Cami Avlusundan Çöp Tenekesine Terfi Ettik başlığı altında hemen çok izlenen bir film serisini hatırlatalım. Hababam sınıfının serisinden biliyoruz aslında okuldaki gayri meşru ilişkileri. Hani örgün eğitimde gençler birbirlerine aşık olup okul yurdunun münasip yerinde gayrimeşru bir ilişki yaşayınca, kız öğrenci hamile kalıp, hatta karnı burnunda derslere bile katılmıştı. Okulun veda programında da arkadaşlarının yardımıyla tavan arasında mı ne doğurmuştu. Öğrencilerin telaşından işkillenen ve doğruluk timsali olan Mahmut hoca da olayı fark edip doğum yapan kıza moral bile vermişti. Yani yaptığı işin yanlış olmadığını filan söylemiş, filme damgasını vuracak, öğrencilerin yaptığı bu hareketin meşruluğu gösterecek sözler sarf etmişti.
Eski türk filmlerinden bilirsiniz; fakir bir kız veya zengin olmasına rağmen gayrimeşru bir ilişkiden bir çocuk doğuran kadın elinde çocuğuyla bir cami avlusuna gelip etrafına bakınır, kimsecikleri göremeyince de bir mektupla birlikte elindeki çocuğu caminin kapısının önüne bırakıp gider. Mektupta da özetle şöyle yazar: ”Çocuğuma iyi bakın. İyi bir aile olmanız dileğiyle…” Televizyon kültürüyle yetişmiş herkes bu veya buna benzer filmler illa ki seyretmiştir.
Milenyum çağında olmamız hasebiyle bu durum biraz değişti tabi. Şöyle ki; hırsızlık olaylarının artmasıyla birlikte bu olaylardan camilerde nasibini aldı. Artık ayakkabılıklarında veya giriş kısımlarında kamera bulunmayan cami neredeyse azaldı. Hele ki metropol şehirlerde. Bu kameraların bizlere getirilerinden birisi artık camiden çıkıp da yalın ayak evlerimize gitmek zorunda kalmıyoruz. Yani ayakkabılarımız çalınmıyor. Ve de namazdayken daha bi huşu ile kılıyoruz namazlarımızı. İçimizde acaba ayakkabımız çalındı mı korkusu olmadan. Bunlarla birlikte özellikle tarihi eser camilerimizdeki eserler çalınma tehlikesinden de kurtulmuş oluyorlar. Tabi bu kadar kameranın götürüleri de var. Artık kimse yakalanırım korkusuyla cami avlusuna çocuğunu bırakmıyor. Onun yerine hiç kimsenin bir şeyler bırakırken görseler de şüphelenmeyecekleri, acaba ne atıyorsun diye sormayacakları çöp kutularına bırakıyorlar, daha doğrusu atıyorlar. Ne kadar acayip işler.
Geçenlerde eski bir İnternet haberinde okumuştum. Bir lise öğrencisi okul/sınıf arkadaşıyla yaşadığı gayri meşru bir ilişki sonucu hamile kalıp doğurduğu çocuğu okulun yanındaki çöp konteynırına atmış. Çocuk ölmüş tabi. Ne tesadüftür ki kız bizim Cübbeli Ahmed Hocamızın zamanında yaptırdığı ama 28 Şubat sonrası el konup liseye çevrilen külliyede okuyormuş. Tıpkı cumhuriyet dönemlerinde gazinoya çevrilen camiler gibi. İslam dinine hakaretin günümüzdeki versiyonu işte… Ne acayip işler diyorum ya az bile diyorum değil mi? Cübbeli Ahmed Hocamız ne gayretlerle yaptırmıştı hâlbuki orasını. Üstadımız Şeyhimiz Mahmud Efendi Hazretleri (kuddise sirruhu) sağlıklı zamanlarında orada sohbet bile etmişti. Allâh yolunda kullanılması gereken bir mekânın içinde bulunduğu iğrenç durum… İçler acısı…
Hababam sınıfı serisinden biliyoruz aslında okuldaki gayri meşru ilişkileri. Hani örgün bir eğitimde iki genç birbirlerine aşık olup okul yurdunun münasip bir yerinde gayri meşru bir ilişki yaşayınca, kız öğrenci hamile kalıp, hatta karnı burnunda derslere bile katılmıştı. Okulun veda programında da arkadaşlarının yardımıyla tavan arasında mı ne doğurmuştu. Öğrencilerin telaşından işkillenen ve doğruluk timsali olan Mahmut hoca da olayı fark edip doğum yapan kıza moral bile vermişti. Yani yaptığı işin yanlış olmadığını filan söylemiş, filme damgasını vuracak, öğrencilerin yaptığı bu hareketin meşruluğu gösterecek sözler sarf etmişti. Hatırladınız değil mi? E şimdi bu filmlerle yetişen bir lise öğrencisinden âbid bir kul olması beklenemez herhalde. Ne acayip bir düzen…
Hâlbuki bizler okumaya karşı değiliz. Sisteme karşıyız, kızlı-erkekli örgün eğitime karşıyız. Ergen çağındaki erkek öğrencilere mini etekli bayan öğretmenlerin, mini etekli ergen kızlara da erkek öğretmenlerin ders vermesine karşıyız.
Ben bile imam hatip lisesi mezunu olmama rağmen böyle şeylere şahit oldum. Okulumuza açık seçik mini etekli bayan öğretmenler gönderirlerdi. Ve bunu eminim ki bilerek yaparlardı. İmam hatip liselerinin şuurunu bozmak için. Ve bu aşırı serbest öğretmenlere birkaç dava adamı yöneticiden başka kimse de bir şey diyemezdi. Çünkü 28 Şubat sonrası dönem bunu gerektiriyordu. Allâh’tan kız öğrenciler arasında birkaç tane aile zoruyla gelenlerin dışında açık seçik giyinenler yoktu. Tekrar diyorum ne acayip işler. Gerçi şimdiki imam hatip liselerindeki bazı öğrencileri görünce o zamanki hâle biraz daha şükrediyorum.
Avrupa Birliğinde Eğitim
Birkaç yıl önce duymuştum; Avrupa Birliğinde olan bir ülke okullardaki eğitimde verimi arttırmak için kız ve erkek öğrencileri ayırmaya karar vermişler. Çünkü yapılan çalışmalar sonucu böyle bir eğitimin verimi artırdığı kanıtlanmış. Darısı ülkemizin başına, gerçi yavaş yavaş ayırıyorlar ama sadece imam hatip liselerinde. Sayıları artar inşallah
İçimizin cız ettiği mesele çok, Kızlı-erkekli örgün eğitimden mi dem vursak, çöp konteynırlarında ölüme terk edilen çocuklara mı acısak, bozulan neslimiz için mi kederlensek, yanlış eğitim politikasından mı şikâyetçi olsak, insanların hayır paralarıyla yapılan külliyemizin içinde gayrı meşru ilişkilerin filizlendiği bir lise olduğuna mı üzülsek bilemiyoruz. Şimdilik külliyemizi düşünsek yerinde olur herhalde. Zira külliyemizin iadesi demek; güzel bi şekilde kızlara ayrı, erkeklere ayrı bir eğitimle bilinçli ve şuurlu nesiller yetiştirirken, Rabbimizin rızasını kazanmak için inşa edilen bir yerde yine O’nun rızasına uygun işler yapabilmek demektir. Bizim bu isteğimiz el konulan vakıf mallarının iadesinin konuşulduğu bir dönemde, Heybeliada’da ruhban okulunun açılmasını istemek kadar abes olmaz herhalde.