Ali Babacan’ın Canlı Yayın Röportajının Değerlendirmesi

Ali Babacan’ın Canlı Yayın Röportajının Değerlendirmesi

Habertürk ’te, Ali Babacan’ın Fatih Altaylı ile Teke Tek programında yaptığı canlı yayın röportajı sonuna kadar izledim. Bu yazım da Ali Babacan’ın Canlı Yayın Röportajının Değerlendirmesi yapılacaktır. En genel tabirle çıkardığım sonuçlar nelerdir? Başlıklar halinde kısaca değerlendirmek istiyorum.

Ali Babacan’ın Batı’ya ve Batı Değerlerine Bakışı Nedir?

Ali Babacan ve partisi iktidara geçerse, tamamen batı değerlerine bağlı ve o değerlere sahip çıkmaya yönelik çalışmalar gerçekleştirecektir. Kendisi ve partisi iktidara geçerse, Batı ile ilişkilerimiz büyük ihtimal düzelecektir ve Batılı yabancı sermayeyi ülkemize çekerek, ülkemize sıcak para girmesini sağlayabilir ve ülkemizde işsizlik oranını minimum düzeye indirebilir. Avrupa Birliği üyeliği çerçevesinde atılması gereken adımları atmayada devam edecektir. Zira açık bir şekilde belli olduğu üzere Ali Babacan, adeta Batı hayranıdır ve evrensel insan hakları, özgürlük, eşitlik… gibi Batı Değerlerine bağlı bir düşünce yapısına sahiptir. Zaten bu ülkede İslami değerlere bağlı birilerinin siyasette olması beklenemezdi! Ali Babacan ve partisinin iktidar olması durumunda, bizim Batı’ya olan bağlılık durumumuz dahada artacaktır.

Ali Babacan gibilerin ısrarla anlamadığı iki şey vardır:

    1. Bizim Batı’nın; adalet, özgürlük, eşitlik, insan hakları, kadın hakları, aile hukuku… gibi samimiyetsiz ve batıl değerlerine ihtiyacımız yoktur. Bizim tarihi ve dini birikimimiz bize fazlasıyla yeter! İslam adaleti, hürriyeti, eşitliği, insan hakları, kadın hakları, aile hukuku… bizim sarılmamız gereken asıl değerler kendi değerlerimizdir!
    2. Avrupa Birliği hiçbir zaman Türkiye’yi, AB üyesi yapmayacaktır. En temel sebebi ise Türkiye’nin Müslüman bir ülke olmasıdır. Türkiye ancak onlarca yıl sonra (Allah korusun) Hristiyanlaşırsa ve İslami değerlerden tamamen soyutlanırsa, işte o zaman Avrupa Birliği üyesi olabilir.

Ayrıca gariptirki Avrupa Birliğine girmek için bugüne kadar yapılan reformların birçoğu, bu milleti İslam’dan, İslami değerlerden, İslam kültür ve ahlak anlayışından uzaklaştırmıştır!

Ali Babacan’ın Partisi İktidara Geçse Rusya İlişkileri Nasıl Olur?

Rusya ile ilişkiler belli bir dengeye oturtulabilir. Ama biz Batıdan uzaklaşıp Rusya eksenine girmeyiz. Batı ile gelişecek ilişkilere paralel olarak belkide Doğu Akdeniz’deki doğalgaz meselesi ve kıta sahanlığı probleminde hakkımızı daha rahat savunabiliriz ve tam olarak istediğimiz düzeyde olmasada belli seviyede kazançlı çıkabiliriz. Ancak Batı’nın en fazla yapacağı şey, Doğu Akdeniz’deki doğalgaz rezervlerinin Türkiye üzerinden Avrupa’ya aktarılması yönünde Türkiye ile anlaşmak olacaktır diye düşünüyorum. Eğer Türkiye üzerinden geçen bir boru hattıyla, Doğu Akdeniz’deki doğalgazlar Batı’ya pazarlanırsa, bu gelişme bizim Rusya ile ilişkilerimizi zayıflatacaktır.

Çünkü bugün Avrupa, doğalgaz ihtiyacının önemli bölümünü Rusya’dan karşılıyor ve Rusya bu doğalgaz ihracatından büyük gelir sağlıyor. Doğu Akdeniz’deki doğalgazların, Türkiye üzerinden Avrupa’ya taşınmasıyla artık Avrupa, doğalgaz ihtiyacını Doğu Akdeniz’den karşılayacaktır ve bu durumda Rusya ekonomisine ciddi zararlar verecektir. Belkide Rusya’nın ekonomik krize dahi girmesine sebep olacaktır. Böyle bir durumda, Ali Babacan liderliğindeki bir Türkiye ile Rusya ilişkilerinin iyi seviyede devam etmeside beklenemez.

Bendeniz Rusya ile her geçen gün gelişen ilişkilerimizinde, gelecek için Türkiye adına ciddi bir tehdit olduğunu düşünüyorum. Çünkü bana göre Rusya, Türkiye’yi batıdan koparıp yalnızlaştırmak suretiyle yutmak istiyor diye düşünüyorum. İlerleyen dönemlerde bu konu üzerindede bir analiz makale yazacağım.

Ali Babacan’ın Partisi İktidara Geçse Suriye Politikası Nasıl Olur?

Bugün Türkiye’nin en önemli meselelerinden biriside, Suriye İç Savaşı ve ülkemizdeki milyonlarca Suriyeli mülteciler sorunudur. Peki Ali Babacan’ın partisi iktidara geçse Suriye politikası nasıl olur?

Batının açıkça desteklediği PKK’nın uzantısı olan Suriye’deki PYD’nin önümüzdeki dönemlerde, aynı Irak’taki Bölgesel Kürt Yönetimi gibi bir özerklik kuracağına kesin gözüyle bakılabilir. Zira PYD’nin, ABD ve Avrupa ülkelerinin desteklediği bir devletleşme sürecine; Batı ile ilişkileri sıkı tutmak isteyen Ali Babacan partisinin yapıcı bir şekilde karşı çıkması beklenemez. En fazla böyle bir özerk yönetimi tanımadığını ilan eder ve şiddetle kınar! Zaten Türkiye, bu saatten sonra geldiğimiz noktada istediği kadar karşı çıksada, Suriye’de bir PYD özerk bölgesi kurulmasının önüne geçemez.

Çünkü AKP iktidarında Türkiye’nin, özgün ve yapıcı Suriye politikası hiç olmamıştır. Baştan sona yanlışlarla doludur! Bunun en büyük acı faturasıda, PYD’nin sınırımızda özerklik kurması olacaktır.

Yani acı gerçek şu ki, PYD bölgede meşru bir özerk yönetim haline gelecek. Bu konuda Esed Rejimi ve Rusya’da sıcak bakmaktadır. Yani PYD, hem ABD ve Avrupa tarafından, hemde Rusya ve Esed Rejimi tarafından desteklenmektedir. Şu anda PYD’yi terör örgütü olarak tanıyan tek ülke Türkiye’dir! Bizim için PYD, her ne kadar terör örgütü olsada, ne yazık ki uluslararası kamuoyu ve ABD, Avrupa, Rusya; PYD’nin arkasındadır.

Milyonlarca Suriyeli vatandaşın bir kısmı ülkelerine geri dönse bile, önemli bir kısmı yakın gelecekte Türkiye Vatandaşı olacak gibi gözüküyor. Bu konuda Ali Babacan ve partisi iktidara gelirse bir şeyler yapabileceğini ise pek sanmıyorum. Zaten kuzey sınırımızda boşalan yerlere PYD yerleşti ve özerk bir bölgesel yönetim olacağı gerçeği ne yazık ki kaçınılmazdır! Türkiye bu konuda tüm Dünya’yı karşısına alabilecek durumda değildir.

Suriye’deki iç savaşın bitmesi, PYD sorunu, mülteciler sorunu için Esed Rejimi ile diplomatik ilişkiler yeniden tesis edilebilir. Belkide bu ilişkiler neticesinde, Türkiye’deki milyonlarca Suriyeli mültecinin önemli bir kısmının kendi ülkelerine dönmeleri yönünde Esed Rejimi ile anlaşma sağlanabilir. Böyle bir durumda bir önceki paragrafta belirttiğim, “mültecilerin önemli kısmı Türkiye Vatandaşı olacak gibi gözüküyor” düşüncesi iptal olur. İnşallah bu konuda temennimizde bu yöndedir. Lakin PYD’nin özerklik kurmasının engellenmesi, şu anki konjonktürde hiçbir şekilde mümkün gözükmüyor.

Ancak Esed Rejimi ve PYD arasında anlaşmazlık çıkarsa ve bizde Esed Rejimi ile diplomatik ilişkilerimizi tesis edip, PYD’ye karşı ortak hareket edersek ve Rusya’nında bu konuda desteği alınırsa; işte böyle bir gelişme neticesinde PYD’nin bölgede meşru bir özerklik kazanma sürecini baltalamak mümkün olabilir. Lakin aklımızda tutmamız gereken önemli bir not olmalıdır. Ali Babacan’ında dediği gibi, Rusya daha PKK’yı bile terör örgütü olarak tanımıyor!

Ali Babacan Döneminde Ekonomi Nasıl Olur?

Bugün uluslararası finans kuruluşları ve yabancı sermaye, ne yazık ki Türkiye’yi riskli ve güvenilmez ülke olarak görüyorlar. Bunun başlıca sebepleri ise:

    1. Türkiye Merkez Bankası, piyasa manipülasyon oyunlarıyla piyasayı manipüle ediyor.
    2. Türkiye Merkez Bankası tamamen iktidar partisinin tekeline girmiş ve bağımsızlığını kaybetmiş.
    3. TÜİK verileri güvenilir bulunmuyor. Açıklanan işsizlik ve enflasyon rakamları, gerçeği yansıtmıyor.
    4. Ülke resmen tek adam rejimine doğru evriliyor ve demokrasi, ifade özgürlüğü ve eşitlik ciddi yaralar almış durumda.
    5. Doğu Akdeniz ve doğalgaz meselesinde Yunanistan, GKRY, İsrail ve Mısır’la yaşanan gerginlikler; bir sıcak savaş ihtimaline neden oluyor ve sıcak savaş ihtimali olan bir ülke olarakta Türkiye, yatırım yapılabilir ülke olarak kabul edilmiyor.
    6. S-400, Reza Zarrab, Halk Bankası gibi konulardan dolayı ABD’nin, Türkiye’ye yaptırımlar yapma ihtimali sebebiyle; Türkiye yatırım yapılamaz bir ülke olarak görülüyor.

Bu ve benzeri sebepler yanında başarısız ekonomi ve diplomasi politikaları bugün ülke ekonomimizi çok zor durumda bırakmıştır. Üstüne birde, ekonominin kötü olduğunu söyleyenler, Hazine ve Maliye Bakanı Damat Berat Bey tarafından resmen teröristlerle özdeşleştirilmiştir.

Böyle bir atmosferde Batı ile iyi ilişkiler kurmaya pek hevesli olan ve Batının Kapitalizm sistemine sadık, Batı’nın (sözde) evrensel değerlerini benimseyen ve en önemlisi uluslararası finans kuruluşlarla arası iyi olan Ali Babacan, yukarıda zikrettiğim tüm sorunlara yapıcı bir şekilde merhem olabilir ve ekonomiyi yıkımın eşiğinden döndürebilir.

Ülkemiz, ekonomisi yıkımın eşiğinden dönebilir ama Batıya dahada bağlı ve bağımlı hale gelebilir. Yani ekonomimiz, Batıyla ilişkilerimiz iyi olduğu sürece iyi olur, kötü olduğu sürece kötü olur. Önemli olan, hiçbir ülkeye veya uluslararası kuruluşa göbek bağlamadan, özgün ve yapıcı ekonomi politikalarıyla ülke ekonomisini güçlendirmektir diye düşünüyorum. Şunu kabul edebilirim.

İçinde bulunduğumuz şu dönemde ekonomik çöküntü ve diplomatik yalnızlık kıskacından çıkmak için Ali Babacan ve partisi iktidar olduğu takdirde geçici bir merhem olabilir. Lakin bedeli, Batıya daha fazla bağlılık ve bağımlılık olur. Yani er ya da geç yeni ve belkide daha şiddetli bir ekonomik ve diplomatik kriz tekrar kapımızı çalabilir.

Ali Babacan’ın Partisi; Adalet, Özgürlük ve Eşitlik Getirebilir mi?

Ali Babacan’ın temel amacı, toplumun tüm kesimini kucaklayıcı ve ayırım yapmayan bir siyasi parti kurmaktır. Bu ülkenin en önemli sorununun adalet, özgürlük ve eşitlik olduğunu söylemektedir. Parti tüzüğünü bile, tüm toplumda karşılık bulacak şekilde hazırlayacaklarını, hatta bunun için Dünya’daki bütün parti tüzükleri arasında en başarılı olanları incelediklerini ve bunlardan örnekler alacaklarını filanda söyledi. Lakin, Ali Babacan’ın kendisininde dediği üzere, AKP’de yola önce insan diyerek; adalet, özgürlük ve eşitlik diyerek çıktı.

AKP’nin şu anki durumu ise ortadadır. Ayrıca kendisi demektedir ki, Muhafazakar olur, Alevi olur, sosyal demokrat olur hiç farketmez partimiz herkese açıktır. En çok önem verdikleri şeyin ise, partilerine katılanların hangi alanlarda ve meslek gruplarındalarsa, kendi alanlarında ehil olmasıdır. Kendisi böyle diyor, lakin bunu pratikte uygulamak hiçte mümkün değildir.

Toplum çeşitli etnik, mezhepsel ve dini gruplardan oluşmaktadır. Ayrıca çeşitli ideolojileri, Dünya görüşlerini benimseyen gruplardan oluşmaktadır. Bütün bunları tek bir siyasi kadroda birleştirip, toplumun her kesiminden insanlardan oluşan bir siyasi parti asla mümkün değildir. Millet içindeki bu çeşitli dinamikler, sosyolojik olarak pekâlâ uyum içerisinde birlikte yaşayabilirler. Lakin tek bir siyasi parti altında birlikte hareket etmeleri asla mümkün değildir. Amaç bu olmamalıdır.

Ülkeyi yöneten bir siyasi parti, muhafazakar kesimden olabilir. Ancak her kesimden insanı partiye doldurup vizyon bunalımına girmek akıl işi değildir. Toplumun ihtiyacı olan, Ali Babacan’ın dediği gibi; adalet, eşitlik ve özgürlüktür. Kadrosunu kendisiyle aynı ideallere ve Dünya görüşüne sahip insanlardan oluşturup, iktidara geldiğinde ise tüm kesimlerin hakkını teslim edici; adalet, özgürlük ve eşitlik ilkelerinden taviz vermeyerek devleti yönetmelidir.

Toplumun her kesimin ihtiyaçlarını hakkaniyetli bir şekilde karşılamak gerçek siyasettir. Ancak bir kesimin ihtiyacını karşılayıp, başka bir kesimin mağdur olmasına ve dışlanmasına sebep olmamayada dikkat etmek gerekir. Mesela İslam dinine düşman olan Ateist birisi ezandan rahatsız oluyor diye, Ezan o mahallede yasaklanamaz! Ya da Aleviler haklarını istiyorlar ve bu toplumun bir parçası olduklarını söylüyorlar.

Ancak aynı zamanda Sünni (Ehli Sünnet) tarikatlarda bu toplumun bir parçasıdır. Alevilerin dile getirdikleri sorunlar ortadan kaldırılıp kendilerine bir statü kanuni haklar filan verilecekse, eşitlik ve özgürlük ilkesini savunan bir siyasi hareketin; aynı şekilde tarikatlarında haklarını gözeten kanuni düzenlemeler yapmaları icap eder. Aksi takdirde eşitlik ve özgürlükten bahsetmek mümkün olmaz. Eşitliğin yerini ayrımcılık almış olur.

Çünkü Aleviler nasıl ki bu toplumun bir parçasıysa, tarikatlarda bu toplumun parçasıdır. Aynısını tam tersi içinde düşünebiliriz. Tarikatların hakları için kanuni düzenlemeler yapılırken, Aleviler yok sayılırsa yine ayrımcılığa girer ve böyle bir durumda adaletten, eşitlikten ve özgürlükten söz edilemez.

Toplum tarafından karşılık görmek için ve adalet, eşitlik, özgürlük ilkelerini yerine getirebilmek için; siyasi partinin içini her kesimden insanla doldurmak yerine, aynı değerleri benimseyen insanlarla yolunu çizip, toplumun tüm kesimlerini hakkaniyetli ve adil bir şekilde temsil etmek ve memnun etmek; asıl olması gereken budur!

Öte yandan toplumun tamamı tarafından kabul görmeye çalışmak, beyhude bir çabadır. Çünkü Atatürk’e saygı gösterilse veya övgü ile bahsedilse, 10 Kasım’da Anıtkabir’e gidilse, Anti-Kemalist ve Muhafazakar olan kesim karşı çıkacaktır. Camiye gidilse, 10 Kasım’da Anıtkabir’e gidilmese, Kemalistler/Atatürkçüler karşı çıkacaktır. Tarikatlarla ve Muhafazakar kesimlerle yakın ilişkiler kurulsa ve üstüne birse 10 Kasım’da Anıtkabir’e gidilmemişse, Kemalist kesimler irtica naraları atacaktır. Sünnilik dile getirilse, Aleviler ayrıcımlık yapıldığını ve dışlanıldıklarını düşüneceklerdir.

Alevilere bir takım haklarının teslimi için kanuni düzenlemeler yapılsa, tarikatlarda haklarını isteyecekler. Tarikatlarında haklarını gözeten kanuni düzenlemeler yapılsa, bu sefer Aleviler ve aynı zamanda Kemalistler ortalığı aya kaldıracaklar “Şeriat geliyor! İrtica geliyor!” Diye. Kısacası toplumun tamamını memnun etmek mümkün değildir. Mümkündür ama bu sistemde, bu düzende mümkün değildir!

Ali Babacan ve kuracağı Parti FETÖ Projesi mi?

Ülkemizin artık şu ucuz siyasetten çıkması gerekiyor. AKP yandaşlarının bir kısmına ve Ak Trollere sorsanız; ülkenin yarısı AKP’yi desteklemediği için FETÖ’cü, PKK’lı, vatan haini ve münafıktır. Ama kendileri ise sütten çıkma ak kaşıktır. Bendeniz o sebepten bu meseleyle kafada yormanın yersiz olduğunu düşünüyorum. Fatih Altaylı, Ali Babacan’a; FETÖ ile alakalı düşüncelerini sorduğunda ve özellikle siyasi uzantısını, Ali Babacan; siyasi uzantısının elbette ortaya çıkarılması gerektiğini ve bu işin yargının görevi olduğunu söyledi. Kendisi aynı zamanda yasama-yürütme-yargı güçlerinin birbirinden keskin bir şekilde ayrılması gerektiğini söyledi.

Ali Babacan, siyasi parti kuruluşunu resmi olarak ilan ettiği zaman, Ak Troller hemen harekete geçip FETÖ projesi diyeceklerdir. Tıpkı daha önce İyi Parti’ye yaptıkları gibi. Ancak bende hatırlatmada bulunmak istiyorum. FETÖ’cü iftiralarına maruz kalan İyi Parti, seçimlerde barajı geçip meclise girdiğinden beri dönem dönem birkaç kere meclise, FETÖ’nün siyasi uzantısının araştırılması yönünde teklif sundu. Ama her ne hikmetse, kendilerinden olmayan herkese FETÖ’cü etiketi yapıştıran AKP ve MHP oylarıyla bu teklifler her seferinde reddedildi!

Ali Babacan döneminde FETÖ ile mücadele ne boyutta olur diye sorulacak olursada, bendenizin düşüncesi; belki siyasi uzantısı kısmen yargı karşısına çakabilir, Ali Babacan’ın belirttiği gibi FETÖ meselesinden doğan bir takım mağduriyetler kısmende olsa giderilebilir, en önemlisi millet birbirini FETÖ’cü olmakla suçlamaya devam etmez! Çünkü AKP, FETÖ’yü artık sadece muhalif sesleri kısmak için bir propaganda malzemesi olarak kullanmaktadır. Ancak Ali Babacan ve partisi iktidara gelsede, FETÖ ile etkin bir mücadele asla olmayacaktır.

Çünkü FETÖ’nün ideolojisi olan Dinler Arası Diyalog ve Ilımlı İslam, belkide AKP döneminde daha etkili şekilde devam eder. Zira Ali Babacan, Ilımlı İslam’a ve Batı’ya en uygun isim gibi gözüküyor. Din tahrifatına karşı hiçbir şekilde mücadele edilmeyeceğini düşünüyorum ve atayacakları Diyanet Başkanlarının ise bir öncekilerden farklı olmayacaklarını düşünüyorum. Belki bir umut, her ne kadar basına yansımasada tarikatlara ve cemaatlere yapılan baskılar azalabilir veya ortadan kalkabilir. Nitekim adaletten, özgürlükten ve eşitlikten bahseden birisi Ali Babacan!

Ali Babacan İstanbul Sözleşmesi’ni Kaldırır mı?

Her ne kadar canlı yayında konuşulmamış olsada, ülkemizin en önemli problemlerinde birisi olan İstanbul Sözleşmesi, İslami kesimlerin en çok tepki gösterdiği AKP politikalarından biridir. Haliyle en çokta Ali Babacan başa geçerse bu sözleşmeyi iptal eder mi? Sorusu merak edilebilir. Öncelikle yazının başından beri belirttiğim üzere ve Ali Babacan’da zaten üstüne basa basa söylüyor. Kendisi ve kuracağı partisi, Batı değerlerine bağlıdır ve Avrupa Birliği üyelik sürecinin devam etmesinden yanadır. Böyle siyasi misyonu olan birisinin İstanbul Sözleşmesini yok saymasını bırakın, kendileri iktidara geçtiklerine İstanbul Sözleşmesi kapsamında şu anda yürürülen projeler tam gaz devam edecektir. ETCEP, milli eğitim müfredatına henüz tamamen girmemişse bile, Ali Babacan döneminde kesinlikle girecektir. 6824 sayılı Kadına Şiddeti ve Aile İçi Şiddeti Önleme Kanunu dahada genişletilecektir. LGBT, kanuni ve toplumsal olarak her geçen gün daha fazla meşruluk ve toplum tarafından kabul görmüşlük kazanacaktır.

Ali Babacan ve partisi, hiçbir şekilde İstanbul Sözleşmesini iptal etmesi söz konusu olamaz. Ayrıca bu sözleşme meclisten geçtikten sonra o zamanın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakanı Erdoğan başta olmak üzere bakanlar kurulunun imzasıyla anlaşma yürürlüğe girmiştir. O bakanlardan biriside Ali Babacan idi!

Ali Babacan ve Partisi, Cumhurbaşkanlığı Sistemini Değiştirir mi?

Bence kesinlikle değiştirir ve düzenlemeler yapar. Zira AKP ile ayrıştıkları en mühim meselelerden biriside parlementer sistemden, cumhurbaşkanlığı sistemine geçilmesi olmuştur. Kendisininde dediği gibi, cumhurbaşkanlığı sistemi vaat ettiği gibi Türkiye’nin sorunlarına çözüm olmamış, bilakis sorunların dahada derinleşmesine ve yeni sorunların ortaya çıkmasına sebep olmuştur.

Nitekim doğrudur. Mevcut cumhurbaşkanlığı sistemiyle birlikte, meclisin devleti denetlemesi güçleşmiştir şeffaflık ortadan kalkmıştır. Ülke belli insanların yönetiminde tek adam rejimine evrilmiştir. Yargı bağımsızlığı büyük oranda zarar görmüştür.

Ali Babacan mevcut sistemin değişmesi ya da düzenlenmesi gerektiğini, yasama-yürütme-yargı organlarının ise keskin şekilde birbirinden ayrı olması gerektiğini savunuyor ve eğer iktidara gelirlerse gerekli kanuni düzenlemeleri yapacaklarını söylüyor. Ayrıca yasama organı olan meclisin, devletin yürütme organını şeffaf şekilde denetleyebileceğini söylüyor. Bu düşüncesi ve vaatleri ise, sanırım toplumun ekseri kahiri tarafından kabul görmektedir.

Sonuç

Ali Babacan’ın, Habertürk kanalında Teke Tek programında Fatih Altaylı ile verdiği canlı yayın röportajından ardından, önemli gördüğüm meseleler hakkındaki görüşlerimi kısaca siz değerli okuyuculara anlatmaya çalıştım.

Bendenizin düşüncesi, Ali Babacan hiçbir şekilde bu ülkedeki İslami kesimi temsil etmeyecektir. Ilımlı bir İslam anlayışı çerçevesinde ve aynı zamanda Batı değerlerini benimseyen, Atatürkçü bir çizgide siyasi oluşum olarak karşımıza çıkacaktır.

Ali Babacan’ın, Batı ile ve aynı zamanda uluslararası finans kuruluşlarıyla olan olumlu ilişkileri, uçurumun eşiğinde olan ekonomimiz için umut olabilir. Lakin ekonomimiz ve diplomasimiz Batı’ya daha fazla bağlı ve bağımlı olur. Er ya da geç yeni ve daha şiddetli bir krizde kapıya dayanır.

İşsizlik ve enflasyon, küresel bir ekonomik kriz yaşanmadığı sürece minimum düzeye düşebilir. Çünkü Ali Babacan iktidara gelirse, ülkeye yabancı yatırımcılar ve sıcak para girişi olur.

Ali Babacan’ın partisi iktidara geçerse ilk dönemlerde ülkede ifade özgürlüğü, eşitlik atmosferi göze çarpabilir. Ama ilerleyen dönemlerde ne görürüz bilemem. Onu o vakit gelirse eğer yeniden ele alırız. Şimdi ne desek yalan olur.

Ayrıca Ali Babacan, başka ülkelerin iç işlerine karışmasının ve müdahale etmeye çalışmasının, Türkiye’nin diplomaside daha fazla yalnızlaşmasına sebep olduğunuda söylüyor. Bu doğrudur. Türkiye, başka ülkelerin iç işlerine müdahale edebilecek güçte değildir. AKP İktidarı böyle yaparak sadece Türkiye’nin zarar görmesine sebep olmaktadır.

İstanbul Sözleşmesi ve beraberindeki projeler tam gaz devam eder. O yüzden İslami kesimler hiç ümitlenmesinler.

Saygılar!

Yazan - Yavuz Şahin

Yavuz Şahin
Bir şeyi bilmek ve istemek başka, onu hayata geçirmek başka şeydir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir