Savaşa Girmenin Rasyonel Temeli Nedir?

Savaşa Girmenin Rasyonel Temeli Nedir?

Savaşa girmenin rasyonel temeli nedir? Bir savaşa, sırf savaşmak için girilmez. Belli bir amacı gerçekleştirmek, tehdidi ortadan kaldırmak, hakkını savunmak için girilir. Savaşa girmenin ön koşulu ise hazırlıktır. Savaşta karşılaşılabilecek bütün tehditleri değerlendirip, tespit edilen bu tehditlere karşı gerekli tedbirleri almaya yönelik hazırlıklar yapmaktır. Özellikle günümüzde savaş dediğimiz zaman hazırlık yapılması gereken tehditler çok yönlüdür. Bu tehditlerden herhangi birini görmezden gelmenin bedeli, o savaşı mutlak olarak kaybetmek ve trajik boyutlarda hezimete uğramaktır.

Bu makaleyi yazmamın sebebi, İslamcı bir aktivistin sırf laf olsun diye yazmış olduğu; “Müslüman, ancak kazanması garanti olan bir savaşa girmez!” şeklinde ki realiteden kopuk paylaşımıdır. Bir savaşa zaten garanti kazanmak için giren yoktur. Savaşmak için hazırlık şarttır. Hiçbir hazırlık yapmadan savaşa girmek, intihardan farksızdır. Önce hazırlık yapılır ve gerekli tedbirler alınır. Daha sonra da Allah’a tevekkül edilip savaşa girilir. Yani önce tedbir, sonra tevekküldür. Tevekkül adı altındaki ihmalkarlığın ise bahanesi olamaz. Hiçbir tedbir almadan, hiçbir strateji ve taktik geliştirmeden, hiçbir teşkilatlanmaya ve itaat edilen lider ve kadroya sahip olmadan savaşanlar ise sadece mağlup olmakla kalmazlar. Aynı zamanda trajik bir hezimet yaşarlar.

Tedbir Alınması Gereken Olası Tehditler Nelerdir?

Tedbir alınması gereken olası tehditler özellikle günümüzde çok yönlüdür. Geçmişte sadece düşmanın ordularıyla gelip işgal etmesi, işgal ettiği bölgelerdeki insanları kılıçtan geçirmesi, ekinleri yakması, suları zehirlemesi, gıda stoklarını ele geçirmesi ya da onları köle yapması diyebilirdik. Kuşatılan bir şehirde ya da kalede zamanla erzak ve suların bitmesi, şehir ve kalenin salgın hastalıklardan kırılması da tehditler arasında değerlendirilir. Bu tehditlere karşı da tedbir almak daha mümkündür. Çünkü karmaşık tehditler değildir. Ancak günümüzde tehditler daha fazla çeşitlenmiş ve derinleşmiştir. Günümüzdeki tehditlerin doğru şekilde tespit edilmesi ve ona göre hazırların yapılıp tedbirlerin alınması elzemdir.

Günümüzdeki tehditler; düşman ordularının işgali, iç savaş, kaos, sivil itaatsizlik, KBRN (Kimyasal, Biyolojik, Radyoaktif, Nükleer) saldırıları, Siber Saldırılar, Kara ve Gri Propagandalar ile algı operasyonları, Toplumun sinir uçlarını harekete geçirmeye yönelik psikolojik ve sosyolojik operasyon, dost-düşman tanımı algısını çökertme, Kıtlık, elektrik kesintisi, terörizm başlıca tehditlerdir. Bu tehditlerin kendi içinde de alt tehditleri vardır ve hepsi birbiriyle bağlantılı olarak ta, kademeli olarak ta kullanılabilir.

Müslüman, kazanması garanti olan bir savaşa girmez! Sözüyle savaşa girmek için garanti kazanacak duruma gelmeyi beklememeyi ve vakit kaybetmeden savaşmayı kasteden bu kimselerin, hangi tehdide vurgu yaptığı görülmüştür? Slogan üretiyorlar, kitleleri hitabetleri ile coşturuyorlar, bol bol duygu yüklüyorlar ve hayal satıyorlar. Ama ne hazırlık, ne de cihad hakkında aslında bir şey bilmiyorlar. İslam Alemi 100-150 yıl önce mağlup oldu. O günden bugüne kadar halen mağlup pozisyonda devam ediyor. Bu süre zarfında cihad için ne tür bir hazırlık yapıldı ki? Müslümanların büyük çoğunluğu hangi tehdit modeline karşı bilinç kazandı?

Bugün direk düşmana “Plan mlan yok! Sıka sıka saldıracağız! Bam bam bam!” Anlayışı ile savaş ilan edelim? Bu İslamcı aktivistler, daha düşmanını doğru düzgün tanıyamamışlar. Müslümanların kapasitesinin ne derece yetersiz olduğunu bilmiyorlar. Buyurun evvela tehditleri tek tek ele alalım! Daha sonrada bu tehditlere karşı tedbirler alalım. Ciddi bir hazırlık sürecine girelim? Ama iş ciddiye binince sahada neredeyse kimseyi bulamayacağımızı düşünüyorum. Öncelikle şuur ve idrak sahibi olunmalıdır. Daha sonra hazırlık ve strateji, daha sonra tedbir, en sonunda ise aksiyon gelir. Daha şuur ve idrak sürecine bile tam olarak girilememişken, neyin aksiyonunu alacağız?

Düşman Ordularının İşgali

Diyelim ki ABD, Mısır’a girip orayı işgal etmek istedi. O vakit Mısır ve müttefikleri, ABD ordusunu engelleyebilecek güce sahip midir? Ben size söyleyeyim, hiçbir direniş gösteremezler. Ancak işgal edildikten sonra gayri nizami harp ile direniş gösterirler. Her ne kadar direniş gösterseler de, bu gösterilen direniş ancak ABD ordusunun bazı asker ve askeri teçhizatlarını kaybetmesine, maddi olarak ABD’nin kendi güç ve imkanlarına oranla çok az zarar görmesine sebep olacaktır.

Mısır’ın, ABD işgaline karşı etkili bir savunma savaşı yapamayacak olmasının sebebi ise, zaten Mısır Ordusunun, ABD’nin silahlarıyla teçhizatlanmış olmasından dolayıdır. Yani ABD’nin silahlarıyla, ABD’ye karşı hiçbir şey yapamazlar. ABD, bu silahları her ne kadar satmış olsa bile, başta yazılım hakimiyeti olmak üzere silahların tüm tasarrufu ellerinde olduğundan istediği zaman silahlarının kullanımını kitleyebilecektir. Arızalanan silahları ise zaten onaracak ve yedek parça sağlayacak hali de yok. Hal böyle olunca en güçlü silahlara sahip olmanın ne anlamı kalıyor? Mısır zaten en güçlü silahlara da sahip değil.

Hemen böyle bir senaryoda Enfâl Suresi 60. Ayetini hatırlayalım:

“Allah’ın ve sizin düşmanlarınızı ve onların gerisinde olup sizin bilmediğiniz, ama Allah’ın bildiklerini korkutup caydırmak üzere, onlara karşı elinizden geldiği kadar güç ve savaş atları hazırlayın. Allah yolunda harcadığınız her şeyin karşılığı, zerrece haksızlığa uğratılmadan size tastamam ödenecektir.”

Yani cihattan evvel cihada hazırlık yapmayı Allah Celle Celalüh, ayetinde bizzat emrediyor. Ancak Mısır gibi diğer birçok İslam ülkeleri, yarın öbür gün cihad etmesi gerekecek olan baş düşmanlardan silahlar, savaş uçakları, füzeler vesaire alıyorlar. Bütün cephaneleri, onlardan aldıkları silahlarla dolduruyorlar. Haliyle de yarın öbür gün ABD ile savaşmak isteseler, ellerinde onlara karşı savaşabilecekleri neredeyse hiçbir silahları olmamış oluyor. Onlardan aldıkları silahlarla da, onlara karşı savaşmaları teknik olarak neredeyse imkansızdır.

Ayrıca bu devletlerin zaten bir gün ABD ile savaşmak gibi dertleri ve endişeleri de yok. Onlar, ABD’nin bölgede ki biricik müttefikleridir. ABD bu yüzden onlara silah satıyor. Böylece ABD, kendi ordusunu göndermeye gerek kalmadan bölgede müttefikleri ile hegemonyasını devam ettiriyor. Biz o zaman şunu anlamalıyız ki, kafirle cihad etmeden evvel bu şuurda güçlü bir devlet haline gelinmelidir ve asla askeri, ekonomik, siyasi olarak kafire bağımlı olunmamalıdır. Eğer bağımlı olunursa, teslim olmaktan, ,itaat etmekten başka seçenekte olmaz.

Asıl sorunlar bunlar iken, sloganla millete gaz veriyorlar. Cihad öyle basit ve harekete geçmesi kolay bir amel değildir. Cihad şuuru çok önemlidir. Cihad şuuru olan bir Müslüman da, aynı zamanda hazırlık ve tedbir şuuru da olması lazımdır. Yoksa cihadın gayesi hasıl olmaz ve sonu trajik bir mağlubiyet olur. Müslümanlar akıllı olmalıdır. Hazırlıkçılık (prepper) konusu hakkında da yazı yazacağım. Hazırlıkçılık kültürünü cihad şuuru ile bütünleştireceğim. Bu devrin Müslümanları hazırlıkçı olmak zorundadır. Hazırlıkçılık nedir? Araştırınız!

Daha önce yazmış olduğum, ➡️ Fırka-i Naciye Hangi Topluluktur? ⬅️ Başlıklı yazımı okumak için başlığın üzerine tıklayabilirsiniz.

Yazan - Yavuz Şahin

Yavuz Şahin
Bir şeyi bilmek ve istemek başka, onu hayata geçirmek başka şeydir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir