Bir Memleketin Ölümü Şir-ü Pençe ve Kutuplaştırma Zihniyeti! Hepsi birbirinden mazlum, birbirinden dava mücahidi insanlardı. Hatta içlerinden biri irtica kokan şiir okuyup darbeci cuntaya meydan okuduğu gerekçesi ile hapse çarptırıldığı için en kahraman, en mazlum, en mücahid olan o idi.
Post-modern darbe sonrası toplumsal ve kamusal alanlarda postal izlerinin tazeliğini koruduğu zamanlarda, hapisten çıkan şiir mağduru mücahidimiz hiç bir siyasi vasfa haiz değil iken ve siyasi yasağı sebebi ile gazeteler Muhtar bile olamaz! manşetleri atarken, Amerikan Fedaral Büro görevlileri eşliğinde Washington ile İstanbul arasında mekik dokumaya başladığında neler vaad edildi, neler vaad alındı orası pek bilinmese de, geldiğimiz noktada tahmin edilemez değil.
Kısa zaman içerisinde baş mücahid liderliğinde örgütlenen ve bir AMPÜL ışığı altında kümelenen bu mazlumlar ve mücahidler ordusu, memleketin geleceği için hususi ile cendere içine düşmüş ensesinde boza pişirilen Müslüman kesimin felahına ve hesap soracağına dair ümitler, istikbal için o gün sıra dışı ufuklar vaad ederek meydanlara indiler. Güzel bir pr ve vitrin çalışması ile önce iktidar oldular sonra milli dolandırıcımız Fadıl AKGÜNDÜZ’ün kazandığı seçimi hülleli ve Fadıl’ı memnun edecek anlaşmalar ile iptal edilip yerine baş mücahidi önce vekil seçtirdiler sonra ezeli düşmanları CEHAPE’nin yoğun gayretleri ile önce meclis sonra iktidarı ele geçirdiler.
İktidar iş başına geldiğinde; ekonomi, altyapı ve üst yapı noktasında kalkınma devrine girildi. Piyasa hareketlendi, para dönmeye, milletin cebi para görmeye, refah seviyesi bir tık artmaya başladı. Bu büyük dönüşümden nasiplenenler evvela eskinin mazlum mücahitleri olan yeni mağrur müteahhitler; eş, dost ve yakın tutulması gereken kurum ve kişiler oldu.
Yol Çarık Eskitir
Çıkılan bu yolda bol kepçeden dağıtılan ulufelerin, bahşişlerin, zulaya basılan ganimetlerin kaynağı ise satılan, özelleştirilen veyahut aile işletmesine çevrilen mili servet statüsünde bulunan yüzlerce gayri menkul, işletme, kamu iştiraki oldu.
Diğer yandan İslami kesime özgürlük ve zalimlere hesap sorma kısmına gelirsek, gözle görülür radikal değişimler yapıldı ve yıkılmaz denilen tabular yıkıldı, artık Müslümanlar iktidar, makam ve söz sahibi oldu. İslami faaliyetlerin önü açıldı, yapılan işlere göz yumulup ses kesildi, evet “İslami” olan İslam kokan ama İslam ile zerre alakası olmayan İslam’a karşı İslam projeleri çığ gibi büyüdü, mantar gibi çoğaldı. İslam adına kaş kadar maslahat için İslam’ın gözünü çıkarmaktan zerre hazer etmediler.
Neyse sıkıldınız değil mi?
Çünkü ben sıkıldım. Temcid pilavı gibi, Siyasal İslamcıların emir-komuta merkezlerine verdikleri sözleri, makamları, hesaptan kaçma uğruna işledikleri nifaklarını defalarca izah etmekten, dinlemekten, okumaktan.
Bizi ilgilendiren kısma gelelim!
Halaskar Gazi edası, dombra fonu ile, dertlere deva, milletin hastalıklarına şifa reçetelerini sallaya sallaya iktidara gelen mücahitlerin bizlere sunduğu reçeteler kısa vadede şifa sağlamış olsa bile içinde bulunduğumuz dönemde yan etkileri önlenemez biçimde ters tepti. Önce küçük bir kızarıklık, sonra içi iltihap dolmaya başlayan bir sivilce, sonra elem veren bir çıban sonra ise içten başlayan bir çürüme ile vücudu saran içi irin dolu bir şirpençeye dönüştü. Dağ gibi Hadimül Harameyn Halife Yavuz Sultan Selim Han’ı toprağa düşüren şir-pençe gibi… Bu cerahat patlayacak. Sosyal bir patlamanın eşiğindeyiz.
Sosyal mecralarda elinde kamera ve mikrofon olan sokak röportajları yapıyor. Bu röportajlar bazen o raddeye geliyor ki, insanlar birbirinin yakasına yapışıp horoz dövüşü yapar gibi birbirine saldıracak hale geliyor.
Nedir herkesi bu kadar çıldırtan?
Herkesin röportajlarda şikayetçi olduğu meseleler liyakatsiz atamalar, batık ekonomi, astronomik zamlar, açlık sınırının altında ücretler, kilitlenmiş adeta iktidarın ve mücahitlerinin kirli çamaşırlarını temizleyen bir çamaşır makinasına dönüşmüş hukuk ve yargı sistemi, adaletsizlik, zulüm, adam kayırma, israf, hırsızlık, yalan dolan, küresel emperyallerin ekmeğine yağ sürülmesi gibi şeyler…
Kısacası devirdikleri çamlar yedikleri naneler!
İş din istismarına gelince, partilerinin, koltuklarının, ihalelerinin menfaatine gelince Nişantaş’lı pembe lümpen cumhuriyetçilerin, mücahitlik bitip müteahhit olunca eski mahallesini kibirli bakışlar ile atarak hizaya sokmaya çalışan Romantik İslamcıların kullandığı hakkı konuşanlar için geliştirdiği bir kelime var.
Kutuplaştırma!
İnsanları bu memleketin evlatlarını iki zıt kutba iterek çarpıştıran esas provokatörler, iktidarın bizatihi kendisi ve zalime ve zulmüne ses çıkaranları, yanlış olduğunu düşündüğü için konuşanları vatan haini, FETÖ’cü, dış mihrakçı damgası ile tahrik eden, hala ekrandan verilen gazlara, yandaş medyanın yalanlarına iman edenler, Dış Mihraklar lolipopunu ağzından düşüremeyen siyaset dehası iktidar mensubu vatandaşlarımız.
Bu Kaos ve Kargaşanın Mesuliyeti Kime Ait?
Tüm yıpranma, tüm olumsuz gelişmelerin, adeta buzdağına çarpan Titanic gemisi gibi bu dibe batışın mimarı ne iktidar erkanı, ne Recep Tayyip Erdoğan, ne AKP, ne diğer partiler…
Bu kaosun faturası yine Müslümanlara kesilecek!
Yalnız Siyasal Müslümanlara, Romantik İslamcılara yokluğa sabredip, köşeyi dönünce varlığa sabredemeyen Müteahhit Müslümanlara değil! Onlar yokken var olan Sünni (Ehli Sünnet ve Cemaat), muvahhid, itikat ve istikamet üzere olan Müslümanlara kesilecek!
İslam’a, İslam’a ait olanlara mal edilecek!
Hoş artık mızrak çuvala sığmıyor. Müslümanlıkta, kahramanlıkta mangalda köz bırakmayan alnı secdeli iktidar ve bel’am soylu alimleri ehli Sünnet olan, düşünen, tefekkür eden, şahıs putlarına göre değil itikad ve itidal üzere vaziyet alanların ensesinde boza pişirmekten geri kalmıyor.
Bu cerahat patlayacak. Cerahatı şişirenler konvansiyonel kimyasal silahlar, terörle mücadelede eylemleri gibi süslü ve önemli hissiyatı veren yasa tasarısı, kanun teklifleri ile; Ali kıran, baş kesenliğini pekiştirmeye gayret ederken, diğer yandan darbe fısıltıları ile, Bizden sonra haliniz ne olur? Algısı oluşturma peşindeler.
İktidar meydanlarda seslenip İçimizdeki Ömerlere talip, kutuplaştırılan milletimizden bir kutup resimdeki gibi açlık, ekonomik sıkıntılar, dayatmalar ve zulümler karşısında hakkı konuşan ve sabreden cesurlar Ömerlerden ve o kadar güçlü ve dirayetli olamayıp kendini dar ağacına asan garibanlardan, diğer kutup ise mutlu mesut ağaca salıncak kuran duyarsız, ruhsuz, gamsız ve hakkı konuşmaya ödlek avantacı, eyyamcı Polyannalardan oluşuyor.
Yani sizin aradığınız Ömerler, sizin olduğunuz yerde değil!
Sonuç
İktidarın ve milli kutuplaştırma hareketinin mimarı olanların, partilerinin hanesine yazılan her kazanç, İslam ve Müslümanlar için büyük kayıplar ve zararlardır. Işığını, nurunu kendinden değil bulunduğu yerin gücü ve emir komuta merkezinden alan her AMPÜL bir gün çatlamaya, miadını doldurmaya mecburdur. Nur ile Işık, Zulüm ve karanlık aynı yerde aynı anda olmaz. Mektubat-ı Rabbani eserinde İmam Rabbani Ahmed Faruk SERHENDİ Hazretleri şöyle buyurur;
“سوف تراى إذ انجل الغبار ا فرس تحتك ام حمار”
“Yakında, şu toz bulutu dağıldığı zaman görürsünüz, altınızdaki eşşek mi yoksa at mı?”
Aynı toz bulutu dağılacak ve göreceğiz, rahvan bir at üstünde istikbali parlak günlere mi koşuyoruz, yoksa uyuz ve topal bir eşşek üstünde, eşşeğin yiyeceği bir tutam ot uğruna yardan aşağı uçmaya doğru mu gidiyoruz? Bekleyip görelim!
عليكم و علي ملتنا رحمت لله و عونه و نصره
يوسف يىگيت