Rusya ile Türkiye arasında her ne kadar ateşkes anlaşması yapılmış olsada, her iki tarafta İdlib konusundaki tavırlarından taviz vermeyeceklerini açıkça beyan ettiler. Bu da, ateşkes anlaşmasının sadece kağıt üstünde kalacağına, krizin gün geçtikçe daha da derinleşeceğine dair en önemli göstergedir. Bu yazımda Erdoğan ve Putin görüşmesi sonrası Suriye değerlendirmesi yapacağım.
Türkiye’de, Suriye’nin toprak bütünlüğünden bahsediyor; Rusya’da, Suriye’nin toprak bütünlüğünden bahsediyor! Lakin Rusya Esed Hükümetini desteklerken, Türkiye ise Esed Hükümetine muhalif olan kesimleri destekliyor. Hal böyle iken ateşkese kim inanır?
Esed Hükümeti, Arap Baharı sürecinde devrilmesi hedeflenen hükümetlerden birisiydi. Ancak Rusya’nın müdahale etmesiyle Esed Hükümetinin devrilmesi başarısızlıkla gerçekleşti ve Suriye’de Mart 2011 tarihinden beri iç savaş bitmek bilmedi.
Esed Hükümetini Devirmek İçin Muhalifleri Kim Kışkırttı?
Esed Hükümetini devirmek için muhalifleri kim kışkırttı? Sorunun cevabını bilmek için herhalde ordünayyüs olmaya lüzum yoktur. Arap Baharı sürecinde Ortadoğu ülkelerinin liderlerine karşı halkı kimler kışkırttıysa, aynı şekilde Esed Hükümetini devirmek için muhalifleri onlar kışkırttı! Yani ABD’den bahsediyorum.
Yine 2011 yılından bu yana Suriye’de asıl kazananın kim olduğuna baktığımız zaman, sadece ABD’yi ve İsrail’i görüyoruz. Ayrıca ABD’nin ve İsrail’in Ortadoğu’daki en önemli projesi olan Kürdistan Devleti (bir diğer isimle İkinci İsrail) projesi gerçekleşmek üzeredir. Bugün PYD/SDG terör örgütünün ABD tarafından eğitilmiş ve donatılmış resmen 80-100 bin kişilik ordusu var. Bir devlet kurmak için ABD ve Batı desteğinin yanı sıra, bu kadar orduya sahip olmak sanırım yeterlidir.
Dünya’da PYD/SDG’yi terör örgütü olarak tanıyan tek devlet Türkiye’dir. PYD/SDG gerçekten terör örgütü PKK’nin Suriye’de isim değiştirmiş halidir. Haliyle terör örgütüdür. Ama ABD, işene gelmeyini terörist ilan eder, işene gelene ise devlet bahşeder!
Tıpkı Taliban gibi! Taliban 11 Eylül hadisesine kadar Afganistan Hükümeti iken, 11 Eylül’den sonra terörist ilan edilmiştir. Çünkü ABD’nin işene gelmemektedir.
Türkiye’nin Israr Ettiği Gibi Esed Yönetimi Gitmeli midir?
Olaya duygularımızla ve vicdanımızla baktığımız zaman Esed Yönetiminin sadece gitmesi yetmez! Esed ve kadrosunun yok edilmesi gerekir. Çünkü elinde binlerce Müslümanın, çocuğun ve mazlumun kanı var. Üstelik bunların hepsi masum ve kendi halkı!
Ancak biz bugün bu kudrete sahip değiliz. Dolayısıyla duygusal hareket ederek bu konuda ısrar etmemiz, boşuna kürek çekmekten ibarettir.
Bir şeyi talep etmeden önce, getirilerini ve götürülerini iyi hesap etmemiz elzemdir. Bu muvacehede Esed Yönetimden istifa ettikten sonra ne olacak? Sorusunu cevaplandırmamız önem arz ediyor!
Şu bir gerçek ki; Esed Yönetiminin düşürülmesi, yarardan çok zarar getirecektir. Çünkü Esed Yönetiminin gitmesinden sonra Suriye kesin olarak parçalanacaktır. Bu parçalardan birisi olan Golen Tepeleri, tamamen İsrail’in olacaktır! Ayrıca Suriye sınır hattımız boyunca İkinci İsrail devleti olan sözde Kürdistan Devleti kurulacaktır. Rusya’nın bölgedeki gücü mutlak şekilde kırılmış olacaktır ve meydan tamamen ABD’ye kalacaktır. ABD’nin bölgedeki planlarını gerçekleştirmesi için önünde artık hiçbir engel kalmamış olacaktır. Bu da Türkiye’nin geleceği açısından, Ortadoğu Müslüman ülkelerinin geleceği açısından bir felakettir. Ortadoğu’da gücün tamamen ABD’de olması demek, İsrail’in; lokma lokma yeni topraklar alması demektir.
Bugün Golen Tepeleri ve Kürdistan görünümlü İkinci İsrail, Yarın ise başka bir yer!
Tüm bunların önündeki tek engel, şu an Esed Hükumetinin halen devrilememiş olmasıdır. Türkiye aslında kendi milli dış politikası perspektifinde değil, ABD’nin stratejik ortaklığı perspektifinde ve tamamen kendi milli çıkarlarına ters bir şekilde hareket etmektedir.
Hatırlatmakta fayda vardır. Erdoğan, 2002 yılından bu yana 34 kere gururla, “BOP eşbaşkanıyım!” demiştir! Ortadoğu Müslümanlarına yapılan sayısız ihanetler silsilesi ise ortadadır.
Türkiye’yi yönetenler tutarsız ve maceracı-hayalperest dış politikalarıyla ülkeyi adeta bataklığa sürüklüyorlar. Uluslararası caimada artık Türkiye’nin bir güvenilirliğide kalmamıştır. Ne yazık ki Türkiye’nin dış politikada net bir çizgisi, misyonu ve vizyonu yoktur.
Suriye İç Savaşında Türkiye’yi Hangi Tehditler Bekliyor?
Burada öncelikle esas olan, Suriye iç savaşında Türkiye’yi hangi tehditler bekliyor? Sorusunun cevabına ışık tutmaktır. Sonrada bu tehditleri ortadan kaldırıcı bir Suriye politikası ortaya konulmalıdır. Türkiye için öncelikli dört tehdit şunlardır:
1. Suriye sınır hattımızda PYD/PKK, Suriye’ye bağlı bir Özerk yönetim olarak veya bağımsız bir devlet olarak karşımıza çıkacaktır.
2. Suriyeli mültecileri, kendi vatanlarına geri gönderemeyeceğiz ve en az 4 Milyon Suriyeli mültecilere vatandaşlık vermek zorunda kalacağız. Çünkü hepsini Avrupa’ya göndermemizde mümkün değil.
3. Suriyelilere vatandaşlık verilmesiyle, ülkede yeni bir etnik ve mezhepsel çatışmaların zemini hazırlanmış olacaktır. Çünkü mülteci kılığında Şia ve Vehhabi milislerininde Türkiye’ye gelip yerleştiği vakıadır! İşte bunlar üzerinden Türkiye’de Suriyeliler ile Türk Milleti karşı karşıya getirilebilir.
4. Suriyeli mültecilerin ekseri kahiri yoksul, fakir ve eğitimsiz olduğundan dolayı; uyuşturucu, organ ve fuhuş mafyaları için adeta bir velinimettir. Bu mülteciler, mafyalar tarafından çok rahat kullanılma potansiyeline sahiptir.
Biz bu tehditleri görmezden gelemeyiz. Eğer görmezden gelirsek, kaybetmemiz kaçınılmaz olur.
Suriye Politikasında Türkiye Nerede Yanlış Yaptı?
Eğer Suriye politikasında Türkiye nerede yanlış yaptı? Diye sorulacak olursa, öncelikle bilinmelidir ki yanlış en başta yapıldı. Artık işler dahada zorlaştı ve ne yapılırsa yapılsın, tam olarak istenilen sonuç elde edilemez.
Biz en başka Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında ABD’nin bölgedeki partneri ve stratejik ortağı olmayacaktık. Bu kapsamda Arap Baharına destek vermeyecektik. Eğer öyle olsaydı Suriye konusundada dereyi görmeden paçaları sıvamazdık. Esed Hükümetinin devrilmesi hedefi, hiç şüphesizki BOP kapsamında ABD’nin planlarından birisiydi. Aynı zamanda bölgede PKK eliyle Kürdistan Özerk Yönetimi veya sözde Kürdistan Devleti kurmakta ABD’nin hedefleri arasındadır.
Arap Baharı denen operasyonla, Ortadoğu Bölgesi adeta yeniden formatlandı. Bunu bilgisayarımızı veya akıllı telefonumuzu formatlamaya benzetebiliriz. Format ise bir ihtiyaçtır. ABD, bölgedeki hegomanyasının sürdürebilirliği için, bu formatlamaya ihtiyaç duymuştur.
ABD, önce alternatifi belirler. O süre zarfında mevcut kontrol ettiği hükümetleri zayıflatır ve seçtiği alternafin yıldızını parlatır, onun elini güçlendirir ve eskiyi devirip yeniyi işin başına geçirir.
Bunu ABD neden yapar?
Çünkü risk almaz. İşini şansa bırakmaz. Bugün kontrol altında tuttuğu dinamiklerin, yarın kendilerine karşı gelme ihtimali her daim vardır. ABD, gerekli değerlendirmeleri yapar ve eğer böyle bir ihtimal varsa, işini asla şansa bırakmaz ve fişini çekerler.
Onlar bizim gibi duygusal politikalarla hareket etmedikleri içinde, her daim bizden bir adım daha öndeler ve bize karşı üstün durumdalar. Zaten bizide her zaman duygularımız üzerinden kontrol ediyorlar. Nedir o duygularımız? Din ve Vatan!
Mesela bugün AKP’nin popülarisini kaybetmesinin sebebide; AKP’nin ve Erdoğan’ın, ABD tarafından gözden çıkarılmış olmasındandır. Buna rağmen AKP’nin ve Erdoğan’ın iktidarda devamlılığının tek sebebi, henüz alternetif bir siyasi hareketin ve kadronun olmamasıdır. Böyle bir alternatifin ortaya çıkması durumunda, AKP ve Erdoğan dönemi biter!
AKP iktidarı, BOP eşbaşkanlığı yaparak aslında Ortadoğu’da ve İslam Dünyasında Türkiye’nin imajını zedelemiştir. Bugün bu belki halen tam olarak anlaşılmayacak ama yarın tarih anlamayanlara en acı şekilde anlatacaktır!
Bizim Suriye konusunda üç temel hatamız olmuştur. Bu hatalar ise şunlardır:
1. BOP kapsamında Esed Hükümetine karşı olan ABD’nin desteklediği muhalifleri desteklememiz ve Esed Hükümetiyle tüm ilişkilerimizi anında kesmemizdir.
2. Suriye’deki İç Savaştan doğan otorite boşluğunu kendi lehine çevirmek isteyen ve ayrıca çok ciddi güç kaybeden ve bitme noktasına gelen PKK ile çözüm ve barış sürecinin başlatılması.
3. Suriye’den ülkemize gelen mültecileri sorgusuz sualsiz ülkemize sokmamız ve ciddi bir mülteciler sorunuyla karşı karşıya gelmemiz.
Suriye Politikasında Türkiye Neler Yapmalıdır?
Bugün Esed Hükümeti ile yeniden diplomatik ilişkiler tesis etmek artık kaçınılmaz bir zarurettir. Zira Esed Hükümünetinin arkasındaki güç olan Rusya ile ilişki ve (sözde) işbirliği içindeysek, Esed Hükümetiyle diplomatik ilişkiler kurmamakta inat etmemizin bir anlamı yoktur.
Katil Esed diyerek halen Suriye Hükümetiyle hiçbir şekilde ilişki kurmuyoruz. Ama asıl katil olan ve Esed Hükümetinin düşmesinin en büyük engelleyicisi olan ve üstelik onlarca askerimizi şehit eden baş katil Rusya’yla halen en sıkı şekilde diplomatik ilişkilerimizi devam ettiriyoruz. Bunu bana birileri akıl ve mantık muvacehesinde izah edebilir mi?
Halihazırda Esed Hükümeti, ülkenin 3/2’sini konrol ediyor. Diğer 3/1’lik kısmının bir bölümünü Türkiye ve muhalifler kontrol ediyorken, kalan bölümünü PYD/SDG terör örgütü kontrol ediyor. Eğer biz Suriye Esed Hükümeti ve Rusya ile bir an evvel anlaşamazsak, çok yakın gelecekte Esed Hükümeti ve PYD/SDG arasında resmi bir anlaşma sağlanabilir ve bu anlaşma kapsamında PYD/SDG’nin kontrolündeki bölge Suriye Kürt Özerk Yönetim Bölgesi ilan edilebilir.
Bunun karşılığında ise 80-100 bin kişilik PYD terörist milisleri; bu ilan edilen Kürt Özerk Bölgesinin, Suriye ordusuna bağlı kolluk kuvvetleri olabilirler. İş bu noktaya geldikten sonra artık geriye dönüşte olmaz! Geçen sene Esed Hükümeti ve Rusya heyetleriyle, PYD/SDG heyeti arasında bu konuda bir görüşmede gerçekleştirilmiştir.
Yukarıda tespit edilen dört tehdit muvacehesinde, her ne kadar çok geçte olsa sonuç getirici Suriye stratejisi belirlenmelidir. Esed Hükümetiyle anlaşma sağlanmalıdır ve Esed Hükümetinin düşürülmeye çalışılmasındaki inattan vazgeçilmelidir. Bu inat sebebiyle Suriye İç Savaşı, her geçen gün dahada içinden çıkılmaz bir hâl almaktadır.
Esed Hükümetinin yönetimde kalmasıyla ve Türkiye ile Suriye yeniden Kazan-Kazan stratejisi doğrultusunda diplomatik ilişkiler başlatılırsa, belki birçok sorun halledilebilir ve yukarıdaki zikrettiğim vahim hatalar büyük oranda giderilebilir.
Sonuç
Türkiye, AKP döneminde çok yanlış ve stratejiden yoksun dış politikası sebebiyle Uluslararası arenada artık güven verici değildir ve yalnızdır! Suriye politikasında yapılan stratejik hataları, taktiksel olarak telafi etmek ise mümkün değildir.
Türkiye henüz büyük devlet olamadan hayalperest politikalar üreterek stratejiden yoksun hareket ederse, yakın gelecekte kendi kabuğuna çekilmek zorunda kalır ve üçüncü dünya ülkelerinden farksız olur.
Her ne kadar AKP ve bazı İslamcı kesimler için kabullenmesi zor olsada, Suriye İç Savaşının bitmesi için Esed Hükümetine karşı olmaktan vazgeçilmesi gerekmektedir. Çünkü bu iç savaşın sonu yok ve sadece ABD’ye fayda sağlamaktadır. İçinde bulunduğumuz konjonktür bunu gerektirmektedir.
Ama Büyük bir devlet olsaydık, Esed’i zaten çoktan devirirdik, PYD/SDG’nin bölgede devletleşmesine asla müsaade etmezdik ve hem ABD ile İsrail’in, hemde Rusya ve İran’ın bölgedek kolunu keser atardık. Bu bölgedeki tek hegemonya biziz derdik!
Lakin Türkiye bugün kendi ayakları üzerinde dahi duramıyor. Devletin kolonları çatır çatır çatlıyor! Ekonomi gibi çok zayıf bir karnımız var. Savunma Sanayimiz her ne kadar belli bir mesafa katetmiş olsada, daha gitmemiz gereken çok yol var. Henüz cihangirlik davası güdecek durumda değiliz. O yüzden vakitsiz ötmenin anlamı yok!
Vakitsiz öten horozun başını keserler!
Türkiye’nin ve Suriye’nin bu iç savaştan hiçbir kazancı yoktur. Geçen her gün yeni bir acıya sebep olmaktadır. İki şer arasında kalınca daha az şerli olanı seçmek icab etmektedir. Bu iç savaşın kimlerin ekmeğine bal, kaymak sürdüğü anlaşılırsa; Esed Hükümetine karşı olmaktan vazgeçmenin zaruretide idrak edilecektir.
Çünkü Esed Hükümetinin gitmesi demek, Suriye’nin parçalara bölünmesi demektir ki, bu parçalardan biriside PYD/SDG terör örgütü eliyle kurulması amaçlanan Kürdistan Devletidir. Hemen sınırımızda Kürdistan Devleti kurulmasından en çok faydayı İsrail ve ABD sağlayacaktır.
İsrail için en stratejik bölgelerden birisi olan Golen Tepeleri ise mutlak olarak İsrail’e kalacaktır. Yani İsrail aynı zamanda topraklarınıda genişletmiş olacaktır.
Özetle söylemek gerekirse, Suriye İç Savaşının bir an önce bitmesi herkesin hayrına, ABD ve İsrail’in ise aleyhine olacaktır. Esed zalim diye basiretimiz bağlanmış bir şekilde asıl zalimlerin bölgeye mührünü vurmasına izin verilmemelidir. Zararın neresinden dönülürse kârdır. Biz asıl kazancımız için çok geç kaldık. Bari en az zararla kurtulmanın yolunu bulmalıyız!