Gerçek İstibdat Kemalizm Türkçülüğüdür! Meral Akşener, gezi olayları davasında Osman Kavala denen şahsın ağırlaştırılmış müebbet cezası almasına tepki göstererek; “Parola vatan, işaret namus! Kahrolsun İstibdat! Kahrolsun Zulüm! Yaşasın Hürriyet, adalet, müsavat ve meşveret!” şeklince kürsüde coşmuş ve 1908 ruhu neyse, Gezi ruhunun da o olduğunu söylemiştir.
Tarihimizin her döneminin yaşasın hürriyet, kahrolsun istibdat diye haykıran cesur vatan evlatlarıyla dolu olduğunu söylemiştir. Röportajında ise sözde mücadelelerinin istibdat karşısında olduğunu, o günün öznesi Abdülhamid Han ise, bugünün öznesinin Recep Tayyip Erdoğan olduğunu söylemiştir. Meral Akşener’in bu bedbaht çıkışına cevap vermekten ziyade, Gerçek İstibdat Kemalizm Türkçülüğüdür! Diye haykırıyoruz!
Tarihin her devrinde yaşasın hürriyet, kahrolsun istibdat diye haykıran cesur vatan evlatlarının olduğunu söylemiştir. Tabi burada öncelikle kavramları çok iyi anlamak lazımdır. Bunların davası kesinlikle hürriyet değildir.
Eğer davaları hürriyet ise o halde kaldırın Atatürk’ü koruma kanunu! O halde kaldırın siyasi partilere Atatürk İlke İnkılaplarına ve Laik rejime bağlı olma şartını! O halde kaldırın Tekke ve Zaviyelerin yasaklanmasına dair kanunu! O halde kaldırın şapka kanununu! O halde kaldırın Anayasanın 2. Maddesinden Atatürk Milliyetçiliğine bağlı olma ve laiklik şartını! O halde kaldırın her devlet binasının önünden, her meydandan o putları! O halde kaldırın Anayasa ve Kanunlarda Atatürk Milliyetçiliği ve Laiklik diktasını! Görelim bakalım sizin istibdat düzeniniz ne kadar ayakta kalacak?
İstibdat Deyince Aklıma Ne Geliyor?
İstibdat, despotizm demektir. İstibdadın sözlük tanımı ise, uyruklarına hiçbir hak ve özgürlük tanımayan sınırsız monarşi ve despotluktur. Bugün baktığımız zaman cumhuriyet rejimi ve demokrasi olduğu gözüküyor. Ancak hakikatte ise cumhuriyet rejimi ve demokrasi gölgesinde bir despotizm, yani istibdat vardır.
Kemalizm Türkçülüğü en büyük despotizmdir. Çünkü 84 yıl önce ölmüş gitmiş bir kişinin ilke ve inkılapları devletin değişmez ve değiştirilmesi dahi teklif edilemez. O en büyük ata idi. Ondan öncekiler ise bir hiçti. Eğer o olmasaydı Türkün soyu kuruyacaktı. Bugün bizlerde olmayacaktık. O yüzden o Atatürk oldu. Türklerin atası, hem de en büyük atası oldu!
Bizlerin aklı yoktu. O hepimizin gören gözü, düşünen aklı oldu. Bize bir yol çizdi ve o yolu değil değiştirmeye teşebbüs etmek, sorgulamak bile kabul edilemez. Çünkü biz kimiz ki? Bizde bir yol çizecek akıl yok! Bir kişi bize bir yol çizdi. Onun çizdiği yolda hepimiz gitmek mecburiyetindeyiz.
Başka bir yoldan gidemeyiz. Başka bir yoldan gitmeyi savunanlar siyasi partide kuramazlar. Seçme hakları belki var ama kesinlikle seçilme hakları yok. O halde nerede kaldı fikir hürriyeti? Nerede kaldı seçme ve seçilme hakkı? Nerede kaldı demokrasi?
Bunların hepsi sahtekarlık! Fikrimiz Atatürk İlke ve İnkılapları sınırları içerisinde özgürdür. Seçme ve seçilme hakkımız yine Kemalizm sınırları içinde özgürdür. Demokrasi Kemalizm sınırları içinde vardır. Eğer Atatürk’ü eleştirirsen suçtur! Kanun hakaret suç dese bile rejimin savunucusu olan Kemalistler, eleştirmeyi dahi tahammül edemeyip hakaret olarak değerlendiriyorlar.
Kurulan bütün siyasi partiler laik düzenin parçası olmak zorundadır ve hilafetin yeniden kurulması amacıyla faaliyette bulunamazlar. Eğer bulunurlarsa derhal kapatılırlar! Bu ülkede Müslümanların şeriat ve hilafetin gelmesi için faaliyette bulunması suçtur. Hatta terör suçu kapsamına bile girmektedir. Eğer Allah’ın emrettiği şeriat ile yönetilmek istiyorsa bir Müslüman, bu kişi otomatik olarak yobaz ve gerici ilan edilir.
Oysaki asıl yobaz ve gerici olan, kendi aklını kullanmaktan aciz olup kendi döneminde yaşayan bir şahsı putlaştıran ve onun çizdiği yola adeta din gibi sarılıp onun taptığı puta tapmayanlara her türlü zulmü reva görenlerdir. Yobaz ve gericilik tanımına ancak bunlar uymaktadır.
Tarihe İftira Atıyor Utanmadan!
Tarihimizin her döneminde yaşasın hürriyet, kahrolsun istibdat diyerek mücadele eden kahramanlar varmış. Türkler her daim hürdüler. Müslüman olmadan evvelde hürriyetlerine düşkündüler, Müslüman olduktan sonra da hürriyetlerine düşkün oldular. Hürriyet için mücadele edildiği doğrudur, ama istibdat diye bir dertleri hiçbir zaman olmadı! Çünkü ne İslam dininden evvel, ne de İslam diniyle şereflendikten sonra Kemalizm diye bir belaya maruz kalmadı bu aziz Türk milleti!
Mete Han bile Türkçülük diye bir dava gütmemiştir. Türklük davası gütmüştür ama Türkçülükle Türklükte aynı şeyler değildir. Ancak Kemalizm Türkçülüğü, Türkün en büyük düşmanıdır. Çünkü Kemalizm Türkçülüğünün kurucusu olan Munis Tekinalp denen şahıs, esasında Moiz Kohen denen bir Yahudidir.
Kendisinin mezarı ise Fransa’da Yahudi Mezarlığındadır. Mohiz Kohen’den etkilenen diğer bir Türkçü olan Ziya Gökalp ise Kürt asıllıdır. Eğer bugün Mete Han olsaydı, tıpkı öz babasını ordusuna oklattırdığı gibi, Kemalist Türkçüleri de oklatırdı!
Türkler İslam diniyle şereflenmeden önce cihangirlik davası gütmekteydiler. İslam diniyle şereflendikten sonra ise İlayı Kelimetullah davası güttüler. Tek davaları Allah yolunda cihad etmek ve Allah’ın dinini güneşin doğup battığı her yere ulaştırmak oldu. İslam dininin koruyucusu oldular.
Mazlumlara hami, zalimlere ise kadı oldular. Tarihinin hiçbir döneminde despotizm (istibdat) yaşamadılar ve kimsenin üzerinde istibdat kurmadılar. İstibdat bu milletin içine Kemalizm ile girdi. Şuanda yaşanan ise Kemalizm Despotizmidir! Hem de yaşayan bir kişinin değil, ölen bir kişinin istibdadı devam etmektedir!
Türk milleti Müslüman olduktan sonra hürriyeti her daim İslam dininde buldular. Hürriyeti her daim cihad meydanlarında buldular. Onlar için hürriyet, İslam dininin hür bir şekilde yaşanması, İslam Adalet Nizamının (Şeriatın) devam etmesiydi.
Fetih ettikleri hiçbir memlekette hiçbir başka inanç mensubuna zulüm etmediler. Onları Allah’ın emaneti bildiler ve onlarda hür olarak Müslüman Türklerin tebaası olarak kendi inançlarını yaşayabildiler. İslam’ın adaleti (Şeriatı) sadece Müslümanlar için değil, bütün insanlık için harfiyen uygulandı. Müslüman olmayana, sırf gayri müslim diye yan bakan dahi olmadı! Onların her türlü hakkı titizlikle gözetildi!
Ancak Kemalizm İstibdadına baktığımız zaman, Müslümanlara acaba ne kadar hoşgörüler ve onlara ne kadar tahammül edebiliyorlar? Onlara göre Müslümanlık yok edilmesi gereken bir dindir. Zaten Kemalizm Despotizmi, İslam dinini tasfiye etme temelleri üzerine kurulmuş bir istibdat değil mi?
Ama yok edemediler. Allah’ın izniyle yok edemeyeceklerde! Allah’ın dini Kıyamete kadar var olacak. Ama elbet bir gün Meral Akşener’inde bahsettiği o kahramanlar, “Yaşasın hürriyet! Kahrolsun istibdat!” Diyerek bu despotizmi yıkıp geçecekler!
Gezi Ruhu Nedir?
Meral Akşener, Gezi ruhunun 1908 ruhu ile aynı olduğunu söylemiştir. Kendisine sorduğumuz zaman Türkçülük davası gütmektedir. Ama bu zavallı, iki ruhlu ve bilgisiz kadın Gezi Olaylarında bulunanların hepsinin Komünist marjinal gruplar ve PKK sempatizanları ile, Atatürkçüler olduğunu bilmez. Ben bizzat gözümle gördüm. Gezi Parkı girişinde biri sağında biri solunda iki kişi bayrak tutuyor.
Birinci bayrak Türkiye Bayrağı ve üzerinde Mustafa Kemal’in resmi var. İkincisi ise PKK paçavrası ve Abdullah Öcalan’ın resmi var. O gün Kemalist Türkçüler, Komünistler ve PKK’lılar bir aradaydı. Aralarında bir tek Müslüman Türk dahi yoktu!
Meral Akşener’e baktığımız zaman Kemalist Türkçü olduğunu söylüyor. PKK hakkında ne düşündüğünü sorsak, terör örgütü olduğunu söyleyecektir. Ülkücü bir parti olan MHP kökenli bu kadının PKK ve Komünist gruplarını savunması, onun iki ruhlu ve bilgisiz olduğuna en büyük delildir. Böyle acayip, bilgisiz, iki ruhlu kimseler bu ülkenin yönetimine talipler!
Gezi Ruhu bu ülkenin dinine, Türk milletine düşman olanların ruhudur. Bu ruh İslam Halifesi Türklerin hanı olan Sultan 2. Abdülhamid Han’a kızıl sultan diyenlerin ruhuyla aynı ruhtur. 1908 yılında kendilerine Jön Türk deyip Türk’e ihanet eden ruhla aynı ruhtur. Aslında Meral Akşener doğru dedi. 1908 ruhu neyse, Gezi ruhu da odur.
Meral Akşener, Erdoğan’a Hizmet Ediyor
1908 ruhu ile Gezi ruhu aynıdır. Ancak aralarındaki tek fark şudur. 1908 ruhu Hakkı yıkmaya hizmet ediyorken, Gezi ruhu bâtıla kuvvet vermeye hizmet etmektedir. Yani Sultan 2. Abdülhamid Han Hazretleri Hakkın kalkanıydı. O kalkan 1908 yılında Jön Türkler tarafından kırıldı. Bugün Erdoğan bâtıldır.
Gezi ruhu denen hadiseyle bu bâtıla olan bâtıl saplantı daha da perçinlendi. Gezi Olaylarına bakan nice Müslüman, Erdoğan’ı Hak zannetti ve ona daha da bağlandı. Kısacası aldandılar.
Meral Akşener gibi muhaliflerde, milletin dini ve milli değerlerine saldırarak bâtıl olan Erdoğan ve AKP’nin ekmeğine bal sürmekten başka bir şey yapmıyorlar. Çünkü kitle psikolojisi bu şekilde çalışıyor. Eğer birileri Erdoğan üzerinden tarihi, milli ve dini değerlerimize saldırırsa; o zaman millet zannediyor ki Erdoğan ve AKP hak yoldadır.
Halbuki bu sadece etkin bir siyaset psikolojisi stratejisidir. İyi polis, kötü polis taktiğinden başka bir şey değildir. Muhalefet kötü polis, iktidar iyi polis rolündedir. En nihayetinde ikisi de polistir. Amaçları ise Kemalizm Rejiminin asayişini ve emniyetini sağlamaktır.
Bir kimse bir an için kendisini muhalefet parti liderlerinden birisi yerine koysun. Bu şahsın amacı ne olmalıdır? Olabildiğince geniş kitleye hitap etmelidir ve ülke yönetimine talip olduğunu, iktidara geldiğinde ise şu projeleri hayata geçireceğini, şu sorunlara çözüm üreteceğini vaat etmesi gerekir. Eğer toplumun önemli bir kısmının dini ve milli değerlerine hakaret ediliyorsa, ben burada tek bir gaye görürüm. O da iktidarda olan partiye hizmet etmek!
Siyaset psikolojisi, kitleleri peşinden sürüklemek için etkin propaganda faaliyeti gerçekleştirmektir. İktidarda ki Erdoğan ve AKP, insanları dini ve milli değerler üzerinden ikna edip kendine bağlamıştır ve 20 yıldır iktidarını korumaktadır. O halde muhalefet için en önemli mevzu, milletin dini ve milli değerlerine saldırmamak olmalı değil midir? Bu açıkça milleti dini ve milli duygularla sömüren Erdoğan ve AKP’nin ekmeğine bal sürmek değil midir?
Erdoğan ve AKP’de, dini ve milli değerlere böyle saçma sapan saldıranların üzerinden geliştirdikleri propagandaları devreye sokuyorlar ve milleti çok güzel aldatıyorlar. Hacı amcamızda Erdoğan’ı, Sultan 2. Abdülhamid Han ile bir tutuyor ve ona oy vermeyi dini bir vecibe olarak görüyor. Hatta Erdoğan ve AKP’yi desteklemeyenleri tekfir dahi edip kafir ilan edebiliyor. Tezgah bu şekilde çok güzel işliyor!
Ocak ayının başında yazmış olduğum, Türkiye Demokratik Bir Ülke mi? Başlıklı makalemi okumak için, başlığın üzerine tıklayabilirsiniz.