Sanal Alemin Dijital Köleleri; “İzm”ler Müslümanların hemen her alanda karşılarına çıkar ve bu “izm”ler özellikle son bir asırdır mücadele ettiğimiz akımlar olarak karşımızda yer alırlar. Cemil Meriç; “İzm’ler idrakimize giydirilmiş deli gömlekleridir” der. Maksim Gorki, Mujik isimli romanında; “Şurada bulunanların hepsi de özgür düşüncenin zincirlerine vurulmuş olup, izm’lerin prangasında oturmaktalar ve gün geçtikçe ayaklarını daha çok sıkmaktadır” yazmıştır.
Ateizm, Materyalizm, Kapitalizm, Siyonizm, Satanizm, Deizm, Emperyalizm, Feminizm, Komünizm, Kemalizm, Hümanizm, Liberalizm, Faşizm…
Örnekleri çoğaltmak mümkün… Fakat şimdi yeni neslin ve Müslüman gençlerin mücadele edecekleri iki yeni “İzm” kapıya dayandı. Bu iki “izm” öncekilerden farklı olarak yeni neslin sadece zihnini değil, bedenini, özgürlüğünü, mahremiyetini ve fıtratını değiştirebilecek kadar tehlikeli olacaklar.
Bahsettiğim iki yeni izm’den ilki; DİJİTALİZM, ikincisi; TRANSHÜMANİZM. Dijitalizm ile insanın hayatını tamamen kontrol altına alıp gerçek dünyadan uzaklaştırılarak sanal aleme hapsedilen dijital kölelik düzeni oluşturuluyor. Yeni dünya düzeninde elitler-köleler olarak ikiye ayrılmak istenen insanlar dijital düzen içinde özgürlüklerini kaybetmiş olacaklar.
Transhümanizm ile de insanı; bedenî ve zihnî bir dönüşüm sürecine sokarak yarı robot yarı insan (humanoid) bir varlığa dönüştürmek istiyorlar. Nanoteknoloji, biyoteknoloji, bilişim teknolojileri kullanarak ve insan genetiğine müdahale ederek insanı dönüştürme çabasındalar.
İşte bu çok hızlı girdiğimiz süreçte, özellikle Dijital dönüşümün baş döndüren yenilikleri bir bir karşımıza çıkıyor. Bunlardan biri de; “Metaverse.” Metaverse konusunu iyi anlayabilmek için bu konuda yazmış olduğum distopik hikâyeyi sizlerle paylaşmak isterim.
Gerçek Hayatın Düşmanları
Sene 2032
VR gözlüğünü takan Ali iki saat sürecek olan eğitimini düşündü. Uzun zamandır metaverse üzerinden aldığı eğitim ile lise seviyesini bitirmek üzereydi. Eski yüz yüze eğitim dönemi kapanmış, okul binaları önce metruk halde kalmış, daha sonra elitler o binaları robot üretim merkezlerine çevirmişlerdi…
Ali çok iyi hatırlıyordu… Mahalledeki ilkokul küresel şirketin drone ile servis yapan kargo firmasına dönüştürülmüştü. Endüstri 4.0 ile yeni bir devrim yapılmış, sokaklarda insana nerdeyse rastlanmaz olmuştu.
Eğitim başladı. Kendisine güzel bir okul kıyafeti seçti ve avatarına giydirdi. Gerçekte ise odasında şort ve atletle oturuyor, giydiği şortun rengini o an hatırlamıyordu.
Eğitim bittikten sonra işe gitmesi gerekiyordu. Ailesi ile birlikte aldığı “evrensel temel gelir” yeterli gelmediği için çalışmak zorundaydı. Kendisine güzel geliri olan bir iş bulmuştu. Eğitim biter bitmez VR gözlüğü çıkarmadan metaverse evreninde anında işine gidiyordu. Dijital dünyada trafik olmadığına dua ediyordu. Ali’nin babası Gökhan bey imamdı. 2030 senesinde tüm camiler kapatıldığından artık beş vakit namazı metaverse’de bulunan camii içinde sanal olarak kıldırmaya devam ediyordu.
Ali sabah eğitimden sonra işe başladı, bu arada acıktığı için mahalledeki küresel şirketten hamburger siparişi verdi, nakit para tedavülden kaldırıldığı için sanal ödemesini metaverse üzerinden yaptı. Yapay etli burger kapının önüne geldiğinde sensör devreye giriyor, bu sayede gözlüğü çıkarmadan kapıya yanaşıp siparişi içeri alabiliyordu. Ali’nin iyi geliri olan dijital bir mesleği vardı. Dijital Mimarlık. Hayal gücünün sınırlarını zorlayan devasa binalar inşa ediyor, sonra o binaların daire veya ofislerinden ufak paylar alıyordu.
Eğitimden sonra sosyalleşmek gerek. Arkadaşlarıyla bir araya geldikleri bir kafe vardı. Cafe de Meta! Gözlüğü hiç çıkarmadan sosyalleşecekleri dijital bir kafe. Kafenin en büyük farkı çok çeşitli bilgisayar oyunlarını arkadaşlarıyla oynayıp güzel ödüller kazanma şansı elde etmekti. Bazen öyle heyecanlanıyordu ki “Gelsin coinler, gelsin coinler…” diye bağırdığı oluyordu.
İnsanlar genelde hareketsiz kaldıkları için “Tek Dünya Devleti Hükümeti” insanlara zorunlu spor dersleri vermekteydi. Sabah akşam yapılan seanslarda haftada 3 kez katılmak zorunluydu. Ali spor yapmayı seviyordu. VR gözlük çıkarmadan odasında spor hocasının yaptığı hareketleri tekrarlıyordu. Sağlıklı olup olmadığını dijital kimliğinden takip ediyordu.
Ali’nin en yakın arkadaşı Cemal devletin düzenli olarak yaptığı aşılamayı reddettiği için sanal âleme yavaş yavaş düşman kesilmişti. Halbuki bütün dostları sanal alemi gerçek dünyaya tercih etmiş, elitler gibi gerçek dünyada yaşamak yerine sanal alemde yaşamaktan çok mutlu idiler. Cemal’in bu hal ve tavırlarını bir türlü çözemediler.
Cemal en son; “küresel düzeni reddediyorum ve gerçek hayatımı geri istiyorum” diye yazmıştı. Metaverse evreninde Cemal’in avatarı silindi ve bir daha hiç görünmedi…
Arka odadan bir ses duyuldu, Ali’nin annesi Emine hanım vefat etmişti. Vücudunda bulunan deri altı çip artık sinyal vermeyecekti. Bir süre sonra evin içinde son vazifelerini yapıp naaşı gelen görevlilere teslim ettiler…
Teknolojik gelişmeleri eleştirmek kişiyi teknoloji düşmanı yapmaz. Önümüze “bizlere seçenek sunulmadan” getirilen her yeni gelişmenin faydalarını ve zararlarını tartarak yaşamamız gerek. Yoksa zaten tüketmeye alışan, oturduğumuz yerden para kazanmak isteyen ve medya ile yönlendirilen bir toplum olarak maalesef yeni izm’lerin bataklığına saplanacağız.
Küresel şirketlerin istediği gibi bir tüketici olduk. Şimdi onlar istediği için nakit parayı tedavülden kaldıracağız. Her istedikleri zaman genetiğimize müdahale etmelerine izin vereceğiz. Yetmeyecek vücudumuzu onların istedikleri gibi şekillendireceğiz. Mülkiyetsiz, cinsiyetsiz, dinsiz toplumlar oluşturmak isteyenleri neden destekliyoruz?
Bizi dijital dünyaya hapsederek gerçeği elimizden almak isteyenlere karşı neden direnmiyoruz?
Neden gerçek yerine sanalı, doğal yerine yapayı, değerli olanlar yerine değersiz olanları tercih ediyoruz?
Nedenini ben size kısaca anlatayım;
Çünkü medya ile yönetiliyoruz!
-Sağlığınız tehdit altında dedikleri vakit her türlü tıbbi müdahaleye mecbur bırakılıyoruz.
-Ekonomi tehdit altında dediklerinde her türlü (sanal) değişime mecbur bırakılıyoruz.
-Gıdamız tehdit altında dediklerinde her türlü yapay ürün tüketmeye mecbur bırakılıyoruz.
-İklim tehdit altında dediklerinde özgürlüklerimizi terk etmek zorunda bırakılıyoruz.
Daha neler ve neler…
Tavuklar hastalıklı diyerek tavuk katliamı yapanlar, inekler gaz çıkarıyor diyerek büyükbaş hayvanları hedef aldılar. Bu yapay et üreten şirketlerin büyük reklam projelerinin sadece bir ayağı… İnsanlar taşıyıcı diyerek genetiğine müdahale edilmesi de aynı büyük proje dosyasının içindeki başka bir sayfa…
Salgın olmasa yüz yüze eğitimden kim vazgeçerdi? Ekonomik kriz yaşanmasa nakit paranı tedavülden kaldırılmasına kim izin verirdi? İklim konusu sürekli gündeme getirilmese elektrikli araçlara geçiş istedikleri hızda olur muydu? İnekler yüzünden bu haldeyiz demeselerdi yapay eti kitlelere nasıl yedirebilirlerdi? Ve sonunda dünya bir kaos içinde olmasa, ülkeler birbirine girmese “Tek dünya devleti” neden kurulacaktı ki?
İşte uydurulan sebepler ve amaçları…
2020 senesinde bastıkları düğmeyle kurmak istedikleri düzen için geri sayıma başladılar. Geri sayım planlarına göre 2030 senesinde bitecek. Küresel tek dünya devleti için yapay salgınlar, yapay kıtlıklar, yapay savaşlar, yapay gıdalar devrede…
Dijital düzenin ve tek dünya yönetiminin kölesi olmamak için okuyalım, araştıralım ve insan fıtratına savaş açan küresel düzenin zorla yapmak istedikleri dönüşümü asla kabul etmeyelim! Allah-ü Teâlâ önce düşmanı tanımayı, sonra bir araya gelmeyi, sonra mücadele etmeyi ve sonunda muvaffak olmayı bizlere nasip etsin inşâallah.
Uyan Müslüman kardeşim, uyan!