Sultan İbn Kalavun’un İbn Teymiyye Hakkındaki Emirnâmesi adlı makalemize ayetle başlayalım. << Rahman ve rahim olan Allah’ın adıyla… Bütün hamdler, herhangi bir şeye benzemekten münezzeh ve herhangi bir şey kendisine eş olmaktan uzak olan Allah’a olsun. Nitekim Allahü Teâlâ, << Hiçbir nesne kendisine benzemez, gerçekten işitici, görücü ancak O’dur. >> (Şûra, 11) diye buyurmuştur. Kitap ve Sünnetle amel etmemizi emir ve ilham eylediği ve zamanımızda dinde şek ve şüpheyi ortadan kaldırdığı için O’na hamdederim. İhlâsı nedeniyle (Kıyamet Günü) akıbetinin ve dönüş yerinin güzelliğini umut eden ve Allah’ın << Nerede olsanız o sizinledir ve Allah ne yaptığınızı bilir. >> (Hadid, s.) -meâlen- buyurduğu âyet-i celileye dayanarak Yaradanı cihetten tenzih ederek, << Lâ ilâhe illallah >> (Ondan başka hak bir ilah bulunmadığına), O tektir, ortağı yoktur, diye şehadet ederim.
Ve yine şehâdet ederiz ki, Efendimiz Muhammed O’nun kulu ve elçisidir. O Rasûlü ki, Allah’ın razı olduğu yola sülûk edene kurtuluş yönünü göstermiş ve Allah’ın eserlerinde tefekkür etmeyi emr ile Zatında edilmesini yasaklamıştır. Allah, onun, âl ve ashabının üzerine salat ü selâm eylesin. O âl ve ashab ki, imanın alâmetleri onların himmetiyle yükseldi, bu dinin esaslarını onlarla güçlendirdi ve onların vasıtasıyla haktan ayrılıp bid’atlara yönelen kimsenin çıkarttığı yangını söndürdü.
Bundan sonra derim ki: Şer’i kaideler, yürürlükteki İslâmî kurallar, imanın ilmî rükünleri ve kabul edilen din mezhepleri bu dini esaslarıdırlar. Bunlar, dinde herkesin müracaat kaynaklarıdır. O yollara sülûk eden kimse, büyük zafere ulaşır, onları terkeden kimse, şüphesiz elem verici bir azaba müstahak olacaktır.
İşte bu nedenle, bu esasların hükümlerinin muhafaza edilmesini ve devamını tekid etmek, bu ümmetin inancını ihtilaftan korumak, ittifak, şefkat ve rahmet terazisini doğru tutmak, bid’atten mütevellit fitneyi söndürmek, din ahkâmını parçalayan kimselerin toplantılarını dağıtmak vâciptir.
Çağımızda İbn Teymiyye adlı kişi sözünü genişletip, cehâletiyle kelâmının yularını uzatmış, Allah’ın zat ve sıfât meselelerinden uygunsuz bir şekilde bahsetmiştir. Bâtıl kelâmından birçok münker şeyleri açıkça belirtmiştir. Sahabe ile tabiînin bahsetmeyip sükût ettikleri şeylere değinmiş, sâlihlerin ve bu ümmetin sembolü olan imamların bahsetmekten korundukları şeylerden bahsetmiş ve İslâm imamlarının inkâr ettikleri, âlim ve hâkimlerin hilâfına ittifak ettikleri meseleleri meydana çıkarmıştır.
Avam tabakasını aldattı ve çağındaki fâkihlere, Şam ve Mısır’da ki büyük âlimlere muhalefet ettiği fetvalar çıkardı. Bunları, risâlelerine yazıp her yere gönderdi. O fetvaları, Allah’ın nâzil eylediği isimlerle adlandırdı. İşte, onun bu fetva ve risâleleri, elimize geçip, kendisi ile müridlerinin sülûk ettikleri ve açıkladıkları şeylerin beyanı bize ulaşınca, Allah kelâmının harf ve savt (ses) olduğunu, teşbih ve tecsim akidesini açıkça söylediği anlaşılmış oldu.
Dolayısıyla bu büyük fitneden korkarak Allah’ın dinine yardım etmek üzere ayaklandık ve bu bid’atı inkâr ettik. Onun memleketinde bunların yayılması bize ağır geldi ve bâtıla inananların dediklerinden iğrendik. Allahü Teâlâ’nın buyurduğu, << İzzet sahibi olan Rabbini takdis et, onların vasıflarından… >> (Saffat, 180) âyet-i celilesini okuduk. Zira Allah sübhanehu ve teâlâ Zatında, sıfâtında O’na denk ve benzer olacak her şeyden münezzehtir. << O’nu (Rabbinizi) gözler idrak edemez. O, gözleri idrak eder, O lütûf sahibidir, her şeyden haberi vardır. >> (En’âm, 103) diye (meâlen) buyurmuştur. İbn Teymiyye’nin açıkça konuştuğu ve onun lâfızlarını işiten akıllı kimsenin, onun hakkında Allahü Teâlâ’nın, << Umulmadık bir iş yaptın! >> (El-Kehf, 73) diye (meâlen) buyurduğu âyeti okuduğu, bâtıl fetvâları Şam ve Mısır ülkelerimizde yayıldığı zaman, kendiswini huzura dâvet etmek için emirnâmelerimizi gönderdik.
Akid ve hall ehli (imamet ve devlet işlerinde görevli) olan, tahkik ve nakil sahipleri âlimlerden bir cemaat bize gelince, İslâm kadıları ve hâkimler, Müslümanların âlimleri ve din ile dünya âlimleri hazır bulundular. Durumu müzakere etmek üzere, imamlar ile halktan, münazara ve itirazlar hususunda dirâyetli olanlardan müteşekkil bir cemaat huzurunda şer’î bir toplantı yapıldı. Kavillerine itimat edilenlerin dediklerine ve münker akidesine delâlet eden yazılarına göre, o meclisteki ulema ve halk nezdinde kendisine isnad edilen tüm şeyler sabit oldu. Meclis, onun kötü akidesini, inkârcı olarak kaleminden çıkan şeylerin şehâdetiyle hakkında Allahü Teâlâ’nın buyurduğu, << Şahitliklerini yazacağız ve sorumlu olacaklar. >> (Zuhruf, 19) âyetini okuyarak onu suçlayıp dağılmıştır. İşittiğimize göre, bu fetvâları için birçok defa yetkililerce kendisine tevbe ettirilmiş ve dolayısıyla Şer’-i şerif cezasını te’hir etmiş, bu işten men edildikten sonra tekrar eski durumuna dönüp söz dinlememiştir.
İbn Teymiyye’nin bu suçu, Malikî mezhebinin hâkimi (kadısı) huzurunda sâbit olunca Şer’-i şerif onun fetvâ vermekten men edilmesine hükmetti. İbn Teymiyye’nin, gittiği bu bid’at yollara herhangi bir kimseyi sürüklemekten, onun itikadına tâbi olup, onun bu kavlini söylemekten, bu kelimelerine kulak vermekten, teşbih (Allah’ı başkasına benzetmekten) yolunda gitmekten, Allah için yukarı ciheti olduğu hakkındaki konuşmasından, Allah’ın kelâmının harf ve savttan ibaret olduğunu söylemekten, tecsim, (Alah’ın cisim olduğu) hakkında konuşmaktan, akaidde doğru yoldan sapmaktan veya din imamlarının görüşünden çıkmaktan veya bu ümmetin âlimlerinin görüşünden ayrılmaktan veya Allah sübhanehü ve teâlâ’nın bir cihette olduğuna itikat etmekten nehiy eden ve bunu itikad eden kimsenin cezasının kılıçtan başka bir şey olmadığına emirnâmemizin yazılmasına da hükmettik.
Öyle ise herkes bu sınırda durup haddi aşmasın! << Önce ve sonradaki iş, Allah’ındır. >> (Rûm, 4). Hanbelîlerden herkes, din imamlarının inkâr ettikleri bu akideden (İbn Teymiyye’nin akidesinden), doğru yoldan saptıran şüphelerden dönmelidirler. Allahü Teâlâ’nın emrettiği şeylerden, övülen imam ehlinin yollarına temessükden ayrılmamalıdırlar. Çünkü Allah’ın emrinden dışarı çıkanlar, şüphesiz doğru yolu kaybetmişlerdir. Bu gibi insanlara ceza olarak eziyetten başka bir şey olmayıp uzun zaman hapis edileceklerdir. Hapis ise, kötü bir yerdir.
Şüphesiz bizler, Dimaşk ve Şam diyarına ve bu yerlere yakın ve uzak yerlere şöyle bir resmî emir çıkardık: İbn Teymiyye’ye beyan ettiğimiz hususlarda tâbi olanları şiddetle nehiy eder, onları korkutarak tehdit ederiz. Onu koyduğumuz yere (hapse) göndereceğiz. Onu ümmetin gözünden düşürdüğümüz gibi, taraflarınıda düşürürüz. Israr edipte onu müdafaa edenin, medreselerinden ve görevlerinden azledilmelerini emrederiz. Onları rütbelerinden düşüreceğiz. Onlar için ülkemizde hiçbir hüküm ve velâyet ve şâhitlik, imamet, hattâ hiçbir mertebe ve ikame hakkı olmayacaktır.
Zira biz bu bid’atçının (İbn Teymiyye’nin) iddiasını ortadan kaldırdık ve Allah’ın bir kullarını sapıttığı veya sapıtmaya yaklaştırdığı kötü akidesini iptal ettik. Hattâ o kötü akidesi yüzünden halkın çoğu doğru yoldan saptılar ve yeryüzünde fesat çıkardılar. Hanbelîler de bu kötü fikirden dolayı şer’î sicil defterlerinde tespit edilsin, tespitten sonra bu resmi kayıtlar Malikî kadılara gönderilsin. Bu husustaki korkutmamızda haklı olarak insafa dayandık. Bu şerefli emir yazımız, ovada, şehirde ikâmet eden herkese de belâğatli ve kötü inançtan men edici olmak üzere câmi minberlerinde okunsun. Bu emirnâmemiz, 705 H. Ramazan ayında yazılmıştır. >>
İbn Teymiyye hakkındaki bu emirnâme hakkında, tâbilerinden << Uyûnü’t-Tevarih >> adlı kitabın yazarı İbn Şakir’in dediklerini zikrediyorum ki, kendisi İbn Teymiyye’nin tâbilerinden olduğu halde der ki: İbn Teymiyye, şafak vakti bir müezzin Mezenet El-Arus’ta, << Ey Allah’ın Resûlü! Sen benim vesilemsin >>, diye günahı ve düşkünlüğü için Allah’a yalvararak bu şiiri okuduğunda, ona sen, Allah’a şerik koştun, demesi üzerine iyice dövüldü, öldürmeye teşebbüs ettiler. Sonradan tevbe ettirip, İslâmiyetini tecdit ettirip, öldürmekten vazgeçtiler. İbn Teymiyye aleyhinde daha beliğ bir hüccet (delil) olmak üzere uydusu olan << Uyûnü’t-Tarih >> sahibi İbn Şakir’in dediği sözleri yukarıda zikrettim. Bununla beraber, İbn Teymiyye için mübalağalı bir tahkir olacağını düşünerek, İbn Teymiyye’nin dediği kötü şeylerden bahsetmedi. Ama İbn Teymiyye onlardan bahsettiği halde, kendisinin onlardan söz etmediğine hayret ederim.