Bilim rasyoneldir. Belli bir sabitesi yoktur. Bu yüzden bugün bilimsel, faydalı ve hakikat olarak kabul ettirilmeye çalışılan ve bizlerinde bilim diyerek kayıtsız şartsız teslimiyet gösterdiği bazı şeyler ilerleyen yıllarda tam aksine reaksiyon gösterip temelinden yıkılabilir. Bazen de bilimin bu rasyonel yönü gücü ve otoriteyi elinde bulunduran şeytani merkezlerin kötü amaçlarına alet edilebilir. Covid-19 Plandemi tezgahı, hukuksuz ve haksız kısıtlamalar, yasaklamalar, ceza-i işlemler, saçma sapan adamına ve sektörüne göre yapılan tedbirler, etrafında dağlar kadar büyük soru işareti barındıran aşı adayı! Sıvılar hakkında değil bu yazı. Aşılar hakkında çok fazla tereddüde sahibiz. Daha doğrusu aşılar, bağlantılar, üretici firmalar ve dünya nüfusunun azaltılması gerektiğini düşünen yatırımcılar çok fazla tezat, şüphe ve soru işareti barındırıyor. Büyük bir kesim aşılar ile genlerinin değiştirileceğinden veyahut ileriye dönük kısa vadede yan etkiler sebebi ile ölebileceğinden korkuyor. Peki haklılar mı? Günümüzde Resmi Toplu Katliam Olan Öjeni Uygulamaları mı gerçekleştiriliyor?
Ürettikleri aşılar ile DNA ve RNA kodlarımızı hack ederek genetiğimizi değiştirebilir yahut ölmemizi sağlayabilir mi?
Peki bunu niye yapsınlar? Yani birileri neden dünya nüfusunu kontrol etmek ve kalanları genetik olarak stabilize etmek derdine düşebilir? Bu işten kazançları ne olabilir?
Bu olayları objektif veya subjektif bir incelemeye tabi tutarak sonuç alamayız. Biraz retrospektif (geçmişe dönük) inceleyerek bu düşüncenin tohumunun nasıl atıldığına bakmamız gerekir. Günümüzde Resmi Toplu Katliam Olan Öjeni Uygulamaları mı gerçekleştiriliyor? Bunu anlamak için önce öjeni nedir? Geçmişte resmi olarak uygulanan öjeni uygulamaları nelerdir? Bunları irdelememiz gerekiyor.
Öjeni Nedir?
Milattan önce 400 yıllarında ilk olarak Platon’un ortaya attığı bir fikir Öjeni fikridir. Öjeni Köken olarak Latince iyi doğan manasına gelen Eu Genes’den türemiş. Öjeni kast edilen manası ile “İnsan genlerinin kalitesini düzeltmeyi ve arttırmayı hedefleyen tüm etkinlikler.” Demektir. Platon, medeniyetin daha güçlenmesi için sağlıklı ve güçlü bireylerin üremesinin devlet eli ile güçlendirilmesi gerektiğini savunuyordu. İlerleyen yıllarda bu fikri benimseyen iktidarlar bu işi daha da kolaylaştırmak için sağlıksız ve güçsüz bireylerin yok edilmesi fikri ile yola çıkarak çok büyük katliamlara imza atmıştır.Bu teorinin gelişmiş halinin sahibi antropoloji, kalıtım, genetik, psikoloji gibi alanlarda çalışmalar yapan Francis GALTON‘dur.
Francis GALTON, evrim teorisi ile anılan bilim adamı Charles DARWİN‘in kuzenidir. Charles DARWİN, meşhur insanın primat bir varlık olan maymundan evrimleşerek geldiğini savunan evrim teorisini ortaya koyan İngiliz bilim adamıdır. Darwin’in bu teorisine göre insanlık, en güçlü olanın şartlara ve durumlara uyum sağlayarak ve adapte olarak hayatta kalması ve üremesi ile varlığını sürdürebilir. Bu hayatta kalma olayına ise doğal seleksiyon diye isim verir. Doğal seleksiyon ile kasıt, güçlü olanın zayıf olanı yemesi değil, güçsüz olanın yani zamana ve şartlara ayak uydurmayan zayıf bireylerin kendiliğinden yok olmasıdır. Darwin bu sürecin tamamen doğal şekilde ilerlemesini ve hiç bir dış gücün bu sürece, insani değerlere ve yaşam hakkına müdahale edemeyeceğini savunur.
Fakat kuzeni Francis GALTON bu sürecin çok uzun olduğunu doğal seleksiyon yerine yapay seleksiyon ile zayıfların kısırlaştırılmasını, hatta öldürülmesini bu yöntem ile insanlığın bir kaç nesil sonra çok güçlü bir hale gelebileceğini savunur. Galton’un saf bir ırk hayali vardır ve 1883 yılında bu teorisini anlatan Öjeni (Eu genes yani güçlü doğan) isimli bir kitap yazar fakat fikirleri kendi ülkesinde pek rağbet görmez.
ABD’de Öjeni Uygulamaları
Francis GALTON’un kendi ülkesinde rağbet görmeyen bu öjeni felsefesi 19. Yüzyılın başlangıcında Amerika Birleşik Devletleri’nde kabul görmüş yasal ve organize şekilde uygulanmaya başlanmıştır. Daha sonra ilerleyen yıllarda bu öjeni felsefesi Adolf HİTLER’in saf bir Alman ırkı yani Uberman hayaline vesile olmuş genetik ve antropolik çalışma ve deneyler ile en üst ve seviyeye ulaşmıştır.
ABD’de ilk yasal ve organize öjeni çalışmaları Connectiut Eyaletinde kurulan öjeni merkezleri ile başlamıştır. 1896 yılında çıkarılan medeni kanun ile epilepsi hastası veyahut akıl sağlığı yerinde olmayanların evlenmesi kesinlikle yasaklandı. 1903 yılında Amerikan Üreme Kurumu kurularak evlilik ve üreme konusu yasal olarak devletin kontrolüne alındı.
1911 yılında Irk Düzenleme Kurumu kurularak soyağacı uygulaması hayata geçirildi. Bu uygulamayı hayata geçiren ise bugün GDO dolu ürünleri ile tanınan KELLOGS Şirketinin sahibi John Harvey KELLOGS‘dur. Bu kurumlar ve uygulamalar ile 1930 yılına kadar adeta bir seferberlik başlatılarak ülke çapında 200’e yakın öjeni kayıt ofisleri kuruldu. Bu ofislerde ailelerin genetik özellikleri takip ediliyor ve elde edilen veriler ile uyumsuz ve zayıf olanların tespiti yapılıyordu. Yayınlanan bu raporlara göre zayıf olan ırkların göçmenler, fakirler ve Kızıldereliler olduğu görüldü.
İnsanlar Resmi Uygulamalarla Kısırlaştırıldı
Resmi olan kayıtlara göre California Eyaletinde 1909-1979 yılları arasında Amerikan akıl ve ruh sağlığı merkezlerinde 20.000 kişi istekleri dışında kısırlaştırıldı. Zayıf ırk kabul edilen azınlıklara uygulanan bu işlem ile toplumun ve gelecek nesillerin akıl hastalıklarından korunacağına inanılıyordu California’da başlayan bu şeytani uygulama tam 39 eyalette daha uygulandı. Ve kimlerin kısırlaştırılacağına ve ürememesi gerektiğine devletin görevlendirdiği yetkililer karar veriyordu. 1976 yılında yayınlanan bir raporda 1970/1976 yılları arasında Kızılderili nüfusun %50’ye yakın bir kısmının kısırlaştırıldığı ortaya çıktı. Bu kısırlaştırma işlemleri basit ameliyat ve tedaviler esnasında hastanın haberi dahi olmadan yapılmış hatta bir dönem çocuklarda yapılması gereken ameliyatlarda çocuğun kısırlaştırılmasına izin verilmesi isteniyor izin verilmediği takdirde ise ameliyat yapılmıyordu.
Zamanın siyasetçileri bu uygulamanın kıtlık ve ekonomik krizler ile mücadele kapsamında yapıldığını savunsa bile bunun bir yalan olduğu ve düşledikleri uberman üstün insan ırkı havuzunun azınlıkların ve zayıfların genleri ile kirlenmemesi gerektiğini amaçladıkları aşikardır.
Hukuka ve yargıya taşınan bu uygulamara Amerikan Anayasa Mahkemesi bu uygulamaların anayasayı ihlal etmediği kararını vermiş, hatta mahkeme hakimlerinden Oliver Mendal Holmes’in “Toplum olarak bu kadar asalak ile yaşadığımız yeter!” sözleri çok konuşulmuştur.
ABD içinde ulusal bir politika haline gelen öjeni ideolojisi Avustralya, Brezilya, Kanada, Estonya, İsveç, Danimarka, Japonya, Çin gibi ülkelerde ise çeşitli yöntemler ile bir dönem uygulanmış fakat bu ideolojiyi benimseyen ve devlet politikası haline getiren, araştırma enstitüleri kurarak çılgın ve zalim deneyler yapan Almanya ve Hitler iktidarı olmuştur. Hatta Hitler, Mein Kamph kitabında Amerika’nın bu uygulamalarından övgü ile bahsetmiştir. Yine öjeni ile ilgili çalışma ve uygulamaları Almanya’ya taşıyan Amerika’nın bizzat kendisidir.
Nazi Almanyasında Öjeni Uygulamaları
California’da öjeni ile ilgili tüm çalışmalar ve uygulamalar Almanya ile paylaşılarak 1927 yılında Almanya’da Kaiser Wilhelm Enstitüsü (KWIA) kurularak fiziksel, sosyal, antropoloji ve genetik çalışmalar ile deneyler yapılmıştır. Enstitünün kuruluşu incelendiğinde Rockefeller Vakfının bu enstitü ve çalışmalara çok büyük meblağlarda fon ve kaynak aktardığı sabittir.
Ünlü Nazi toplama kampı Auschwitz‘de esirler üzerinde insanlık dışı, zalimce genetik ve psikolojik deneyler yaparak binlerce insanı öldüren ve Azrail lakabı ile anılan Dr. Jozef MENGELE bu enstitüde Rockefeller Vakfının finansal desteği ile bir çok çalışma ve deney yapmıştır.
Daha sonra Adolf Hitler, Nazi propagandalarında Öjeni ve Irk temizliğini vurgulamış güçlü ve safkan bir Alman ırkının yetiştirlmesini propagandalarının merkezine almıştır. Bu propagandalar neticesinde 1933 yılında iktidara gelen Hitler, Öjeni politikalarını uygulamaya başlamış ve Kalıtsal Hastalıkların Önlenmesi Kanununu çıkartmıştır. Bu yasayla Genetik Sağlık Mahkemesi’nin oluşturduğu bir hastalık listesine göre bu hastalığa sahip olanların ve ürememesi gerekenlerin tespiti gerekiyordu. Bu yasa ile Almanya genelinde 400 bin kişi kısırlaştırıldı. Kısırlaştırma politikalarının hedefinde ise toplumsal olarak ezik karakter kabul edilen mahkumlar, Hitler ve Nazi politikalarına muhalif olanlar, doğuştan zihinsel ve fiziksel engel sahipleri, kalıtsal hastalık sahibi olanlar, epilepsi, depresyon, serebral palsi, sağır, kör, homoseksüel bireyler vardı.
Irk temizliği için yavaş ve uzun bir süreç gerektiren bu uygulama yetersiz görüldü ve T4 Operasyonu kapsamında Hartheizm Ötenazi Merkezi, Hadamar Kliniği gibi merkezler kurularak sağlığı yerinde olmayan, genetik hastalıkları ve akıl sağlığı olmayan bireyler zorla öldürüldü! Egzoz gazının içeri verildiği camsız otobüsler, gaz odaları ve zehirli iğneler, yakılarak öldürülmeler haricinde genetik ve antropolik araştırmalar, deneylerde vahşice öldürülen insan sayısı 1 Milyon’dan fazladır.
Bu Katliamlara Halkın Tepkisi Neydi?
Bunca insanın öldürülmesi, yakılması, yok edilmesine halkın tepkisi neydi? Hiç mi yakını, eşi dostu ölen bu zulme karşı çıkmıyor ve isyan etmiyordu?
Hayır! Çünkü Propagandalar o derece başarılı işliyordu ki Alman halkı bunun bilimsel ve gerekli olduğuna inandırılmıştı. Sağlıklı, güçlü ve genç Alman erkekleri ve kadınları cephede savaşırken, iş kolları kurarak sanayi ve üretimi kalkındırırken neden bu çalışkan ve genç nüfus; hastalıklı, aptal, hayatta hiçbir şeye faydası olmadığı gibi kendine dahi faydası olmayan zayıf kesime bakmak zorunda kalıyordu?
Bu hem Alman vatandaşları hem de devlet için bir yük ve sosyal programlar Alman halkının emeklerini har vurup harman savurmak, israf etmek demekti.
Bugün Yaşadığımızda Küresel Öjeni Uygulaması Olabilir mi?
Evet belki 1980 yıllarından itibaren aleni, yasal ve insanlık dışı öjeni çalışmaları tarihe karışmış olsa bile günümüzde genetik mühendisliği olarak karşımıza çıkıyor. Hala Sosyal Darwinizm ve Materyalizm sebebi ile öjeni ideolojisinin öldüğünü söylemek imkansızdır. Aksine daha da artmış ve sinsileşmiş hale geldiğini söyleyebiliriz.
Genetik mühendisliğinin geldiği teknolojiler akıl oynatan cinsten! Crispr-Cas9, Gen Haritası, Covid-19 aşısı olarak kullanılan mRNA teknolojisi, Neuralink projeleri genetik mühendisliğinin modern öjeni teknikleridir. Yapay bir seleksiyon ile ırk temizliği yapmanın zorluğu ve uzun sürmesi bu ideolojiyi evrimleştirmiş; “Madem öldüremiyoruz, temizleyip dünyada tek başımıza üstün insanlar olarak yaşayamıyoruz, o zaman bizim gibi olmayanları, bizden aşağı olanları her noktadan yakalayıp köle yapalım ve hayatın her noktasında kendimize bağımlı hale getirelim!” Noktasına evrilmiştir.
Son olarak Harward Üniversitesi Psikoji Bölümü Profesörü Richard Hernstein, 1996 yılında yazmış olduğu “İntellienge and Class Strusture in American Life” kitabında bu konu hakkında söyle söylüyor:
“Suç işleyenlerde ve işsizlerde zeka düzeyleri toplumun genel ortalamasına göre daha düşüktür. Zeka düzeyi düşük olan toplum kesimlerinde, doğurganlık oranı daha yüksektir. Zeka, eğitimle ve diğer çevresel faktörler ile değil daha ziyade kalıtım ile ilgili olduğundan bu durumda toplum giderek daha düşük zekalılardan meydana gelecek dolayısı ile suç işlemenin ve işsizliğin önüne geçmek imkansızlaşacaktır. Eğer yoksullar, yoksulsa bu her şeyden önce zenginlerden daha az zeki oldukları içindir. Onlara acıyabiliriz, fakat bu hiçbir şeyi değiştirmez. Sonuç olarak sosyal adalet programları savurganlıktır. Üstelik yoksullar çok fazla çocuk yaptıkları için kötü genlerin yayılmasına sebeb olurlar. Eğer yoksullara yardıma son verilirse dünyanın geri kalanı için her şey çok daha güzel olacaktır.”
Bu minvalde düşünün! MRNA teknolojilerini içeren veya inaktif teknik içeren aşılar veya daha geriye gidersek Covid-19 plandemisi içinde bulunduğumuz dönemin küresel öjeni uygulaması olabilir mi? Sizcede günümüzde Resmi Toplu Katliam Olan Öjeni Uygulamaları gerçekleştiriliyor olamaz mı?
İslam Hukuku Öğretim üyesi olan Akif Dursun’un yazmış olduğu Aşı Olmamak Kul Hakkı mı? başlıklı makaleyi okumak için başlığın üzerine tıklayabilirsiniz.