acaba neden Filistin konusunda ABD’ye sözde meydan okuyorken, Doğu Türkistan’a yapılan zulümlere ses çıkarıpta “Ey Çin!” demiyor?
Biz ülke olarak bugün ithalattada, ihracattada ABD’ye ve Avrupa’ya bağımlıyız. Yakın gelecekte ise değişen Dünya dengelerine ayak uydurup ithalatta ve ihracatta Çin’e ve Doğu’ya bağımlı olacağız. Bu bağımlılıktan dolayıda onlarla politik ilişkilerimizi geliştireceğiz ve onların politikaları ekseninde kendi politikalarımızı belirleyeceğiz. Halbuki bu değişim döneminde sadece Türkiye’nin değil, bütün İslam ülkelerinin birbirleriyle ilişkilerini geliştirmesi oldukça ehemmiyeti haiz değil midir?
Biz neden ithalatta ve ihracatta İslam ülkeleri olarak birbirimizle daha yoğun ticaret yapmak yerine, gavurlarla daha yoğun ticaret yapıyoruz?
Onlarda olup ta bizde olmayan ne var? Hatta kesin olan şu ki, bizde olan, onlarda olanlardan çok daha fazladır ama biz bunun kıymetini bilip değerlendiremiyoruz. Şu bir gerçekki gelişen ekonomik ilişkiler zamanla siyasi ilişkilerin gelişmesinde kaçınılmaz bir rol oynamaktadır. Buna en büyük örnek Avrupa Birliği’dir. Avrupa ülkeleri en başta ekonomik ilişkiler üzerinden hareket ederek Avrupa Birliği’ni kurdular ve ortak para birimi olarakta Avro’yu seçtiler. ABD ile olan yakın ilişkileri neticesinde ise Sovyet tehdidine karşı NATO’yu kurdular. Kendilerine has askeri standartlar belirleyip askeri teknolojidede birbirlerine uyumlu savunma sanayi devi haline geldiler. Askeri teknolojide Dünya’nın önüne geçtiler.
Tabi onların bu kurdukları düzenin temelinde sayısız Müslüman kanı vardır. Ancak Müslümanlar, hiçbir kan akıtmadan sadece akıllarını kullanarak birkaç on yıl içerisinde kendi hegomanyalarını Türkiye liderliğinde kurabilirler. Lakin gerek Türkiye, gerekse İslam Dünyası bu konuda son derece pasiftir ve en acısı yetersizdir. Çünkü bir takım İslam düşmanı güçler, yani ABD’yi küresel hegomanya yapan ve yakın gelecekte Çin’i yeni küresel hegomanya yapacak olan güçler; Türkiye ve İslam Aleminin kendi misyonlarını ve vizyonlarını belirleyip büyük bir hegomanya olmasını asla istemiyorlar. Bu küresel derin güçler ise tabikide Dünya Siyonizmi ve Masonluğudur.
Türkiye ve İslam Alemi olarak yapmamız gereken şey, ABD’nin yıkılmasını seyredip Çin’in yeni süper güç olmasını seyretmek değil; küllerimizden yeniden doğup, elimizdeki imkanların ve fırsatların idrakine varıp kendi geleceğimizi kendimiz çizmemizdir.
Bunun için içimizdeki çürük hücreleri temizleyip tek yumruk olmamız icap etmektedir. İslam ülkelerinin birbirleriyle başta ekonomik ilişkileri olmak üzere, bu sıkı ekonomik ilişkilere paralel olarak askeri, siyasi, kültürel ilişkilerimizi en üst düzeyde geliştirmeliyiz. İşte bu ilişkilerin gelişmesine paralel olarakta inşallah birkaç on yıl içerisinde İslam Dünyası kendi büyük hegomanyasını tesis edebilecek kudrete ulaşacaktır. Ancak bunu kim yapacaktır ya da yapabilecektir?
Ne yazık ki işin en başı içimizdeki çürük hücreleri temizlemekten geçmektedir. İşte bu çürük hücreler ne yazık ki İslam Alemini kanser ve felç etmiştir. Bu kanser ve felçlik sebebiyle biz sadece Dünya’nın dönüşünü izleyen bitkisel hayatta bir ümmet haline geldik.